Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/1534 E. 2023/1231 K. 26.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/1534
KARAR NO: 2023/1231
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21/04/2021
NUMARASI: 2017/624 (E) – 2021/282 (K)
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 26/9/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Dava, trafik kazasında zarar gören dava dışı kişinin zararını tazmin eden davalının, zarar sorumlusu olduğu iddiasıyla rücuen tahsil talebiyle davacı hakkında yürüttüğü takipten dolayı davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, aracın maliki/işleteni olan davacının aracın iddia edilen satışını resmi geçerlilik koşuluna uygun yaptığını gösterir herhangi bir kaydın bulunmadığı, haricen satımın ise davalı …na karşı ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili dilekçesinde özetle; davalı …’nın … plakalı karıştığı kazada ölen …’in yakınlarına ödenen tazminat için davacıya rücu etmesinin hukuka ve kanuna aykırı olduğunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 85’inci maddesindeki düzenleme uyarınca işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin ya da bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulacağını, buna göre müvekkilinin bu alacaktan sorumlu olmadığını, KTK’nin 3’üncü maddesi uyarınca, araçla ilgili sorumluluğu bulunmayan müvekkiline karşı davalı kurumun iddiasının geçersiz olduğunu, ilk derece mahkemesince davaya dayanak harici satış sözleşmesinin tanıklarının ve talepte bulunmalarına rağmen, alıcı …’ün dinlenmediğini, müvekkili davacıdan haksız alacak talep edildiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355’inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Davalı … tarafından gönderilen belgelerin incelenmesinde, kolluk tarafından düzenlenen 6/8/2005 tarihli Olay Yeri Tespit Tutanağında; 6/8/2005 günü saat 00:30 sularında Jandarma Karakolunu arayan …’ın … Köyü’nden Kepir Köyü’ne doğru giderken yolun bölücü terör örgütü mensubu silahlı üç kişi tarafından kesildiğini, kendisinin bölücü terör örgütü mensuplarından kaçarken kaza yaptığını, kırık camdan çıkarak kaçtığını, yanında araç içerisinde olan …’in teröristler tarafından kaçırılıp kaçırılmadığını, öldürülüp öldürülmediğini bilmediğini söylediğini, saat 04:30 sularında ise olay yerine gidildiğinde lastik izlerinden aracın önce sol taraftaki bankete girdiğini, virajı alamayarak sağ taraftaki iki metre yükseklikteki bankete çarptığı ve 4 metre boyunca sürüklenerek durduğu, 20 metre lastik izi boyunca kan damlalarının görüldüğü belirtilmiş; 8/8/2005 tarihli tutanakta ise kazadan sonra önce Van Devlet Hastanesine, ardından da Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilen …’in 8/8/2005 günü tedavi görmekte iken öldüğü belirtilmiş; Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağında ise bilirkişi tabip tarafından ölümün boyun travmasına bağlı omur kırık ve çıkığı ile medulla spinalis yaralanması ve komplikasyonları sonucu oluştuğu, kesin ölüm nedeni belli olduğundan klasik otopsiye gerek olmadığı belirtilmiş; davalı … tarafından da …’in ölümü nedeniyle eşi ve çocuklarına 18/5/2006 günü 50.000 TL tazminatın ödendiği; dosyaya eklenen İstanbul … İcra Dairesinin … (E) sayılı takip dosyasının incelenmesinde, davalı alacaklı … tarafından davacı borçlu …’e karşı 50.000 TL asıl alacak, 8.186,30 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 58.186,30 TL alacağın tahsili amacıyla 12/3/2008 günü ilamsız icra yoluyla takibe başlandığı anlaşılmıştır. KTK hükümlerine göre, trafik sicil kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işleten sıfatının 3’üncü kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir kanun hükmü yoktur. Nitekim aynı Kanunun 3’üncü maddesinde işleten, “… araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” biçiminde tanımlanmıştır. Anılan Kanunun 85’inci maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.İşleten tanımı, Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 3’üncü maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” biçiminde yapılmıştır. KTK’nin 3’üncü maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde biçimsel ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Biçimsel ölçüte göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüte göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde öğreti ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.KTK’nin 85’inci maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmünü içermektedir. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş olmakla birlikte, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması koşuluyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek öğretide, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması koşullarının gerçekleşmesi aranmaktadır. Ancak bu konuda getirilecek kanıtların üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını ortadan kaldıracak bir sonuç yaratmaması zorunludur. Bunun yanında, KTK’nin 20/d maddesinde “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Kanununun 20/d maddesinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi, araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü olanaklı değildir.Somut olayda ise yolcu olarak bulunan …’in ölümüyle sonuçlanan kazaya karışan … plakalı aracın 6/8/2005 tarihi itibarıyla trafik sicilinde … adına kayıtlı olduğu anlaşılmış; davacı … vekili dava dilekçesinde … plakalı aracın 24/7/2004 günü dava dışı …’a satıldığını ileri sürmüş olmakla birlikte bu konuda üçüncü kişileri bağlayıcı nitelikte herhangi bir kanıt ileri sürmemiştir. Davacı vekilinin dilekçe ekinde sunduğu “Akitlerin Satış Anlaşması” başlıklı 24/7/2004 tarihli adi yazılı sözleşme ilkeleri yukarıda açıklandığı gibi zarar gören üçüncü kişilerin haklarını ortadan kaldıracak ve dava dışı üçüncü kişileri bağlayıcı nitelikte olmadığı gibi bu konuda tanıkların dinlenmesinin de sonuca etkisi bulunmamaktadır. Bu itibarla kazaya karışan … plakalı aracın trafik sicilinde adına kayıtlı olduğu davacı …’ün işleten olarak kabulünde ve buna göre davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince esastan reddine,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 210,5‬5 TL istinaf karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacının istinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle harcadığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.26/9/2023