Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/2103 E. 2023/1384 K. 24.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/2103
KARAR NO: 2023/1384
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 20/4/2022
NUMARASI: 2017/204 (E) – 2022/428 (K)
DAVANIN KONUSU: Maddi ve Manevi Tazminat
KARAR TARİHİ: 24/10/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Bakırköy 5’inci Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/204 (E) sayılı asıl davada: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sürücü …’ın davalı … Sigorta AŞ’ye Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesiyle sigortalı, davalı …’a ait davalı … Sigorta Şirketine kasko poliçesiyle sigortalı … plakalı araçla alkollü olarak seyir halinde iken aşırı hız ve dikkatsizliği nedeniyle neden olduğu trafik kazasında otomobilde bulunan …’ün ağır biçimde yaralandığını belirterek, belirsiz alacak davası niteliğinde 1.000 TL maddi tazminatın davalılar …, …, … Sigorta AŞ, … Sigorta Şirketinden müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacı …’e verilmesine; davacı … için 100.000 TL, davacı … için 50.000 TL, davacı … için 50.000 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 23/2/2022 günü sunduğu dilekçeyle, talep ettikleri geçici iş göremezlik tazminatını 22.760,38 TL, sürekli iş göremezlik tazminatını 1.077.730,58 TL, bakıcı gideri tazminatını 3.294 TL, tüm tedavi masraflarını 98.391,30 TL olduğunu, davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme tenkis edildiğinde, bakiye tazminat alacağına göre talep sonucunun 944.420 TL’ye yükseltiklerini beyan etmiştir. Davalılar …, …, … Sigorta AŞ ve … Sigorta Şirketi vekilleri cevap dilekçelerinde davanın reddini savunmuşlardır. Birleşen Bakırköy 4’üncü Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/275 (E) sayılı dava dosyasında: Davacılar vekili dilekçesinde özetle; davacı …’ün, davalı … Sigorta Şirketine manevi tazminat teminatını içeren kasko poliçesiyle sigortalı olan araçta yolcu olarak bulunmakta iken meydana gelen kazada yaralandığını belirterek, davacı … için 100.000 TL, davacı … için 50.000 TL, davacı … için 50.000 TL manevi tazminatın davalı … Sigorta Şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince, Bakırköy 5’inci Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/204 (E) sayılı asıl davada; davacı … tarafından, davalı … Sigorta AŞ’ye karşı açılan maddi tazminat davasının ödeme ve feragat nedeniyle reddine, davacı … tarafından …, … ve … Sigorta Şirketine açılan maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, 472.210 TL’nin davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limitiyle sınırlı olmak koşuluyla bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili edilerek davacıya verilmesine; Bakırköy 5’inci Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/204 (E) sayılı asıl davada davalılar … ve …’a karşı açılan manevi tazminat davaları ile birleşen Bakırköy 4’üncü Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/275 (E) sayılı davasında davalı … Sigorta Şirketine karşı açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, davacı … için 50.000 TL, davalı … için 25.000 TL, davalı … için 25.000 TL manevi tazminatın, davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limitiyle sınırlı olmak üzere, davalılar … Sigorta Şirketi ile … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacılara verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; davacının hatır taşıması sonucu yaralanması nedeniyle %20, alkollü sürücünün taşıtına binmesi nedeniyle %20 oranında indirim yapması yanında, ayrıca emniyet kemeri takmadığı gerekçesiyle %10 oranında ek indirim yapmasının mevcut kanıt durumu dikkate alındığında hatalı olduğunu; bilirkişi kök ve ek raporunda davacıya yüklenen %10 kusurun yalnızca yönlendirilmiş davalı tanıkların beyanları üzerine hesaplamaya dahil edildiğini, Trabzon 5’inci Asliye Ceza Mahkemesinde yargılamada davalı sürücünün tam kusuruyla cezalandırılmasına karar verildiğini, davalı taraf ve kaza yerinde bulunmayan tanık anlatımlarının, kazanın oluş biçimi ve davacının yaralanma biçimiyle çeliştiğinin açıkça ortada olduğunu; dava açılmadan önce 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK) uyarınca zorunlu olarak başvuru yapılan ve temerrüte düşürülen davalı sigorta şirketi aleyhine hükmolunan tazminata dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin yanlış olduğunu; davacılar lehine hükmolunan manevi tazminat miktarlarının da hakkaniyete aykırı nitelik taşıdığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı … Sigorta Şirketi istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kasko sigortası poliçesinin artan mali sorumluluk tazminatının 1.000.000 TL, poliçe teminatının kombine tek limitinin ise 100.000 TL olmasına karşın maddi ve manevi tazminat bakımından müvekkili sigorta şirketi aleyhine 572.210 TL üzerinden hüküm kurulmasının abesle iştigal olduğunun, müvekkili şirketin 100.000 TL tutarındaki poliçe limitiyle sorumlu olmasına karşın mahkemenini gerekçeli kararının hüküm fıkrasında, poliçe limitinin açıkça ve ayrıca yazılmadığını, hükümde sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçedeki teminat limitiyle sınırlı olduğu yazılı olsa bile icra müdürlüğünün poliçe limitini inceleme yetkisinin bulunmadığını, aynı biçimde davalı şirketin sorumlu olduğu ferilerin de hatalı hesaplandığını; dosyada yer alan bilirkişi raporlarının Yargıtayın yerleşik kararlarına aykırı ve denetime elverişsiz olduğunu, kusur ve hasar tespitine ilişkin sundukları itirazların gereği gibi değerlendirilmediğini, eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporunun hükme esas alındığını; diğer yandan ZMSS poliçesini düzenleyen … Sigorta AŞ’nin sorumlu olduğu poliçe limiti olan 310.000 TL sakatlık teminatı tükenmeden, İhtiyati Mali Sorumluluk Sigortası (İMSS) teminatları tükendikten sonra devreye girebileceğini, toplam tazminat tutarından ZMSS sigortacısının poliçe teminatının tenzil edilmesi gerekirken, yalnızca ödediği tutarın tenzil edildiğini, sulh nedeniyle ödeme yapılmış olması halinde davacının ZMSS poliçe limiti olan 310.000 TL’den feragat etmiş sayılması gerektiğini, buna göre ZMSS poliçesinden kalan limitin İMSS sigortacısı aleyhine hükmedilemeyeceğini; birlikte (müterafik) kusur indiriminin bakiye tazminat üzerinden uygulanmasının kabul edilemeyeceğini, davacının iddia olan zararının meydana gelmesinde ve artmasında birlikte kusurunun dikkate alınması ve hesaplanacak tazminatta uygun oranda indirim talep ettiklerinin, yapılacak birlikte kusur indirimiyle birlikte tazminatın ZMSS teminatını aşmadığının açık olduğundan, müvekkili davalı şirket yönünden maddi tazminat taleplerinin reddini talep ettiklerini, aleyhe kabul anlamına gelmemesi koşuluyla yapılması gerekenin, toplam tazminatın belirlenmesinden sonra hatır taşıması indiriminin uygulanması ve ardından ödemenin tenzili olduğunu; davacının geçici iş göremezlik tazminatı, tedavi gideri, yol masrafı, bakıcı gideri ve rapor ücretine ilişkin taleplerin teminat dışında olduğunu, 6111 sayılı Kanun’la tüm tedavi giderlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından teminat altına alındığını, KTK’de ve Genel Şartlarda yapılan değişiklikten sonra meydana gelen kaza nedeniyle TRH Yaşam Tablosu ile 1.8 teknik faiz kullanılarak yapılması gerektiğini, hükmolunan manevi tazminatın pek aşırı olduğunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun (CMK) kapsamında uzlaşmanın olup olmadığının değerlendirilmediğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı … istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı …’ün maluliyet oranının doğru saptanmadığını, kusur oranlarının doğru tespit edilip uygulanmadığını, maddi tazminatın TRH Yaşam Tablosu ve 1.8 teknik faiz ile hesaplanması gerekirken progressive rant yöntemi kullanılarak yapılan hesaplamanın hükme esas alınmasının doğru olmadığını, gerekçeli kararda hesaplanan tazminat tutarı olan 1.202.176,26 TL, yargılama aşamasında ödenen ve güncellenen 257.757,22 TL’nin mahsubundan sonra talep edilebilecek tazminat bedelinin 944.420 TL olduğu kabul edilip, bu bedelden %50 indirim yapılmak suretiyle hüküm kurulduğunu, ancak karar metninden tazminat tutarının nasıl belirlendiğini ve belirlenen bu tazminat tutarına hangi kalemlerin dahil olduğunun anlaşılamadığını, örneğin, davacı lehine tedavi gideri ya da bakıcı giderine hükmedilip edilmediğinin açık biçimde belli olmayıp tahmini olarak bu bedellere hükmedildiğinin düşünüldüğünü, hatır taşıması ve birlikte kusur nedeniyle hükmolunan tazminattan %50 oranında indirim yapılmasının doğru olmakla birlikte bu indirimin bakiye tazminat üzerinden değil tüm tazminat tutarı üzerinden yapılması ve ödemenin bilahare düşülmesi gerektiğini, davacının bakıcı gereksiniminin olduğunun kanıtlanmadığını, hareket kısıtlılığı yaşamayan davacının geçici iş göremezlik süresinin 18 aya kadar uzayabileceği değerlendirilmesinin yerinde olmadığını, tedavi giderlerinin KTK’nin 98’inci maddesi uyarınca SGK tarafından karşılanması gerektiğini, hükmolunan manevi tazminatın pek aşırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili davalının diğer davalılarla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmasının Yargıtayın kararlarına aykırı olduğunu, söz konusu aracın kayden maliki görünse de aracın diğer davalı …’a ait olduğunu, kazaya karışan aracın davalı …’ın uzun süreli kullanımına verildiğini, bu nedenle müvekkili davacıya karşı açılan davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini; davacının tedavi giderlerinin SGK tarafından karşılanması gerektiğinin açık olduğunu, somut olayda davacının özel hastanede yapılan ameliyatına ilişkin taleplerin reddi gerektiğini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 52’nci maddesi uyarınca yapılan indirimin davacıya yapılan ödemeden sonra yapıldığını, bu haliyle yüklenen tazminat miktarının olması gerekenden yüksek hesaplandığını, hesaplanan tazminat tutarından birlikte kusur nedeniyle de indirim yapılması gerektiğini, davacının kendi kusuruyla ya da tedavisini aksatması nedeniyle oluşan maluliyetinin olup olmadığının denetlenmediğini, kusura ilişkin bilirkişi raporunun yetersiz ve denetime elverişsiz olduğunu, ATK’dan rapor alınması olanağı varken söz konusu raporun hükme esas alınamayacağını, hükmolunan manevi tazminatlarında pek aşırı haksız olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355’inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan incelemede: Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Bakırköy 5’inci Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/204 (E) sayılı asıl davada, davacı …, davaya konu trafik kazasına karışan … plakalı otomobilin sürücüsü …, işleteni …, ZMSS sigortacısı … Sigorta AŞ ile İMSS ve manevi tazminat teminatını içeren kasko sigortacısı … Sigorta Şirketinden geçici iş göremezlik tazminatı, sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri tazminatı ve tedavi gideri tazminatı talebinde bulunmuş; ilk derece mahkemesince hükme esas alınan ve İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, tabip bilirkişi ve hesap bilirkişisinden oluşturulan bilirkişiler kurulu tarafından düzenlenen raporda ise; davacının sürekli sakatlığından kaynaklanan zararının, olası yaşam süresi TRH 2010 Yaşam Tablosu esas alınarak, gelirin her yıl %10 artırılıp %10 iskonto edilmesi esasına dayanan progressive rant yönteminin kullanılması suretiyle hesaplandığı anlaşılmıştır. 25/2/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 13/2/2011 gün ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 59’uncu maddesiyle değiştirilen KTK’nin 98’inci maddesinde trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın SGK tarafından karşılanacağı öngörülmüştür. Motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alan zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketleri ile işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülükleri 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla KTK’nin 98’inci maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk davalı SGK’ye geçmiştir. Bununla birlikte hemen belirtmek gerekir ki, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Kanun ile değiştirilen KTK’nin 98’inci maddesi uyarınca, tüm tedavi giderlerinden değil, ancak söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Belgeye dayanmayan tedavi giderleri (geçici iş göremezlik, bakıcı gideri, tedavi yol gideri vb.) 6111 sayılı Kanun kapsamında değildir. Diğer yandan; her ne kadar 1/6/2015 günü yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.5.b. maddesinde, tedavi süresine ilişkin geçici bakıcı gideri ve geçici iş göremezlik zararının sağlık giderleri teminatı kapsamında olduğu ve bu teminatın da SGK’nin sorumluluğunda olduğu, bu nedenle sigorta şirketlerinin sorumluluğunun bulunmadığı açıklanmış ise de; 6111 sayılı Kanun ile değiştirilen KTK’nin 98’inci maddesinde SGK tarafından karşılanacak tedavi giderleri arasında, geçici iş göremezlik, bakıcı gideri ile belgesiz tedavi gideri tazminatı gibi belgesiz tedavi gideri sayılmamıştır. Bu durumda, SGK’nin sorumluluğu alt norm düzeyindeki genel şartlar ile genişletilemeyeceğinden, sözü geçen ilgili genel şart hükmünün uygulanma yeteneği bulunmamaktadır. KTK’nin 98 inci maddesinin 1 inci fıkrasına “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde” ibaresinin eklenmesine ilişkin 6645 sayılı Kanun 23/4/2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, davacı …’ün yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazası ise anılan yasal düzenlemenin yürürlüğe girmesinden sonra 20/8/2016 günü meydana gelmiştir. Bu durumda belgeli olmayan tedavi giderleri ile geçici iş göremezlikten kaynaklanan zarardan SGK sorumlu olmayıp zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketi ile araç işleteni ve sürücüsünün sorumluluğu devam etmektedir. [Aynı yönde Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesinin 2021/11627 (E) – 2022/6346 (K) sayılı kararı ve benzer nitelikteki diğer kararları] bu itibarla ilk derece mahkemesince davalı işleten …, davalı sürücü …, İMSS poliçesini düzenleyen … Sigorta Şirketinin, belgesiz tedavi gideri niteliğindeki geçici iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri tazminatı ve tedavi yol gideri tazminatından sorumlu tutulmalarında isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak bilirkişi raporunda, davacının yaralanması nedeniyle İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinde yapılan hiperbarik oksijen tedavisi, … AŞ’ de yapılan radyolojik tetkikler, … adındaki hastanede yapılan ameliyat, … Hastanesinde yapılan muayene ile … Ltd. Şti.’de yapılan radyoloji konsültasyonu ile eczaneler ile medikal firmalarından alınan ilaç vs. Malzemenin doğrudan tedavi kapsamında olup olmadığı ve buna göre de, dava dışı SGK’nin, işlemlerin yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte olan Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) hükümlerine göre yukarıda açıklanan KTK’nin 6111 ve 6645 sayılı Kanunlarla değiştirilen 98’inci maddesi uyarınca sorumlu olup olmadığı irdelenmemiştir. Bu itibarla bilirkişiler kurulunun raporunda yer alan ameliyat, radyolojik tetkikler, hiperbarik oksijen tedavisi, ilaç ve diğer medikal malzemeden dava dışı SGK’nin SUT hükümlerine göre sorumlu olup olmadığının belirlenmesi, sorumlu ise tutarının hesaplanmasından sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi isabetsizdir. KTK’nin 90’ıncı maddesindeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu nedenle bedensel zarar tazminatı hesabında, yeni ZMSS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz uygulaması da anılan cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle, sürekli sakatlıktan kaynaklanan sürekli iş göremezlik tazminatının, %1,8 teknik faiz uygulanarak hesaplanması gerektiğine ilişkin istinaf itirazının da isabetli olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan, Ankara Emniyet Müdürlüğünün 28/3/2017 tarihli yazısıyla, … plakalı otomobilin, davaya konu kazanın meydana geldiği tarih itibarıyla adına kayıtlı olduğu bildirilen ve kazaya karışan otomobili işleten sıfatını yitirecek biçimde devrettiğini üçüncü kişileri bağlayıcı nitelikteki kanıtlarla ispatlayamayan davalı …’ın KTK’nin 85’inci maddesi uyarınca, davaya konu kaza nedeniyle ortaya çıkan zarardan işleten sıfatıyla sorumlu tutulmasının doğru olduğu; davalı ATK 2’inci İhtisas Kurulunun 25/12/2019 gün ve 25790 sayılı raporunda, davacı …’ün 20/8/2016 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı gelişen yaralanması nedeniyle 2 ay boyunca başka birinin yardımına gereksinim duyabileceğinin bildirilmesi karşısında, adı geçen davacı lehine belgesiz tedavi gideri niteliğinde bakıcı gideri tazminatı hesaplanmasının yerinde olduğu anlaşıldığından, bu konulara yönelen istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Bilirkişiler kurulu tarafından düzenlenen raporda; davalı …’ın aşırı alkollü biçimde ve süratli olarak seyir halinde iken orta refüje çarparak kazanın meydana gelmesine neden olduğundan %90 oranında, davacı …’ün ise emniyet kemerini takmaması ve ayağını torpido üzerine uzatması nedeniyle %10 oranında kusurlu olduğu bildirilmiş; dosyaya eklenen Trabzon 5’inci Asliye Ceza Mahkemesinin 8/7/2020 gün ve 2017/720 (E) – 2020/257 (K) sayılı kararında ise, 2,24 promil alkollü olan davalı …’ın, süratli araç kullanarak el frenini bilinçli olarak çekip sarsmak istediği otomobilin kontrolünü yitirerek refüje çaptığını belirterek, bilinçli taksirle yaralamaya neden olmak suçundan 5237 sayılı TCK’nin 89/1-2, 22/3 ve 62’nci maddeleri uyarınca mahkûmiyetine hükmolunduğu anlaşılmıştır. Davaya konu trafik kazası meydana geldiği sırada otomobilin ön yolcu koltuğunda oturan davacı …’ün emniyet kemerini takmaması ve ayağını torpido üzerine uzatması eylemleri ile davaya konu trafik kazasının meydana gelmesi arasında nedensellik bağı bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla adı geçen davacıya yüklenen eylemler davacıda meydana gelen zararın artması sonucunu ortaya çıkarabilecek ise de, trafik kazasının oluşumuna neden olan kusur niteliğinde değildir. Bu itibarla ilk derece mahkemesince, davaya konu trafik kazasının meydana gelmesinde davalı sürücü …’ın %100 oranında tam kusuruyla neden olduğu kabul edilerek karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Davacı vekili 23/3/2022 günü sunduğu dilekçeyle, talep ettiği maddi tazminatların geçici iş göremezlik tazminatı, sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı gideri tazminatı, tedavi gideri tazminatından oluştuğunu bildirmiş, ilk derece mahkemesince anılan dilekçede bildirilen talep sonucundan TBK’nin 52’nci maddesi uyarınca %50 oranında indirim yapıldıktan sonra davacı … lehine 472.210 TL maddi tazminata hükmetmiş; İMSS poliçesinin düzenleyen davalı … Sigorta Şirketinin poliçe limitine göre sorumlu olduğu miktarı da göstermemiştir. HMK’nin 297’nci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu itibarla ilk derece mahkemesince davacının talep ettiği her bir tazminatın tutarının duraksamaya neden olmayacak biçimde hüküm fıkrasında gösterilmesi, davalı … Sigorta Şirketinin sorumlu olduğu tazminat tutarının açık biçimde hüküm fıkrasına yazılması, buna göre adı geçen sigorta şirketinin yargılama gideri ile harçlardan sorumlu tutulması gerekirken, maddi tazminata ilişkin hükmün, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeye aykırı olarak denetime olanak vermeyecek biçimde kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Dava devem ederken 2/7/2018 tarihinde sunduğu dilekçe ekinde “sulh protokolü, ibraname, feragatname ve makbuz” başlıklı belge sunan davacılar vekili, davalı … Sigorta AŞ ile geçici ve tam iş göremezlik tazminatları konusunda anlaşmaya vararak, adı geçen davalı sigorta şirketini ibra ettiklerini beyan etmiştir. TBK’nin 61’inci maddesi uyarınca birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. KTK’nin 85’inci maddesinin, 1’inci fıkrası gereğince bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Aynı maddenin son fıkrasına göre de, işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur. Borcun sona ermesi hallerinden olan ibranın diğer borçlulara sirayetinin düzenlendiği TBK’nin 168’inci maddesinin 2’nci fıkrası hükmüne göre alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır. Aynı Kanun’un 166’ncı maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca, borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Anılan maddenin 2 nci fıkrası gereğince de, borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. Yine TBK’nin 168’inci maddesinin 1’inci fıkrası hükmüne göre, diğerlerine rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her biri, ödediği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. Burada, ifada bulunan müteselsil borçlunun alacaklıya halef olması hali düzenlenmekte olup madde metninden de anlaşılacağı üzere, alacaklının müteselsil borçlulardan biri hakkındaki davadan feragat etmesi, alacaklıya yapılan ödeme nedeniyle olması durumunda, diğer müteselsil borçlular o ödeme oranında borcun sona ermesinden yararlanırlar. Yukarıda açıklandığı üzere, davalılar alacaklıya karşı borçtan müteselsilen sorumludurlar. TBK’nin, müteselsil sorumlulukta borçluların iç ilişkilerini düzenleyen hükümleri gereğince, müteselsil borçlulardan biri alacaklıya borcu ödediği takdirde, diğer müteselsil borçlulara rücu hakkı bulunmaktadır. TBK’nin 167’nci maddesinin 2’nci fıkrası ve 168 inci maddesinin 7 nci fıkrası gereğince diğerlerine rücu hakkına sahip olan borçlulardan her biri, ifa ettiği miktar oranında alacaklının haklarına halef olur. Aynı Kanunun 168 inci maddesinin 2 nci fıkrası uyarınca da, alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır. İhtiyari Mali Mesuliyet Sigortası, motorlu araç işleteninin, bu aracın işletilmesinden dolayı KTK ve genel hükümlere göre oluşan ve ZMSS limiti üzerinde kalan hukuki sorumluluğunu sigorta poliçesinde yazılı azami hadlere kadar sigorta güvencesi altına alan bir sigorta sözleşmesidir. İhtiyari Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının 1’inci maddesine göre sigortacı, zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçe limitinin dışında (üstünde) kalan miktardan başlayıp, ihtiyari mali sorumluluk sigortası teminat limitine kadar sorumludur. Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; davacı … vekili tarafından kazaya karışan otomobilin ZMSS poliçesini düzenleyen davalı … Sigorta AŞ’nin ZMSS poliçesinden dolayı sorumlu olduğu yaralanma/maluliyetten kaynaklanan maddi tazminat talepleri yönünden ibra edilmesi suretiyle, davalı … Sigorta AŞ’nin durumunu iyileştirirken, maddi zarar yönünden diğer müteselsil borçlu davalıların iç ve dış ilişkideki durumunu ağırlaştırmıştır. Şu halde, TBK’nin 168’inci maddesi ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 11/4/1940 gün ve 70 sayılı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/11/1981 gün ve 1981/2-551 sayılı kararları uyarınca davalı … Sigorta AŞ’nin ibra edilmesinin, maddi zarardan müteselsil sorumlu olan diğer davalılara sirayet edeceği sonucuna ulaşılmıştır. Kazanın meydana geldiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan poliçe ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında Tarife Uygulama Esasları Hakkında Yönetmeliğin eki tabloya göre otomobil araç grubunda sağlık gideri teminatı limiti kişi başına asgari 310.000 TL, sakatlanma ve ölüm teminatı da 310.000 TL’dir. Bu itibarla, davacı …’ün ibra ettiği … Sigorta AŞ’nin sağlık gideri teminatı kapsamında bulunan belgesiz tedavi gideri ile geçici iş göremezlik giderinden kaynaklanan sorumluluğunun, ZMSS poliçesinde öngörülen 310.000 TL sağlık gideri teminatı limitiyle, sürekli iş göremezlik tazminatından sorumluluğunun ise ZMSS poliçesinde öngörülen 310.000 TL kişi başına sakatlık teminatı limitiyle sona erdiği; buna göre de diğer davalıların, davacının sürekli sakatlık tazminatından kaynaklanan 310.000 TL maddi tazminat ile geçici iş göremezlik, tedavi gideri, belgesiz tedavi gideri ve bakıcı giderinden kaynaklanan 310.000 TL maddi tazminat miktarıyla borçtan kurtuldukları, İMSS poliçesinin düzenleyen davalı … Sigorta Şirketinin de, ibra edilerek borçtan kurtarılan … Sigorta AŞ’nin poliçe limitleriyle sorumlu olduğu tutarı aşan miktarda ve İMSS poliçesinde öngörülen limitle sorumlu olduğu gözetilerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi yerinde değildir. TBK’nin 54’üncü maddesi kapsamında açılan davalarda, maddede öngörülen meslekte kayıp oranının belirlenmesinde yargısal uygulamalarda, kaza tarihi itibarıyla ayırım yapılarak; kaza tarihi 11/10/2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/9/2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 1/9/2013-1/6/2015 tarihleri arası Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 1/6/2015-20/2/2019 tarihleri arası Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurul Raporları Hakkında Yönetmelik, 20/2/2019 tarihinden sonra Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak maluliyet raporu alınması gerektiği kabul edilmektedir. Ancak; eldeki dava gibi, TBK’nin 54’üncü maddesi kapsamında çalışma gücünün azalmasından doğan kayıp nedeniyle açılan davalarda, beden ve ruh tamlığı ihlallerinin, zarar görenin sanatına veya mesleğine yapmış olduğu etkinin ve bunun oranının gözetilmesi ile belirlenmesi gerekir. KTK’nin 90’ıncı maddesinde zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatların bu Kanunda öngörülen usul ve esaslara tabi olduğu belirtilmiş, ayrıca bu Kanunda düzenlenmeyen hususlarda TBK’deki haksız fiillere ilişkin hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür. Davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının belirlenmesi bakımından (somut olayda) kaza tarihi itibarıyla yargısal uygulamalarda uygulanması kabul edilen Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik yürürlükte olduğu gibi, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği de yürürlüktedir. Bu yönetmeliğin (Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği) “Dayanak” başlıklı 3’üncü maddesinde; 5510 sayılı Kanunun 107’nci maddesi hükmüne dayanılarak hazırlandığı belirtilmiş; “Kapsam” başlıklı 2’nci maddesinin (1) numaralı bendinde de yönetmeliğin, “5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalıların iş kazası ile meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hâllerinin meslekte kazanma gücünü ne oranda azaltacağına,” ilişkin usul ve esasları kapsadığı belirtilmiştir. Buna karşılık Özürlülük Ölçütü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin “Dayanak” başlıklı 3’üncü maddesinde bu Yönetmeliğin, 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile 1/7/2005 tarihli ve 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5’inci maddesine dayanılarak hazırlandığı, yine anılan Yönetmeliğin 2’nci maddesinde Yönetmeliğin, özürlülere sağlanan haklardan ve verilecek hizmetlerden yararlanmak üzere istenilen özürlü sağlık kurulu raporları ile özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kurumlarını ve özürlülerle ilgili sınıflandırma ve ölçütleri kapsadığı düzenlenmiştir. Buna göre – adli tıp öğretisinde de kabul edildiği üzere – Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, amaç ve kapsam olarak tazminat hukuku ilkeleri bağlamında hükümler içerip haksız fiile maruz kalan kişideki travmatik lezyonlar ile birlikte meslek veya iş türü, meslek grup numaraları, iş kolları ve kişilerin yaşlarına yönelik ayrı ayrı cetveller içermekte ve bu itibarla tıbbi kıyas/takdir metoduna elverişli olması nedeniyle bilirkişi/adli tıp uzmanının yorumuna olanak vermektedir. Buna karşılık Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ise, kişinin maruz kaldığı haksız fiil ve bunun sonucu olarak mesleğinde kazanma gücünü hangi oranda kaybettiğini belirlemekte yeterli olmayıp daha ziyade kişide bulunan sistematik hastalıkları ön plana çıkarmakta, malulen emeklilik, vergi indirimi, bakım ücreti, özel eğitim ve özel donanımlı araç kullanımına yönelik olup tazminat hesabında asıl önem arz eden yaş, sanat, meslek, meslek grubu gibi faktörlerin hesaplamada değerlendirilmemesinden dolayı tazminatın unsurlarını ve hak edilen tazminatın belirlenmesinde yeterli ve gerekli parametreleri içermediği için yeterli olmamaktadır. Eldeki davada, ATK 2’nci İhtisas Kurulunun 24/4/2019 gün ve 8011 sayılı raporunda davacı …’ün 20/8/2016 günü geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanmasının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanarak ve mesleği belirtilmemekle “Grup 1” kabul edilerek E cetveline göre meslekte kazanma gücünün %28 oranında kaybetmiş sayılacağı, iyileşme süresinin 20/8/2016 gününden itibaren 18 aya kadar uzayabileceği; ATK 2’nci İhtisas Kurulunun 25/12/2019 gün ve 25790 sayılı raporunda ise, davacı …’ün 20/8/2016 günü geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanmasının Özürlülük Ölçütü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre kişinin tüm vücut engellilik oranının %39 olduğu, iyileşme süresinin 20/8/2016 gününden itibaren 18 aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde, davacının sürekli sakatlığından kaynaklanan zararının, meslekte kazanma gücünü kayıp oranını Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre belirleyen ATK 2’nci İhtisas Kurulunun 24/4/2019 gün ve 8011 sayılı raporu esas alınarak hesaplanması gerekirken, Özürlülük Ölçütü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre belirlenen engellilik oranına göre sürekli iş göremezlik tazminatının hesaplanması yerinde değildir. TBK’nin 51’inci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca; hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Herhangi bir çıkar karşılığı olmayan hatır taşıması nedeniyle TBK’nin 51’inci maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hâkim tazminattan mutlaka indirim yapmak zorunda değilse de indirim yaptığı takdirde indirim oranını objektif ölçüler içinde takdir etmek zorundadır. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde taşıma ya da kullanmanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Yarar ekonomik olabileceği gibi, ortak toplumsal değerleri de ilgilendirebilir. Ancak taşıma ve kullanmada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir. Yakın aile bireylerinde olduğu gibi maddi ve manevi menfaattin bulunduğu akrabalar arasındaki ücretsiz taşıma ahlaki bir ödev niteliğinde olduğundan, belirlenen tazminat miktarından hatır taşıması indirimi yapılamaz. Eldeki davada ise, Trabzon 5’inci Asliye Ceza Mahkemesinin 23/11/2021 gün ve 2021/426 (E) – 2021/638 (K) sayılı gerekçeli karar içeriğinde davacı … ile davalı sürücü …’ın lokantada yemek yedikten sonra kazaya karışan otomobile bindikleri, böylece davalı sürücü …’ın yola çıkmakta kendi yararının da bulunduğunun anlaşılması karşısında, koşulları oluşmadığı gözetilmeden hükmolunan tazminattan hatır taşıması nedeniyle indirim yapılmasının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Mağdurun, makul bir insandan beklenen davranışta bulunmayarak zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına birlikte kusur denilmektedir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Genişletilmiş 11 inci bası, 2’nci cilt, sayfa 120) Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan birlikte (müterafik) kusur TBK’nin 52’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu durum ve koşullar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hâkim tazminat miktarını hafifletebilir. Somut uyuşmazlıkta ise, davacı …’ün alkollü olduğunu bildiği davalı sürücünün aracına binmesinin birlikte kusur olarak kabul edilmesi yerinde olmakla birlikte, sürekli sakatlık tazminatından birlikte kusur nedeniyle %20 oranında; geçici iş göremezlik tazminatı, SGK’nin sorumlu olmadığı belgesiz tedavi gideri tazminatı, bakıcı gideri tazminatı toplamından da %20 oranında birlikte kusur indirimi yapıldıktan sonra, yukarıda açıklanan biçimde kalan tazminattan, … Sigorta AŞ’nin sakatlık teminatı limitiyle sorumlu olduğu tutarın, sürekli sakatlık tazminatından; … Sigorta AŞ’nin sağlık gideri teminatı limitiyle sorumlu olduğu tutarın ise belgeye dayanmayan tedavi giderleri tazminatlarının (geçici iş göremezlik, bakıcı gideri, SGK’nin sorumlu olmadığı tedavi gideri, tedavi yol gideri vb.) toplamından mahsup edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, tazminattan %50 oranında indirim yapılması yerinde değildir. Birleşen Bakırköy 4’üncü Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/275 (E) sayılı davasında davacılar vekili tarafından davalı … Sigorta Şirketine dava açılmadan önce başvuruda bulunulduğu ileri sürülerek dava dilekçesi ekinde manevi tazminat talepli dilekçenin bulunduğuna ilişkin PTT gönderisinin sunulması karşısında, adı geçen davalı sigorta şirketinden kasko poliçesine ilişkin dosya getirtilerek davacılar vekili tarafından dava açılmadan önce manevi tazminat istemiyle davalı sigorta şirketine başvuruda bulunup bulunmadığı belirlenerek, oluşacak sonuca göre davacılar lehine hükmolunan manevi tazminatlar yönünden davalı sigorta şirketi yönünden faiz başlangıç tarihinin saptanması gerektiğinin gözetilmemesi yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Kararın kaldırılma gerekçesine göre manevi tazminata ilişkin hükme yönelik istinaf nedenleri bu aşamada inceleme dışı bırakılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar …, … ve … vekili ile davalılar … Sigorta Şirketi, … ve … vekillerinin istinaf başvurularının kabulüne, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesi kararının HMK’nin 353/1-a/6’ncı maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvuruları için yatırılan istinaf karar ve ilam harçlarının, istekte bulunulması durumunda, ilk derece mahkemesince yatıran taraflara ayrı ayrı geri verilmesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu başvurusundan ötürü davacılar …, … ve … ile davalılar … Sigorta Şirketi, … ve … tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda gözetilmesine, 6-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 353/1-a ve 362/1-g maddeleri uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi 24/10/2023