Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2021/214 E. 2023/691 K. 02.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2021/214
Karar No: 2023/691
İncelenen Kararın
Mahkemesi: İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 14/10/2020
Numarası: 2018/529 (E) – 2020/558 (K)
Davanın Konusu: Tazminat
Karar Tarihi: 2/5/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ’ye karşı açılan maddi ve manevi tazminat davalarının pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine; diğer davalılar …, … ve … Sigorta AŞ’ye karşı açılan maddi tazminat davasında, tarafların sulh olmaları nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına; manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 20.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili dilekçesinde özetle; davalı … Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ’ye karşı açılan maddi ve manevi tazminat davalarının pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin hukuka ve kanuna aykırı olduğunu; çünkü …’nin Türkiye Dağıtıcısı Borusan Şirketinin Bursa bayisi olan davalı …Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ’nin … marka araçları Bursa’ya ulaştırılmak üzere yüklediği tırın müvekkili davacıya çarparak yaralanmasına neden olduğunu, dolayısıyla davalılar … ve …’in davalı şirketin çalışanı olmalarının gerekmediğini, adı geçen davalı şirketin sorumlu tutulabilmesi için hizmet ilişkisi bulunmasının yeterli olduğunu; trafik kazası nedeniyle sol ayağı kırıklardan ötürü altı ay alçıda kalan ve toplam dokuz ay çalışamayan, gerçekleşen kazadan sonra sol bacak diz bölgesi ağır biçimde ezilen, kaval kemiği iki ayrı yerden kırılan ve ortaya çıkan bedeni hasarların da çalışma performansını etkilediği, davacı lehine hükmedilen manevi tazminatın çok düşük olduğunu, kazadan önce açma, poğaça ve börek ustası olarak çalışan davacının sürekli sakatlık oranının meslek numarası 12 olan fırıncı ustası olarak kabul edilip hesaplanması gerektiğini, bu bakımdan Adli Tıp Kurumu (ATK) 2 nci İhtisas Kurulunun raporunun hükme esas alınmasının yerinde olmadığını, sonuç olarak hükmolunan manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355 inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Tüm dosya kapsamının incelenmesinde kazaya karışan davalı sürücü …’in yönetimindeki … plakalı tırın davalı …’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Davalı … Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ … plakalı tırın işleteni olmadığı gibi uzun süreli kiralayanı da değildir. Diğer yandan davalı sürücü …’in davalı … Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ’nin çalışanı olduğuna ilişkin kanıt bulunmamaktadır. Bu itibarla kazanın oluşumuna kusurlu davranışlarıyla neden olduğuna ilişkin kanıt bulunmayan ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 3 üncü maddesi uyarınca işleten sıfatını da taşımayan davalı … Sanayi ve Ticaret AŞ’nin, davaya konu trafik kazası nedeniyle ortaya çıkan maddi ve manevi zararlardan ötürü işletenin sorumluluğuna ilişkin KTK’nin 85 inci maddesi ile kusura dayanan sorumluluğa ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 49 vd. maddelerine, adam çalıştıranın sorumluluğuna ilişkin aynı Kanunun 66 vd. maddeleri kapsamında sorumlu tutulmasına olanak bulunmadığının anlaşılması karşısında, davalı …Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ’ye karşı açılan davanın pasif husumet ehliyetinin yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Hükme esas alınan ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunda yönetimindeki vasıta ile olay yerine geldiğinde seyir halinde olduğu orta şeritten sağ şeride doğru kısa mesafede ve kontrolsüzce yönelen davalı sürücü …’in %100 oranında tam kusurlu olduğu bildirilmiş, ATK 2 nci İhtisas Kurulunun 31/7/2019 tarihli raporunda ise davacının yaralanmasına ilişkin bulgulara yer verilerek tüm vücut engellilik oranının %0 olduğu, iyileşme süresinin de kaza tarihinden itibaren 9 aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. TBK’nin 56 ncı maddesinin 1 inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Aynı maddenin 2 nci fıkrası uyarınca ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir. Bir kimsenin, hukuka aykırı bir fiil yüzünden çektiği, bedeni acılarla ruhsal üzüntüye manevi zarar denir. Manevi zarar, gerçek anlamda zarar değildir; zira malvarlığında bir azalmayı ifade etmez. Bir acının veya üzüntünün maddi zarar gibi parayla ölçülmesine olanak bulunmamaktadır. Paranın manevi zararları karşılamak üzere kullanılabilmesi, hiçbir zaman manevi kaygı geri getirip yerine koyduğu veya manevi varlığın bir bölümünün onunla değiştirilebildiği anlamını taşımaz. Paranın bu anlamda gördüğü iş, kişilik hakları ve yararları zedelenen kimsenin duyduğu manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmakta; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekte; bir teselli, bir avunma, bir ruhsal tatmin aracı olmaktan ibarettir.Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan ve özgün bir nitelik taşıyan hükmedilecek bu para, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken; olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı, bu nedenle tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş biçimi ve tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4 üncü maddesinde belirtildiği gibi, hukuka ve hakkaniyete uygun sonuca varılmalıdır. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalılar … ve …’in dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşılan kusur oranlarına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davacı vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1 inci maddesi gereğince esastan reddine,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 125,50 TL istinaf karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacının istinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle harcadığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333 üncü maddesinin, 1 inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin 2/7/2020 günü verdiği dilekçeyle bilirkişi raporuyla hesaplanan 46.426,26 TL maddi tazminat hesapladığını, bu nedenle bedel artıracak durumun bulunmadığını belirtmesi nedeniyle HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 2/5/2023