Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/2359 E. 2023/73 K. 17.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/2359
KARAR NO: 2023/73
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/04/2022
NUMARASI: 2021/130 (E) – 2022/202 (K)
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 17/01/2023
Taraflar arasında görülen davada verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkil şirket ile dava dışı … arasında özel sağlık sigortası sözleşmesi bulunduğunu, bu kişinin, 29/04/2017 tarihinde geçirdiği trafik kazası nedeniyle tedavi gördüğü hastaneye 19/07/2017 tarihinde 30.752,35 TL ödeme yaptıklarını ve davalı SGK’nın, 6111 sayılı yasa kapsamında tedavi giderlerinden kaynaklı sorumluluğu bulunduğunu belirterek sigortalıya yapılan ödemenin davalı taraftan tahsiline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, 11/11/2020 tarih 2019/602 Esas ve 2020/763 karar sayılı ilamıyla davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Dairemizin 28/01/2021 tarih, 2021/92 Esas – 2021/104 Karar sayılı kararıyla, “… trafik kazalarından kaynaklı tedavi giderlerinin teminat altına alınıp alınmadığı hususunun sözleşme ve ekleri getirilmek suretiyle değerlendirilmesi; tedavi giderlerinin teminat altına alındığının tespiti durumunda trafik kazasının ne şekilde gerçekleştiği, sigorta şirketinin selefi konumundaki kişinin, yasa gereği SGK’nın sorumluluğunu üstlendiği (haksız fiil faili, işleten, trafik sigortacısı gibi) bir zarar sorumlusundan trafik kazasından kaynaklı dava ve talep hakkının olup olmadığı, var ise kazanın gerçekleşmesinde kusur durumunun ne olduğu, sigortalının da kazanın gerçekleşmesinde kusur ve/veya müterafik kusurunun olup olmadığı hususları tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda açıklığa kavuşturulduktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle kaldırılmıştır. Sonraki aşamada mahkemece kaldırma gerekleri yerine getirilerek yukarıda yazılı esas üzerinden yapılan yeniden yargılama neticesinde, bilirkişi raporundaki rayiç piyasa fiyatları üzerinden belirlenen tedavi giderlerine ilişkin hesaplama kabul edilerek, karşı araç sürücüsünün kusuru oranında davanın kısmen kabulü ile 9.225,69 TL’nin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin ise reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle, müvekkili şirketin sigortalısı olan kişinin kazada herhangi bir kusurunun bulunmadığını, dolayısıyla zararın tamamının hüküm altına alınması gerektiğini, kaldı ki davalı kurumun tüm tedavi giderlerinin tamamından kısıtlamaya tabi olmaksızın sorumlu olduğunu, kusur incelemesi yapılmasının yasal düzenlemeler ve istinaf kararıyla çeliştiğini, yasal olarak trafik kazalarıyla ilgili olan sağlık giderlerinin tamamından, davalı kurumun sorumlu olduğunu, kanun ile getirilmeyen bir kısıtlamanın kararlar ile getirilmesinin usulen mümkün olmadığını, kusura dair davalı kurumun istinaf itirazının dahi bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu durumun usuli kazanılmış hak teşkil ettiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın istinafen tam kabulüne karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle, kararın görevsiz mahkeme tarafından verildiğini, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, sorumluluğun SUT hükümlerine göre belirlenmesi gerektiğini, acil durumlar dışında sözleşmesiz sağlık hizmet sunucusu tarafından yapılan tedavilerin karşılanmasının mümkün olmadığını, ilgili yönetmeliğin 7. maddesi uyarınca trafik kazaları nedeniyle davacının rücu hakkının bulunmadığını, sigorta sözleşmesinde trafik kazalarından kaynaklı tedavi giderlerinin teminat altına alınmadığını ve ayrıca, hesaplamanın fahiş yapıldığını belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun değerlendirilmesi; Davacı sigorta şirketi özel sağlık sigorta sözleşmesine dayalı olarak trafik kazasından sebep karşıladığı tedavi giderlerini, TTK’nın 1472’inci maddesinden doğan halefiyet hakkına dayalı olarak SGK’dan talep etmektedir. 2918 sayılı Kanun’un 98’inci maddesine göre sigorta şirketlerinin, ödeyecek oldukları katkı payı karşılığında trafik sigorta sözleşmesine ilişkin (belgeli tedavi giderleri yönünden) trafik kazalarından kaynaklı sorumlulukları sona erdiği gibi sorumluluklarını üstlendikleri işleten ve haksız fiil failinin de bu kapsamda sorumlulukları sona ermiştir. Bununla birlikte, trafik kazası nedeniyle zarar gören kişinin (kazadan kaynaklı bir başka kişiden talep hakkı olup olmadığına bakılmaksızın) ve yine sosyal güvencesi olsun olmasın tedavi giderleri SGK tarafından karşılanacaktır. Ancak, davacı sigorta şirketinin, özel sağlık sigortasına dayalı olarak karşladığı tedavi giderlerini SGK’dan talep edebilmesi için halefiyet hakkının mevcut olması gerekmektedir. Burada ifade etmek gerekir ki kişilerin bir başka kişiden talep hakkı olmaksızın kendi kusurlarına dayalı olarak karıştıkları trafik kazasından kaynaklanan tedavi giderlerinin, SGK tarafından karşılanacak oluşu, devlet tarafından, kişilere “Sosyal Devlet İlkesi” gereği bahşedilmiş bir sosyal güvenlik hakkı olup, halefiyete konu olamaz. Zira, bu durumda, sigorta şirketinin selefi konumundaki sigortalının, “hiç kimsenin kendi kusuruna dayalı talepte bulunamayacağı ilkesi” gereği dava açabileceği bir zarar sorumlusu bulunmamaktadır. TTK’nın sigorta hukuku başlıklı ikinci kısım birinci bölüm düzenlenen zarar sigortalarına ilişkin 1472. maddesinde “Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder.” denilmek suretiyle halefiyet hakkının koşulları ve mahiyeti düzenlenmiştir. Halefiyete ilişkin işbu yasal düzenlemeye paralel bir hüküm, TTK’nın sigorta hukuku başlıklı ikinci kısım ikinci bölümde düzenlenen can sigortalarında düzenlenmemiştir. Ancak bu bölümde düzenlenen 1510/3. maddesinde, “gerçek zararın sigortacı tarafından karşılanması öngörülmüş ise, zarar sigortalarına ilişkin hükümler, kıyas yoluyla kaza sigortası hakkında da uygulanır.” denilmek suretiyle sadece zarar sigortalarında kabul edilen halefiyet müesessinin, hangi koşulda (esasen can sigortalarından olan) kaza sigortasında uygulanacağı açıklanmıştır. İşbu yasal düzenlemelere göre halefiyet hakkının doğabilmesi için sigorta şirketinin dayandığı sigorta sözleşmesinin, can-hayat (meblağ) sigortası şeklinde değil, zarar sigortası mahiyetinde olması ve selefi olan sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkının bulunması (haksız fiil sorumlusunun kusurlu olması) gerekmektedir. Bir başka ifadeyle selefin, zarar sorumlularından dava ve talep hakkı bulunmaması durumunda, halefi konumundaki sigorta şirketinin de talepte bulunma hakkı olmayacaktır. Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde, dosyaya getirtilen poliçede, kazanın sebebine ilişkin bir ayrım yapılmaksızın kazadan kaynaklı tedavi giderleri teminat altına alınmış olduğuna göre işbu poliçeye dayalı olarak davacının rücu hakkının bulunduğu, bir başka ifadeyle poliçenin halefiyet hakkı bahşeden zarar sigortası mahiyetinde olduğu; Dosyaya kazandırılan kusur raporuna göre ise dava dışı sigortalı kişinin yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün, aracı mıcıra kaptırmak suretiyle direksiyon hakimiyetini kaybederek meydana getirdiği trafik kazasında tali, yoldan sorumlu ilgili kuruluşun da asli kusurlu olduğu ve sigortalı kişinin herhangi bir kusurunun bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, müteselsil sorumluluk hükümlerine göre davalı SGK, aşağıda açıklanacağı üzere, SUT hükümlerine göre hesaplanacak tedavi giderlerinin tamamından sorumlu tutulması gerekirken; kusur oranında uygulama yapılmış olması doğru olmamıştır. Az yukarıda açıklandığı üzere, davalı SGK’nın herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın özel sağlık sigortasından karşılanan tedavi giderlerinden sorumlu olduğuna ilişkin istinaf itirazları yerinde değil ise de; zarar sorumlularından birinin kusuru oranında sonuca gidilmiş olmasının doğru olmadığına ilişkin istinaf itirazı yerindedir. 2-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun değerlendirilmesi; Uyuşmazlığın hukuki sebebini teşkil eden 2918 sayılı Kanun’un 98’inci maddesinin 1. fıkrasına, 4/4/2015 tarih 6645/60 maddesi ile “kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın” ibaresinden sonra gelmek üzere “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde” ibaresi eklenmiştir. İşbu maddede yapılan değişiklik sonrasında, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2020/28 Esas – 2020/6095 Karar sayılı karar ile yerleşik hale gelmiş içtihadlarına göre davalı SGK’nın tedavi giderlerinden kaynaklı sorumluluğu, SUT hükümleri ile sınırlı bulunmamaktadır. Bu itibarla, davaya konu trafik kazasının gerçekleştiği 29/04/2017 tarihi itibarıyla somut olaya uygulanması gereken sözü geçen yasal düzenleme gereğince davalı kurumun, SUT hükümleriyle sınırlı olarak sorumluluğuna gidilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Davalı vekilinin sair istinaf itirazları yerinde değil ise de bu yöne ilişkin istinaf itirazı yerindedir. 3-O halde, davacı vekilinin mahkemenin kusuruna ilişkin kabulünün doğru olmadığına dair istinaf itirazının kabulüne, sair istinaf itirazlarının reddine, davalı vekilinin sorumluluğun SUT hükümleriyle sınırlı olduğuna dair istinaf itirazının kabulüne, sair istinaf itirazlarının reddine, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak Dairemizce de usul ve yasaya uygun görülen 14/02/2022 tarihli bilirkişi raporunda SUT hükümlerine göre yapılan hesaplama doğrultusunda aşağıdaki şekilde hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının az yukarıda açıklanan sebeplere hasren ayrı ayrı kabulüne, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/2. maddesi hükmü uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, Buna göre; 2-Davanın kısmen kabulü ile 1.361,88 TL’nin 19/07/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine,3-Davalı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,4-Davacı tarafından yatırılan 575,98 TL harcın istek halinde davacıya iadesine, 5-Davacı tarafından yargılama esnasında yapılan toplam 3.108,65 TL yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre 137,66 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13/2. gereğince hesap olunan 1.361,88 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13/3. gereğince hesap olunan 1.361,88 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,8-Davalı tarafından yapılan 20,50 TL yargılama giderinin davadaki kabul ve red oranına göre 19.60 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 9-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayarak artan gider avansının hüküm kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine, İstinaf yargılama giderleri bakımından:10-İstinafa başvuran davacı tarafından yatırılan istinaf karar ve başvurma harcının istek halinde iadesine, 11-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına,12-İstinaf talep eden tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda dava değeri (30.752,35 TL) göz önünde bulundurulmak sureti ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a maddesi gereğince her iki taraf yönünden kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 17/01/2023