Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2021/309 E. 2023/887 K. 26.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2021/309
Karar No: 2023/887
İncelenen Kararın
Mahkemesi: Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 14/10/2020
Numarası: 2015/381 (E) – 2020/734 (K)
Davanın Konusu: Maddi ve Manevi Tazminat
Karar Tarihi: 26/5/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, maddi tazminat davasının kısmen kabulüne, 1.912,90 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 72.837,08 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 500,00 TL bakıcı gideri tazminatının davalılar … Sigorta Şirketi, … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline, manevi tazminat davasının kabulüne, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalılar … ve … vekili dilekçesinde özetle; davacının aktif ve pasif dönemi hesaplanırken muhtemel yaşının yerleşik Yargıtay kararına aykırı biçimde 60 olarak kabul edildiğini, oysa davacıya 1/2/2018 tarihinden itibaren malullük aylığı bağlandığının saptandığını, malullük aylığı alan bir kişinin yasal olarak çalışmasının mümkün olmadığını, Yargıtayın son zamanlardaki emsal kararlarına göre bakiye ömrün esas alınarak aktif ve pasif dönem hesabı yapılırken varsayıma dayalı hesaplamanın gerçeği yansıtmayacağı, hatta tazminat isteyen kişinin bilinen somut durum halinde bu esasların dikkate alınarak aktif ve pasif dönemlerinin oluşturulması gerektiğinin hüküm altına alındığını; bilirkişi raporunun düzenlendiği 6/9/2019 tarihi üzerinden bilinen dönem zarar hesabı yapılması nedeniyle kendileri lehine usulü kazanılmış hak oluştuğunu, davacının malulen aylığa bağlandığı 1/2/2018 tarihi dikkate alındığında bilinen dönem zararının hesabının hatalı yapıldığını, bilirkişi raporunda tespit edilen tazminatın tenzilinde hatalı yapıldığını, bilirkişinin geçici iş göremezlik tazminat tutarından tenzil edilecek geçici iş göremezlik ödeneğini ve davacıya ödenen tedavi giderlerini düşmediğini, davacının bakım giderine gereksinim olup olmadığının uzman doktor tarafından tespit edilmesi gerektiğini; hükmolunan manevi tazminatın pek aşırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355 inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Eldeki davada davacı geçici iş göremezlik tazminatı, sürekli iş göremezlik tazminatı ve bakıcı gideri tazminatı ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Bedensel zarar tazminatı yönünden gerçek zarar miktarı, davacının olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak hesaplanan aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Bu itibarla gerçek zararın hesabı özü itibarıyla varsayımlara dayalı bir tespit olduğundan gerçeğe en yakın verilerin kullanılması da esastır. Sürekli iş gücü kaybı tazminatının belirlenmesinde, davacının son gelir durumu ile birlikte muhtemel yaşam süresinin ve bu sürenin ne kadarında aktif çalışma hayatının devam edeceği, ne kadarında pasif dönemde bulunacağının tespiti önem arz etmektedir. Çalışma hayatının, aktif çalışma dönemi ve emeklilik dönemi olan pasif devre olarak ayrılması ve özel yasalarında çalışma süreleri ayrık olarak belirtilmemiş (asker, polis vb. gibi) kişiler yönünden 60 yaşın aktif çalışma devresini, bakiye yaşam süresi varsa kalan sürenin de pasif çalışma dönemini oluşturduğu; sürekli iş gücü kaybı nedeniyle tazminatın hesabında, pasif devrede de zararın oluşacağı ve bu zararın asgari ücret düzeyinde bir zarar olacağının kabulü gerektiği Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarındandır. Özel yasaları gereği çalışma süreleri ayrık olarak düzenlenenler dışında kalan kişiler yönünden, aktif-pasif devre ayrımı anılan şekilde yapılmakla birlikte; asker, polis gibi özel yasaları ile çalışma süreleri farklı belirlenen kişiler için sürelerin bu yasalardaki düzenlemelere göre belirlenmesi gerekmektedir. İlk derece mahkemesi tarafından yazılan yazıya Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Gaziosmanpaşa Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından verilen yanıtta davacı …’e bağlanan ilk gelir peşin sermaye değerinin 68.312,90 TL olduğu bildirilmiş; hükme esas alınan aktüerya hesap uzmanı bilirkişinin 6/9/2022 tarihli raporunda ise davacının olası yaşam süresi PMF 1931 yaşam tablosuna göre belirlenerek olayın meydana geldiği 15/9/2014 gününden raporun düzenlendiği 6/9/2020 tarihine kadar geçen süre için bilinen dönem, rapor tarihinden sonra yaşam tablosunda öngörülen 72 yaşına kadar geçecek dönem için bilinmeyen dönem hesabı yapılmış, davacının 60 yaşında emekli olacağı kabul edilmiş; 106.993,53 TL olarak hesaplanan geçici iş göremezlik tazminatından 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 21 inci maddesinin 4 üncü fıkrası uyarınca, SGK tarafından ödenen sürekli iş göremezlik tazminatının peşin sermaye değerinin yarısı olan 34.156,45 TL mahsup edilmiş, buna göre davacının geçici iş göremezlik tazminatı tutarı 7.183,30 TL, sürekli iş göremezlik tutarı ise 72.837,08 TL olarak hesaplanmıştır. Davacı vekili Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) vasıtasıyla 2/10/2019 günü sunduğu dilekçeyle aktüerya hesap uzmanının 5/8/2019 tarihli raporunda yer alan aleyhine olan hususları kabul etmediğini bildirmiştir. Somut uyuşmazlıkta aktüerya hesap uzmanı tarafından düzenlenen 5/8/2019 tarihli bilirkişi raporu içeriğinde yer alan tazminata ilişkin hesaplar davalılar … ve … lehine usulü kazanılmış hak oluşturmadığı gibi yukarıda da açıklandığı gibi sürekli iş göremezlik tazminatı bakımından gerçek zararın hesabı için hüküm tarihine en yakın veriler esas alınarak hesaplama yapılıp buna göre karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer yandan, davacının trafik kazası nedeniyle uğradığı sürekli sakatlığından kaynaklanan gerçek zararının yukarıda açıklanan ilkelere uygun biçimde hesaplanması gerektiğinden, aktif çalışma yaşamının 60 yaşında sona ereceği kabul edilerek hesaplama yapılmasında isabetsizlik bulunmadığı gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 50’nci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca davacı lehine 500,00 TL bakıcı gideri tazminatına hükmolunmasının hakkaniyete uygun olduğu sonucuna varılmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Aynı maddenin 2 nci fıkrası uyarınca ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir. Bir kimsenin, hukuka aykırı bir fiil yüzünden çektiği, bedeni acılarla ruhsal üzüntüye manevi zarar denir. Manevi zarar, gerçek anlamda zarar değildir; zira malvarlığında bir azalmayı ifade etmez. Bir acının veya üzüntünün maddi zarar gibi parayla ölçülmesine olanak bulunmamaktadır. Paranın manevi zararları karşılamak üzere kullanılabilmesi, hiçbir zaman manevi kaygı geri getirip yerine koyduğu veya manevi varlığın bir bölümünün onunla değiştirilebildiği anlamını taşımaz. Paranın bu anlamda gördüğü iş, kişilik hakları ve yararları zedelenen kimsenin duyduğu manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmakta; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekte; bir teselli, bir avunma, bir ruhsal tatmin aracı olmaktan ibarettir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan ve özgün bir nitelik taşıyan hükmedilecek bu para, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken; olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı, bu nedenle tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş biçimi ve tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4 üncü maddesinde belirtildiği gibi, hukuka ve hakkaniyete uygun sonuca varılmalıdır. Eldeki davada Adli Tıp Kurumu (ATK) 3’üncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun 4/1/2017 tarihli raporunda davacı …’in 15/9/2014 günü geçirdiği trafik kazasın bağlı yaralanmasının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanarak ve meslek grup numarası 1 kabul edilerek “E” cetveline göre meslekte kazanma gücünden %25,2 oranında kaybetmiş sayılacağı, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 9 aya kadar uzayabileceği bildirilmiş, ATK Trafik İhtisas Dairesinin 19/2/2019 tarihli raporunda ise yönetimindeki kamyon ile seyir halinde iken olay mahalli gişelere yaklaşırken hızını azaltıp teyakkuz halinde seyrini sürdürmeye yeterli özeni göstermeyen, soldan 4’üncü HGS gişe sahasından geçmek isterken sola manevra yaparak soldan 3’üncü OGS gişesinden geçen davalı sürücü yönetimindeki kamyonetin manevralarını dikkate alıp etkili direksiyon ve fren tedbiri alması gerekirken bu konulara uymayan davacı sürücü …’in %20 oranında tali kusurlu; yönetimindeki kamyonet ile seyiri sırasında olay mahalli gişelere yaklaşırken hatalı ve ani doğrultu değiştirme manevraları yaparak davacı sürücü yönetimindeki kamyonun seyir durumunun olumsuz etkileyip davaya konu kazanın meydana gelmesine neden olan davalı sürücü …’nın ise %80 oranında asli kusurlu olduğu belirtilmiştir. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalılar … ve …’nin dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşılan kusur oranlarına ve olayın meydana geldiği tarihe göre, davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarının yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalılar … ve … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1 inci maddesi gereğince esastan reddine,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 7.189,62 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 1.797,40 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 5.392,22 TL istinaf karar ve ilam harcının davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalıların istinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle harcadığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333 üncü maddesinin, 1 inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 26/5/2023