Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2021/695
KARAR NO: 2021/744
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/02/2021
NUMARASI: 2018/171 Esas – 2021/33 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/05/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Dava ve uyuşmazlık, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. ve TBK’nın 54.maddeleri kapsamında yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan geçici ve kalıcı güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm hususlar dikkate alındığında mahkememizce davacı vekiline davacının maluliyete uğradığına ilişkin olarak raporunu sunabilmesi, yani davacının maluliyete uğradığını ispatlayabilmesi amacı ile, yeterince süre verilmiş gerekli yazışmalar davacı vekilinin talebi doğrultusunda yapılmıştır. Buna rağmen davacı vekili müvekkilinin hastaneye sevkini sağlamamış ayrıca davacının maluliyete uğradığına ilişkin olarak başka bir delil de sunmamıştır. Buna göre mahkememizce davacının maluliyete uğradığını ispatlayamamış olması” gerekçesiyle, “Davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkeme tarafından verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, tebliğ konusu işlem asil bakımından ağır hukuki sonuçlar doğuracaksa, örneğin herhangi bir hak kaybına yaşanmasına neden olacak ise tebliğin vekile yapılmış olsa dahi, asile de yapılması gerektiğini, maluliyet raporunun alınması için, müvekkiline tebliğ yapılmadığını, HMK ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile diğer yasal mevzuatlarda, davacı vekilinin müvekkilini adli raporun alınması için hazır etme yükümlülüğünün bulunmadığını, kararın bu nedenle kaldırılması gerektiğini belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: HMK’nın “Sürelerin belirlenmesi” başlıklı 90. maddesinde, “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 94. maddesinde ise, “Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Yukarıdaki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Bu nedenle, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Ayrıca hakim tarafından kesin süre verilirken, kesin süreye konu işlemin tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, yapılması gereken iş veya işlemlerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması ve yapılması gereken işlemin verilen kesin sürede yapılmaması halinde, kesin sürenin sonuçlarının tarafa açıklanması, ihtar edilmesi veya buna ilişkin meşruhatlı davetiyenin tebliğ edilmesi zorunludur. Somut uyuşmazlıkta, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 29/07/2019 tarihli yazısında belirtilen işlemlerin yapılması için, 25/06/2020 tarihli celsenin 1 numaralı ara kararıyla, “Davacı vekiline …’ün Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesine sevki konusunda mahkeme kaleminde hazır etmesi için iki haftalık süre verilmesine” şeklinde işlem yapılarak, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ile ilkelere aykırı davranılmıştır. Ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 05/05/2014 tarih ve 2014/10322 Esas-2014/13129 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, vekilin, müvekkilini hastaneye sevk için mahkeme kaleminde hazır etme yükümlülüğü bulunmamasına rağmen, vekile bu yükümlülüğün yükletilmesi de doğru olmamıştır. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerinde görülmüştür. O halde, Mahkemece, yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve ilkelere uygun olarak Adli Tıp Kurumunun yazısında belirtilen işlemlerin yapılması için meşruhatlı davetiyenin, davacı asile tebliğ edilmesi gerekmektedir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.20/05/2021