Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2022/1086 E. 2022/1704 K. 18.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2022/1086
KARAR NO: 2022/1704
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/03/2022
NUMARASI: 2020/594 Esas – 2022/228 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/10/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava ve uyuşmazlık; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. ve TBK’nın 53. maddesi kapsamında, tek taraflı ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve cenaze-defin gideri istemlerine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince;”1-Temlik alan davacının destekten yoksun kalma tazminat talebinin kısmen kabulü ile;2-Temlik veren Davacı … için 137.597,78-TL, … için 29.603,97-TL, Davacı … için 20.686,88-TL, Davacı … için 17.629,59-TL, davacı … için 13.616,90-TL olmak üzere toplam 219.135,12-TL’nin 04/11/2014 temerrüt tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacı temlik alana verilmesine, fazlaya ilişkin istemin ve cenaze ve defin gideri alacağın yönelik talebin reddine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili ile davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuşlardır.Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; sigorta poliçesindeki tutarın, yalnızca müteveffanın birinci dereceden desteği olduğu eş ve çocuklarına paylaştırılması şeklinde hesaplama yapılması gerekirken, müteveffanın annesine pay ayrılmasının hatalı olduğunu belirtmiştir. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kazanın meydana gelmesinde müteveffanın asli kusurlu olduğunu, kazanın, her ne kadar sadece alkolden kaynaklanmadığı tespiti yapılmış ise de, alkollü araç kullanmasının kazaya etkisi bulunması nedeniyle, tazminattan müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle meydana geldiğini, bu nedenle, “kimse kendi kusurundan istifade edemez” kuralı gereğince davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda THR 2010 Yaşam Tablosu’nun kullanılmasının hatalı olduğunu, PMF Yaşam Tablosu’na göre hesaplama yapılması gerektiğini belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından; 18/02/2014 tarihinde, davacıların yakını-desteği (davacı …’nın eşi ve diğer davacıların babaları) İsmail Balta’nın sevk ve idaresindeki araç ile tek taraflı kaza yapması neticesinde vefat ettiği; kaza tarihinde aracın ZMSS poliçesinin bulunmaması nedeniyle davacılar tarafınca, işbu davada HMK’nın 107. maddesi kapsamında düzenlenen belirsiz alacak davası kapsamında destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze-defin gideri talebinde bulundukları ve Mahkemece, yapılan yargılama neticesinde, yukarıda belirtildiği şekilde karar verildiği anlaşılmıştır. Davacının talebine dayanak olan kaza, 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 18/02/2014 tarihinde meydana gelmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 (E)-2020/6402(K) sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse, 6098 sayılı TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. TBK’nın 53/3. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı). Davacının destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır. Davacının üçüncü kişi konumunda olduğu talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanun’da ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmaktadır. Davacının uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. Davacının talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacıların, ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacılara yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nın 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca). Yukarıdaki tespitler, olgular ve açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, davalı …’ndan tazminat talep etmeye hakkı bulunduğu kanısına varılmıştır. Bu nedenle, davalı vekilinin bu yöne ilişkin itirazları yerinde görülmemiştir.İlk Derece Mahkemesince karara dayanak yapılan ve nöroloji uzmanının da dahil olduğu 07/12/2021 tarihli bilirkişi kurulu raporunda; kazanın meydana gelmesinde, aracın sürücüsü İsmail Balta’nın %100 oranında kusurlu olduğu, kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana geldiği konusunda yorum yapılamayacağı, davacı …’nın talep edebileceği destekten yoksun kalma zararının 137.597,78 TL, …’nın 29.603,97 TL, …’nın 20.686,88 TL, …’nın 17.629,59 TL ve …’nın ise 13.616,90 TL olduğu ve temerrüt başlangıcının 04/11/2014 olduğu mütalaa edilmiştir. Bilirkişi kurulu raporunun yapılan incelenmesinde; raporun, HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara uygun olarak düzenlendiği, raporda hesaplama yöntemi ve destek payları açısından herhangi bir hatanın bulunmadığı; raporun dosya kapsamına uygun, denetim ve hüküm kurmaya elverişli ve yeterli olduğu kanısına varılmıştır. Bu nedenle, davacı vekili ile davalı vekilinin bu yönlere ilişkin itirazları kabule şayan görülmemiştir. Ayrıca, olayda müterafik kusur koşulları bulunmadığına göre, Mahkemece müterafik kusur indirimi yapılmamış olması da usul ve yasaya uygundur. Bir başka deyişle, davalı vekilinin bu yöne ilişkin itirazı da kabul edilmemiştir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, Dairemizce aşağıdaki şekilde karar oluşturulmuştur.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davacı (temlik alan) vekili ile davalı vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken harç davacı (temlik alan)’dan peşin alındığından, yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 14.969,12 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 3.743 TL karar ve ilam harcının mahsup edilerek bakiye 11.226,12‬ TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazine’ye verilmesine,3-Davacı (temlik alan)’nın ile davalının istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderinin kendileri üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekâlet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı … hakkında kurulan hüküm yönünden, HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak; diğer davacılar hakkında kurulan hükümler yönünden, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.18/10/2022