Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2021/96 E. 2023/196 K. 31.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2021/96
KARAR NO: 2023/196
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2020
NUMARASI: 2015/1207 Esas – 2020/757 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 31/01/2023
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava ve uyuşmazlık; 818 Sayılı BK’nın 46 (6098 Sayılı TBK’nın 54). maddesi kapsamında, güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince 24/11/2020 tarihli kararıyla; “Yapılan yargılama, toplanan deliller ile dosya kapsamındaki tüm belge ve bilgiler birlikte değerlendirildiğinde; 21.09.2009 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu davacının yaralandığı, maluliyet raporu alınması için Adli Tıp Kurumu’na müzekkere yazıldığı, ATK’nın bir kısım eksikliklerin tamamlanmasını istediği ancak davacı vekilince eksikliklerin tamamlanmadığı, son olarak davacı tarafın eksiklikleri tamamlaması için mahal mahkemesine talimat yazıldığı ve ihtaratlı davetiye tebliğine rağmen davacı tarafın eksikliği tamamlamadığı anlaşıldığından ispat olunamayan davanın reddine” kesin olarak karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili esas karara karşı istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kararın miktar itibariyle kesin olarak verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dilekçesinde HMK’nın 107. madedsinde düzenlenen belirsiz alacak davası kapsamında 1.000 TL maddi tazminat talep edildiğini, bu nedenle kesin olarak karar verilemeyeceğini; müvekkili için, maluliyet raporunun alınması amacıyla Mahkeme tarafından ATK kurumuna yazılan yazıya verilen cevapta bir takım tetkiklerin yapılmasının istenildiğini, müvekkilinin yurtdışında olması sebebiyle kendisiyle iletişim kurulamadığını, bu nedenle, tetkiklerin yapılması için müvekkilinin mahal mahkemesine talimat yazıldığını, ancak mahal mahkemesince çıkarılan tebligatın Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca muhtara teslim edildiğini, talimat duruşma zabtında da görüleceği üzere duruşmaya kimsenin katılmadığının görüleceğini, muhtara teslim edilen tebligattan müvekkilinin sonradan haberdar olduğunu, Mahkeme kalemiyle yaptığı görüşmede kendisine “Biz sizi arayacağız bizden haber bekleyin” söylenildiğini, ancak daha sonra kimsenin, kendisini aramadığını, bu nedenle eksikliğin giderilmediğini, sırf bu nedenle davanın reddine karar verilmesinin müvekkilinin hak kaybına neden olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: A-15/12/2021 tarihli ek karara yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmesi:Yukarıda da belirtildiği üzere dava dilekçesinde HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası kapsamında 1.000 TL maddi tazminat talep edilmiştir. Bu durumda, davanın reddine karar verilmesi halinde kesin olarak karar verilmesi doğru olmadığından, ek kararın kaldırılmasına ve nihai karara yönelik istinaf başvurusunun incelenmesine karar verilmesi gerekmektedir. B-Esas karara yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmesi:Dosyanın yapılan incelenmesinde; davacının maluliyet raporunun alınması için Adli Tıp Kurumuna yazılan yazıya verilen 31/10/2016 tarihli cevabi yazıda; davacının yeni çekilecek, kırık/yaralanma alanını içine alan grafilerin mümkün olduğu takdirde dijital ortamda (DICOM), bu incelemelerin düzenlenecek raporlarıyla birlikte teminen gönderilmesinin istenilmesi üzerine, Mahkemece davacının tedavi gördüğü hastanelerden tüm bilgi ve belgelerin dosyaya celp edildiği, ayrıca davacının yerleşim yeri adresi olan Pazar Asliye Hukuk Mahkemesine talimat yazıldığı, Pazar Asliye Hukuk Mahkemesince, 25/07/2021 tarihli tensip tutanağının 1 numaralı ara kararında; “1-Talimatla talep edilen; İstanbul Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun 31/10/2016 tarihli ön raporunun üçüncü bendinde belirtilen işlemleri yaptırmak üzere iki haftalık kesin süre içerisinde gidermesi için davacı …’ın mernis adresine ihtaratlı davetiye çıkarılması, ihtar yerine getirilmez ise mevcut delil durumuna göre mahal mahkemesince karar verileceği hususunun şerh düşülmesine(tebligata İstanbul Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun 31/10/2016 tarihli ön raporunun bir suretinin eklenilmesine),” denilerek davacının MERNİS adresine davetiye çıkarıldığı ancak fiziki dosya içerisinde tebliğ edildiğine dair mazbata örneği bulunmadığı gibi UYAP kayıtlarında da 04/08/2020 tarihinde düzenlenen tebligatın tebliğ edildiği bilgisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. İhtarlı tebligatın muhatabına usulüne uygun olarak tebliğ edildiği kabul edilse dahi talimat mahkemesince 25/07/2020 tarihli celsede davacıya işlem yapmak üzere verilen kararı usulüne uygun değildir. HMK’nın “Sürelerin belirlenmesi” başlıklı 90. maddesinde, “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 94. maddesinde ise, “Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Yukarıdaki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Bu nedenle, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.Ayrıca hakim tarafından kesin süre verilirken, kesin süreye konu işlemin tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, yapılması gereken iş veya işlemlerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması, duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi, yapılması gereken iş veya işlemlerin birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi ve yapılması gereken işlemin verilen kesin sürede yapılmaması halinde, kesin sürenin sonuçlarının tarafa açıklanması, ihtar edilmesi zorunludur. Somut uyuşmazlıkta ise İstanbul Üçüncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun 31/10/2016 tarihli ön raporunun üçüncü bendinde belirtilen işlemleri yaptırmak üzere kesin süre verilmiş, ancak (belirtilen işlemin yapılabilmesi için davacının ilgili sağlık kuruluşuna kişisel başvurusu ile yerine getirilmesi mümkün olmadığından) hangi yol izlenerek başvuru yapılacağının (mahkeme kalemine başvurup mahkemenin sağlık kuruluna yazacağı üst yazı ve ekinde ATK’nın ilgili yazısının eklenmesi gerektiğinden) belirtilmediği ve yine duruşma günü yaklaşık üç ay sonrasına bırakıldığı ve duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlemden sonra başka bir işlem bulunmadığı halde makul olamayan iki haftalık kesin süre öngörüldüğü, bu itibarla yukarıda belirtilen düzenleme ve ilkelere uygun ara kararı kurulmadığı anlaşılmakla, davacının istinaf itirazları yerinde görülmüştür. O halde, Mahkemece, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ve ilkeler çerçevesinde davacının hak kaybına yol açılmaması bakımından, ATK yazısında belirtilen eksikliklerin giderilmesi için davacıya yeniden yeterli ve makul kesin bir süre verildikten sonra oluşacak hukuki duruma göre yargılamaya devam verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacının vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.31/01/2023