Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/1114 E. 2022/2261 K. 20.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2022/1114
Karar No: 2022/2261
İncelenen Kararın
Mahkemesi: İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 22/03/2022
Numarası: 2017/134 (E) – 2022/278 (K)
Davanın Konusu: Maddi Tazminat
Karar Tarihi: 20/12/2022
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … plakalı araç sürücüsünün kusurlu davranışları nedeniyle meydana gelen trafik kazası sonucu davacı …’ın yaralandığını belirterek, 5,00 TL sürekli sakatlık tazminatı, 2,00 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 2,00 TL tedavi gideri tazminatı, 1,00 TL bakım veya bakıcı gideri olmak üzere toplam 10,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 28/4/2021 günü sunduğu dilekçeyle talep ettiği toplam tazminat tutarını 38.910,17 TL’ye yükseltmiş; 16/2/2022 tarihinde sunduğu dilekçe ile de talep sonucunu 60.058,44 TL’ye yükselterek davayı talep sonucu yönünden kısmen ıslah etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulüne, 5.558,56 TL geçici iş göremezlik, 1.644,37 TL bakıcı gideri, 52.511,74 TL sürekli iş göremezlik, 375,00 TL tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 59.889,67 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili dilekçesinde özetle; aktüer hesaplamanın TRH 2010 Yaşam Tablosu esas alınarak progressive rant yöntemi ile yapılması gerektiğini, bakıcı giderine ilişkin talebin kısmen reddedilmesinin gerekçesinin belirtilmediğini, 24/1/2021 tarihli raporda 1.813,14 TL olarak hesaplanan bakıcı gideri tazminatının 15/2/2022 tarihli raporda ise 1.644,37 TL olarak belirlendiğini, bunun dayanağının raporda yer almadığını, yine ek raporun sonuç bölümünde toplam tazminatın 57.570,30 TL olduğunun belirlenmesinin ardından alt satırında toplam tazminatın 57.570,30 TL olarak açıklandığını, bu konuya ilişkin itirazlarının değerlendirilmediğini, sigorta şirketinin ayrı kloz oluşturup her kloz için sigorta ettirenden bedel almasına karşın sorumlu olmadığını ileri sürmesinin hukuka aykırı olduğu gibi sağlık giderleri teminatından da Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumlu olduğu iddiasının da tam olarak doğru olmadığını, bilirkişi raporunun aleyhe olan kısımlarını kabul etmediklerini, kullanılan yaşam tablosunun Türkiye gerçeklerine uygun olmadığını, müvekkilinden iki kere kesinti yapılarak davalı tarafın gereksiz biçimde zenginleşmesine neden olunduğunu, sürekli iş göremezlik tazminatı, tedavi gideri tazminatı, bakım gideri ve geçici iş göremezlik tazminatının çok az hesaplandığını, geçici iş göremezlik süresi içerisinde müvekkilinin %100 malul olduğu, davalının da %100 kusurlu olarak kabul edilmesi gerektiğini, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) ilgili maddesi gereğince başvurudan itibaren sekiz gün sonra temerrüde düşüldüğü kabul edilerek karar verilmesi gerekirken, faizin başlangıç tarihinin yasaya aykırı olarak belirlendiğini, faiz türünün de ticari olması gerektiğini, yargılama giderlerinin gerekçeli kararda açıklanmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uyarınca sürekli iş göremezlik tazminatının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre en güncel verilerle hesaplanması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili kuruma Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği uyarınca sunulması gereken belgelerle birlikte başvurulması gerekirken gerekli bilgi ve belgeler sunulmadan KTK’nin 97’nci maddesine aykırı olarak açılan davanın, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 115’inci maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığı gibi ıslah tarihi itibarıyla her türlü zamanaşımının geçtiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda maluliyet raporunun uygun yönetmelik hükümlerine göre düzenlenmediğini, tazminatın PMF Yaşam Tablosu kullanılarak teknik faizle hesaplanması gerektiğini, …nın geçici iş göremezlik, bakıcı ve tedavi gideri tazminatları yönünden sorumluluğu bulunmamasına karşın hakkında tazminata hükmedilmesinin de hatalı olduğunu, kaza sırasında sürücü belgesi bulunmayan ve kullanması gereken koruyucu tertibat bulunmaksızın motosiklet kullanan davacı yönünden müterafik kusurun varlığının tartışılması ve tazminattan indirim yapılması gerektiğini, olay tarihi dikkate alınarak PMF 1931 Yaşam Tablosu kullanılarak %10 artış ve %10 iskonto yöntemiyle tazminatın hesaplanması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. HMK’nin 355’inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı istemine ilişkindir. Bir davada mahkemece öncelikle dava şartlarının inceleneceği ve bu konuda karar verileceği HMK’nin 138’inci maddesinin 1’inci fıkrasında hükme bağlanmış; genel dava şartları aynı Kanunun 114’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında tek tek sayılmış, bu maddenin 2’nci fıkrasında da diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. Öngörülen dava şartlarının bir bölümü nitelikleri gereği dava açıldıktan sonra giderilmesi olanağı bulunmayan; bir bölümü ise giderilebilecek nitelikteki dava şartlarıdır. HMK’nin 30’uncu maddesiyle yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini, gereksiz gider yapılmamasını sağlamak bakımından “usul ekonomisi ilkesi” benimsenmiş, bu ilkeye uygunluğun sağlanması bakımından HMK’nin 115’inci maddesinin 2’nci fıkrasında dava şartı eksikliğinin giderilmesi olanaklıysa bunun tamamlanması için kesin süre verileceği belirtilmiştir. KTK’nin “Doğrudan Doğruya Talep ve Dava Hakkı” başlıklı 97’nci maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Eldeki davada tazminat talebine konu kazanın, KTK’nin 97’nci maddesinde değişiklik yapan 6704 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 26/4/2016 gününden önce 16/5/2013 tarihinde meydana geldiği; eldeki davanın ise dava şartı niteliğindeki dava yoluna gidilmeden önce sigorta şirketine /…na yazılı başvuru zorunluluğunu getiren bu hükmün yürürlüğe girdiği tarihten sonra 9/2/2017 günü açıldığı anlaşılmakla birlikte, davacının vekili vasıtasıyla verdiği davalı …na 8/2/2017 tarihinde ulaşan dilekçe ile zararının giderilmesi talebinde bulunduğu, böylece KTK’nin 97’nci maddesinde öngörülen giderilebilir dava şartı niteliğindeki “sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunma” koşulunu yerine getirildiği anlaşılmıştır. Yargıtayın süreklilik kazanan kararlarında açıklandığı gibi, trafik kazasında bedensel zarara uğrayan ve buna dayalı olarak işgücü kaybı tazminatı isteminde bulunan hak sahiplerinin bakiye ömrü önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, … Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmıştır. Özü itibarıyla varsayımlara dayanan gerçek zararın hesaplanmasında, en doğru sonuca ulaşılması için gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu itibarla TRH 2010 yaşam tablosunun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de gözönüne alındığında tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosunun esas alınmasının güncellenen ülke gerçeklerine daha uygun olacağı kabul edilmektedir. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi’nin 17/7/2020 gün ve 2019/40 (E) – 2020/40 (K) sayılı kararıyla, KTK’nin 90’ıncı maddesinin 1’inci tümcesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresinin ve ikinci tümcesinde yer alan “…ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Yukarıda açıklanan iptal kararıyla birlikte trafik kazasından kaynaklanan ZMSS kapsamındaki tazminat talepleri KTK’de öngörülen usul ve esaslara tabi olup anılan Kanunda öngörülmeyen konular yönünden ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Bu nedenle bedensel zarar tazminatı hesabında, yeni Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının (…) ekindeki cetvellerin kullanılması olanağı bulunmadığından ve %1,8 teknik faiz uygulaması da anılan cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması olanağı bulunmamaktadır. İşleten ile sigorta şirketi arasında düzenlenen sigorta sözleşmesinin tarafı olmayan trafik kazasından ötürü zarar gören 3’üncü kişi yönünden, gerek KTK’de gerekse TBK’de sürekli sakatlık oranının hangi ölçüte göre belirleneceğine ilişkin düzenleme bulunmamaktadır. Bu itibarla tazminat hesabının, %1,8 teknik faiz uygulanmadan, Yargıtay uygulamaları ile kabul edilen progressive rant yöntemi kullanılarak yapılması gereklidir. Yargıtayın süreklilik kazanan uygulamalarına göre maluliyet oranına ilişkin raporların, davaya konu trafik kazasının tarihi, 11/10/2008 tarihinden önce ise Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğüne, 11/10/2008 tarihi ile 1/9/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine, 1/9/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine, 1/6/2015 tarihinden sonra ise Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik, 20/02/2019 tarihinden sonra ise Erişkinler İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri dikkate alınarak Adli Tıp Kurumunun ilgili İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı gibi kuruluşları tarafından, çalışma gücü kaybı olduğu ileri sürülen kişinin sağlık durumuna ilişkin şikâyetleri dikkate alınarak düzenlenmesi gerekmektedir. Öte yandan 25/2/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 13/2/2011 gün ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 59’uncu maddesiyle değiştirilen KTK’nin 98’inci maddesinde “trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı” öngörülmüştür. Motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alan zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketleri ile işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülükleri 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla KTK’nin 98’inci maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk davalı Sosyal Güvenlik Kurumuna geçmiştir. Bununla birlikte hemen belirtmek gerekir ki, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Kanun ile değiştirilen 2918 sayılı Kanun’un 98’inci maddesi uyarınca, tüm tedavi giderlerinden değil, ancak söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Belgeye dayanmayan tedavi giderleri, 6111 sayılı Kanun kapsamında değildir. Belgeli olmayan tedavi giderlerinden SGK sorumlu olmayıp, zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketi ile araç işleteni ve sürücüsünün sorumluluğu devam etmektedir. Somut uyuşmazlıkta ise 16/5/2013 günü meydana gelen trafik kazasında yaralanan davacının sürekli sakatlık oranının, Adli Tıp Kurumu 2’nci İhtisas Kurulunun raporuyla Yargıtayın süreklilik taşıyan kararlarına uygun biçimde Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine hükümlerine göre belirlendiğinin, davacının sürekli sakat kalmasından kaynaklanan zararının ise aktüerya hesap uzmanı bilirkişi tarafından TRH-2010 Yaşam Tablosuna göre, progressive rant yöntemiyle hesaplandığı, geçici iş göremezlik süresi içerisindeki zararının maluliyetinin %100 olduğunun kabul edildiğinin; adli tıp uzmanı bilirkişi tarafından 375,00 TL olarak saptanan belgesiz tedavi gideri ile bilirkişi tarafından ATK 2’nci İhtisas Kurulunun raporunda öngörülen 3 aylık iyileşme süresi için hesaplanan ve …’nin A.5’inci maddesinde öngörülen ZMSS’nin teminat türleri arasında bulunan sağlık giderleri teminatı kapsamında yer alan bakıcı gideri tazminatının belgesiz tedavi gideri niteliğini taşıması nedeniyle davalı …nın sorumluluğunda bulunduğunun kabul edilerek uygulama yapıldığının; hükme esas alınan bilirkişinin 15/2/2022 tarihli raporunda geçici bakıcı giderinin kazanın meydana geldiği 16/5/2013 günü ile 1/7/2013 tarihi arasında yürürlükte bulunan asgari geçim indirimi hariç aylık net asgari ücret olan 699,61 TL, 1/7/2013 gününden, bakıcı gereksiniminin son bulduğu kabul edilen 16/8/2013 tarihine kadar geçen sürede yürürlükte bulunan asgari geçim indirimi hariç aylık net asgari ücret tutarı olan 730,28 TL üzerinden hesaplandığının; yaralanmayla sonuçlanan trafik kazasının 16/5/2013 günü meydana geldiği, eldeki davanın ise KTK’nin 110’uncu maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca somut olaya uygulanması gereken taksirle yaralama suçuna ilişkin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89’uncu maddesinin 1’inci fıkrasında öngörülen cezanın üst sınırına göre aynı Kanunun 66’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının (e) bendinde öngörülen 8 yıllık zamanaşımı dolmadan 9/2/2017 tarihinde açıldığının, yargılama giderine ilişkin ayrıntılara gerekçeli krararın hüküm fıkrasında yer verildiğinin anlaşılması karşısında, bu konulara yönelen istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla zarar gören, haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. O halde, haksız fiil faili veya işleten yönünden, maddi tazminata ilişkin faiz başlangıcının kaza tarihinden itibaren olması gerekir. Kazaya karışan ve davacının zarara uğramasına neden olan aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesi bulunmadığı anlaşıldığından, … yönünden ise; KTK’nin 99’uncu maddesinin 1’inci fıkrası ile trafik kazasının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan …’nin, tazminatın ve giderlerin ödenmesine ilişkin B.2’nci maddesi uyarınca, rizikonun ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüdün gerçekleştiği ve davalının temerrüt tarihinden itibaren faizden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte …na başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde de bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir. Alacağı doğuran sebebin esasen haksız eylemden kaynaklanmış olmasına göre, bedel artırım dilekçesiyle istenilen tazminat için de, aynı tarihten itibaren temerrüt faizi uygulanması gerekir. Zira, davalı sigorta şirketi ile davacı arasındaki hukuki ilişki sözleşme ilişkisi değildir. Borcun nedeni haksız eylemdir. Yukarıda anılan hükümlere göre, davalı … bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olan zarar miktarı değil, kazanın ihbar edilmesidir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek …nın sorumluluğundadır. Bu itibarla, …na başvuru yapılması veya dava açılmasıyla; kaza, davalı …na ihbar edilmiş olacağından, anılan hükümlerde öngörülen koşullar yerine getirilmiş olacaktır. Davalı … tarafından gönderilen hasar dosyasının incelenmesinde, davacılar vekili tarafından müvekkilleri davacıların destekten yoksun kalma zararının giderilmesi amacıyla verilen dilekçenin …na 8/2/2017 günü ulaştığı, eldeki davanın ise henüz KTK’nin 99’uncu maddesinin 1’inci fıkrası ile …’nin B.2’nci maddesinde ödeme süresi olarak öngörülen 8 iş günü dolmadan önce 9/2/2017 günü açıldığı anlaşılmış, ilk derece mahkemesi ise 3/2/2017 tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar vermiştir. Bu itibarla ilk derece mahkemesince faiz başlangıcı yanlış belirlenmiş ise de davalı … tarafından faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf nedeni ileri sürülmediğinden HMK’nin 355’inci maddesi uyarınca kararın kaldırılması nedeni yapılmamıştır. Bununla birlikte davacının yaralanmasına neden olan kazaya neden olan ve ZMSS poliçesi bulunmayan aracın kullanım tarzının otomobil olması ve ticari işte kullanıldığına ilişkin kanıt bulunmaması nedeniyle hükmolunan tazminata yasal faiz uygulanmasında isabetsizlik görülmemiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının sürekli sakatlık tazminatının işlemiş dönem tutarının 6.528,14 TL, aktif dönem tutarının 13.934,14 TL, pasif dönem tutarının ise 31.849,46 TL olmak üzere toplam 57.870,30 TL biçiminde hesaplanmasına karşın, alt satırda yazım hatası yapılarak “57.570,30 TL” biçiminde yazılmasının sonuca etkisinin bulunmadığı kabul edilmiştir. Mağdurun, makul bir insandan beklenen davranışta bulunmayarak zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına birlikte kusur denilmektedir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Genişletilmiş 11’inci bası, 2’nci cilt, sayfa 120) Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan birlikte (müterafik) kusur 6098 sayılı TBK’nin 52’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hâkim tazminat miktarını hafifletebilir. Birlikte kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin birlikte kusurunun tespiti halinde 6098 sayılı TBK’nin 52’nci maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 150’nci maddesi uyarınca, koruma başlığı (kask) bulundurmaları ve kullanmaları zorunlu olan motosiklet sürücülerinin, dizlik ve kolluk bulundurmaları ve kullanmaları zorunlulukları bulunmamaktadır. Somut uyuşmazlıkta ise kolluk tarafından düzenlenen Trafik Kazası Tespit Tutanağında tescilsiz motosiklet sürücüsü davacının koruyucu tertibat olarak kask takıp takmadığına ilişkin bölümün “tespit edilemedi” biçiminde işaretlediği gözetildiğinde, davacının Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 150’nci maddesi uyarınca zorunlu ekipmanlardan olan koruma başlığı takmadığı kanıtlanmadığı gibi trafik kazası sonucu sol tibiada 1/2 üst hat medialinde tip 2 açık kırık oluşan davacının yaralanması koruma başlığı takmaması arasında nedensellik bağı bulunmadığı, diğer bir anlatımla koruma başlığı takmasının oluşan yaralanma bakımından sonuca etkisinin bulunmadığının anlaşılması karşısında, hükmolunan tazminattan birlikte kusur nedeniyle indirim yapılmaması yerindedir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davacı vekili ve davalı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurularının HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine,2-Harçlar Kanunu uyarınca davacıdan alınması gereken 80,70 TL istinaf karar ve ilam harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 4.091,06 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 1.019,80 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 3.071,26‬ TL istinaf karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Davacı ve davalının istinaf başvuruları nedeniyle sarf ettikleri yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 6-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran taraflara ayrı ayrı geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 20/12/2022