Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2021/750 E. 2021/745 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2021/750
KARAR NO: 2021/745
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/03/2021
NUMARASI: 2016/940 Esas – 2021/155 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/05/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Dava ve uyuşmazlık, TBK’nın 54. maddesi kapsamında yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm hususlar dikkate alındığında mahkememizce davacı vekiline davacının maluliyete uğradığına ilişkin olarak raporunu sunabilmesi, yani davacının maluliyete uğradığını ispatlayabilmesi amacı ile yeterince süre verilmiş gerekli yazışmalar davacı vekilinin talebi doğrultusunda yapılmıştır. Buna rağmen davacı vekili verilen kesin süre içerisinde müvekkilinin hastaneye sevkini sağlamamış ayrıca davacının maluliyete uğradığına ilişkin olarak başka bir delil de sunmamıştır. Buna göre mahkememizce davacının maluliyete uğradığını ispatlayamamış olması” gerekçesiyle, “Davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: tüm dünyayı ve ülkemizi saran Covid-19 salgını nedeniyle, müvekkilinin hastaneye sevk işlemlerini zamanında yerine getiremediğini, ancak müvekkilinin hastaneye sevki için, vekil olarak yönlendirmeler yaptığını, hastaneye başvurulduğuna dair belgenin Mahkeme dosyasına sunulduğunu ve ATK ön raporundaki tüm eksikliklerin tamamlandığını, buna rağmen davanın, kararda belirtilen gerekçeyle reddedilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: HMK’nın “Sürelerin belirlenmesi” başlıklı 90. maddesinde, “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 94. maddesinde ise, “Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Yukarıdaki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Bu nedenle, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Ayrıca hakim tarafından kesin süre verilirken, kesin süreye konu işlemin tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, yapılması gereken iş veya işlemlerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması ve yapılması gereken işlemin verilen kesin sürede yapılmaması halinde, kesin sürenin sonuçlarının tarafa açıklanması, ihtar edilmesi veya buna ilişkin meşruhatlı davetiyenin tebliğ edilmesi zorunludur. Somut uyuşmazlıkta, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 04/02/2019 tarihli yazısında belirtilen işlemlerin yapılması için, 02/12/2019 tarihli 6. celsenin 1 numaralı ara kararıyla, “Davacı vekiline ATK raporundaki eksikliği tamamlamak üzere bir sonraki celseye kadar kesin süre verilmesi, bu hususta davacı vekiline elden takip yetkisi verilmesine, eksikliğin giderilmemesi halinde dosyadaki bilgi ve belgelere göre karar verileceğinin ihtarına, (ihtar edildi). ” şeklinde; 19/10/2020 tarihli 8. celsenin 1 numaralı ara kararıyla, “Davacı tarafından ATK ön raporundaki eksiklikler giderilmek üzere 02/12/2019 tarihli 6. celse 1 nolu ara karar ile süre verildiği, davacının bugüne kadar eksikliği gidermediği görülmekle, davacı vekiline bir sonraki duruşmaya kadar eksikliği gidermek ve dosyaya sunmak üzere kesin süre verilmesine, sunmadığı takdirde bu delile dayanmış olmaktan vazgeçmiş sayılacağı ve dosya kapsamına göre karar verileceğinin ihtarına (ihtar edildi)” şeklinde; 01/02/2021 tarihli 9. celsenin 2 numaralı ara kararıyla ise,”Davacı vekili bir önceki celse verilen kesin süre içerisinde hastaneye başvurusuna ilişkin belgeleri sunmak üzere 2 hafta kesin süre verilmesine, aksi takdirde kesin süre içerisinde başvuruda bulunmadığının kabul edileceğinin ihtarına, (ihtar edildi)” şeklinde işlemler yapılmıştır. Davacı vekili, karar duruşması olan son celseden önce UYAP’tan gönderdiği 13/02/2021 tarihli dilekçesinde, ATK ön raporundaki eksikliklerin giderilmesi için Mahkemenin ara kararları doğrultusunda müvekkili tarafından hastaneye başvurulduğunu belirtmiş ve başvuruya ilişkin belgeleri dosyaya ibraz etmiştir. Pamukkale Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından da, karar duruşması olan son celseden önce, ATK ön raporunda belirtilen ilgili belgeler dava dosyasına gönderilmiştir. Bütün bunlara rağmen Mahkemece, yukarıda belirtilen ara kararları gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş olması, yine yukarıda vurgulanan yasal düzenlemeler ile ilkelere aykırılık teşkil ettiğinden doğru olmamıştır. Ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 05/05/2014 tarih ve 2014/10322 Esas-2014/13129 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, vekilin, müvekkilini hastaneye sevkini sağlama yükümlülüğü bulunmamasına rağmen, vekile bu yükümlülüğün yükletilmesi de doğru olmamıştır. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerinde görülmüştür. O halde, Mahkemece, yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve ilkelere uygun olarak davacının maluliyeti yönünden Adli Tıp Kurumundan raporunun alınması ile tarafların delillerinin değerlendirilerek nihai bir kararın verilmesi gerekmektedir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.20/05/2021