Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2021/54 E. 2023/832 K. 23.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2021/54
Karar No: 2023/832
İncelenen Kararın
Mahkemesi: İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 27/10/2020
Numarası: 2017/868 (E) – 2020/650 (K)
Davanın Konusu: Rücuen Tazminat
Karar Tarihi: 23/5/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davasına ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davalı … Sigorta AŞ’ye karşı açılan maddi tazminat davasının reddine; 50.758,51 TL maddi tazminatın davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, davacı …’a ödenmesine; manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … Sigorta AŞ, … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, davacı …’a ödenmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalılar … ve … vekili dilekçesinde özetle; ceza yargılaması sonucunda davalı …’in herhangi bir kastının olmadığını, kazanın taksirle gerçekleştiği sonucuna varıldığını, davacı ve tanığın anlatımlarından kaza anında davacı tarafın yolda bulunduğunun anlaşıldığını, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından davanın konusunu oluşturan 23/8/2015 tarihli kazaya ilişkin davacının hastanede tedavi gördüğüne yönelik herhangi bir hastane, kayıt ve tıbbi yardım ile tedavi belgesinin olmadığının belirtildiğini, dolayısıyla kazanın oluştuğu 23/8/2015 gününden, engelli sağlık kurulu raporunun belirlendiği 19/10/2016 günü arasında geçen süre dikkate alındığında davacının maluliyet durumunu oluşturan başka olayların olma olasılığı ile sağlık kurulunun raporu kaza sonucu davacı adına düzenlenen hastane raporları ile grafiler dikkate alınmadan düzenlemesi dikkate alındığında söz konusu engelli sağlık kurulu raporunun hükme esas alınacak nitelikte olmadığını, bu bilgiler ışığında Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından düzenlenen sürekli sakatlık raporu ve bu rapora bağlı diğer raporların gerçekleri yansıtmadığının mahkemeye bildirildiğini, keza mahkeme tarafından dava konusu olay yönünden geçerli ve somut kanıt olduğu noktasında tespit yapılmaksızın eksik inceleme ile dava konusu olayla hukuki nedensellik bağı bulunmayan bilgi ve belgeler dikkate alınarak hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yargılama sırasında motosiklete binemediğinden elem yaşadığını ve maluliyet derecesine göre yürümekte zorlandığını ileri süren davacının anlatımlarını pek aşırı ve haksız manevi tazminat istemine gerekçe yaratma amacı güttüğünü, müvekkili davalı …’in olay anında davacının maddi ve manevi zarar görmemesi için her şeyi yaptığını, öğrenci olan davalıların kazançlarını temin edecek geliri bulunmadığını, hükmolunan manevi tazminatın pek aşırı ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355 inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: ATK 2 nci İhtisas Kurulunun, 23/8/2015 günü meydana gelen trafik kazası sonucu yaralanan davacının Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan tedavileri ile düzenlenen konsültasyon raporları ve görüntüleme (BBT, BT, MR, grafiler) raporları ile adı geçenin kurulda yapılan muayenesi sonucu düzenlenen 3/1/2020 gün ve 17367 sayılı raporda; davacı …’in 23/8/2015 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanması nedeniyle Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik uyarınca tüm vücut engellilik oranının % 6 olduğu, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 6 aya kadar uzayabileceği belirtilmiş; ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 15/4/2019 tarihli raporda ise yönetimindeki araç ile Kuştepe yönünde seyir halinde iken olay yeri virajı dar olmasına karşın, hızını bu yola göre ayarlamadan kontrolsüz biçimde dönerek sevk ve idare hatası nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybedip yolun sol tarafından dükkan önünde duran davacıya çarpan davalı sürücü …’in %100 oranında tam kusurlu olduğu, davacı yaya …’ın ise kusurunun bulunmadığı bildirilmiştir. ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunda; davalı sürücü …’in yönetimindeki … plakalı araç ile davacı yaya …’ın kaza sırasındaki konumları ve adı geçen davalı sürücünün davranışları irdelenerek, olayın meydana gelmesine neden olan kusur oranının; yasal dayanaklarıyla birlikte, eylemler ile sonuç arasında bulunan nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde; dosya kapsamından anlaşılan oluşa, bilimsel ölçütlere, usul ve kanuna uygun olarak saptandığı; davacının yaralanmasına ilişkin ATK ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporun ise davacının yaralanması nedeniyle uygulanan tedavi sürecinden düzenlenen belge ve raporlar ile kurulda yapılan muayenesi sonucu düzenlendiğinin anlaşılması karşısında, ATK Trafik İhtisas Dairesi ile ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Aynı maddenin 2 nci fıkrası uyarınca ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.Bir kimsenin, hukuka aykırı bir fiil yüzünden çektiği, bedeni acılarla ruhsal üzüntüye manevi zarar denir. Manevi zarar, gerçek anlamda zarar değildir; zira malvarlığında bir azalmayı ifade etmez. Bir acının veya üzüntünün maddi zarar gibi parayla ölçülmesine olanak bulunmamaktadır. Paranın manevi zararları karşılamak üzere kullanılabilmesi, hiçbir zaman manevi kaygı geri getirip yerine koyduğu veya manevi varlığın bir bölümünün onunla değiştirilebildiği anlamını taşımaz. Paranın bu anlamda gördüğü iş, kişilik hakları ve yararları zedelenen kimsenin duyduğu manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmakta; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekte; bir teselli, bir avunma, bir ruhsal tatmin aracı olmaktan ibarettir.Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan ve özgün bir nitelik taşıyan hükmedilecek bu para, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken; olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı, bu nedenle tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş biçimi ve tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4 üncü maddesinde belirtildiği gibi, hukuka ve hakkaniyete uygun sonuca varılmalıdır. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalılar … ve …’in dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşılan kusur oranlarına, davacının yaralanmasının ağırlığına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalılar … ve … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1 inci maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 4.491,96 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 1.123,00 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 3.368,96‬ TL istinaf karar ve ilam harcının davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalılar … ve …’in istinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle harcadığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333 üncü maddesinin, 1 inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 23/5/2023