Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2021/13 E. 2023/585 K. 07.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2021/13
Karar No: 2023/585
İncelenen Kararın
Mahkemesi: İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 15/09/2020
Numarası: 2016/721 (E) – 2020/393 (K)
Davanın Konusu: Maddi Tazminat
Karar Tarihi: 7/4/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … Sigorta AŞ’ye (eski unvanı … Sigorta AŞ) Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesiyle sigortalı dava dışı sürücü …’ın yönetimindeki otomobilde yolculuk yapan müvekkili davacının, sürücünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle meydana gelen tek taraflı trafik kazasında yaralandığını belirterek, belirsiz alacak davası niteliğinde sürekli iş göremezlik nedeniyle 100,00 TL, geçici iş göremezlik nedeniyle 100,00 TL olmak üzere toplam 200,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiş; 2/10/2019 günü sunduğu dilekçeyle talep ettiği sürekli iş göremezlik tazminatını 145.744,36 TL’ye, geçici iş göremezlik tazminatını ise 1.898,40 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde toplanmasını istediği kanıtları bildirmiş, temerrüde düşmemiş, davanın açılmasına sebep olmamış olan müvekkili şirketin yargılama giderinden, vekâlet ücretinden ve faizden sorumlu tutulmaması gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, davanın kısmen kabulüne, 118.114,21 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalı … Sigorta AŞ vekili dilekçesinde özetle; araç sürücüsü … hakkında yürütülen soruşturma sonunda Aksaray 1 inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2015/219 (E) sayılı davada belirlenen kusur oranı üzerinden hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, Suriye vatandaşı olan kişilerin kimlik bilgileri kullanılarak hak sahibi olmayan kişiler tarafından sigorta şirketine başvurulduğu iddiasıyla başlatılan Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/20408 sayılı soruşturma dosyasının bekletici sorun yapılması gerektiğini; yolcu olarak bulunduğu araçta emniyet kemeri takmayan böylece zararın artmasına neden olan davacı lehine hükmolunan tazminattan birlikte (müterafik) kusur nedeniyle indirim yapılması gerektiğini; T.C. vatandaşı olmayan davacının teminat yatırması gerektiğine ilişkin dava şartı niteliğindeki itirazın ilk derece mahkemesince değerlendirmeden karar verildiğini, iki kişinin öldüğü iki kişinin de yaralandığı kaza nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 96 ncı maddesi uyarınca sigorta tutarının tazminat alacakları toplamına olan oranına göre indirime tabi tutulması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355 inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı istemine ilişkindir. Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tabi tutulmamıştır. Ancak bazı ayrıklı durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu ayrıklı koşullardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür. 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’un (MÖHUK) 48 inci maddesinin, 1 inci fıkrasına göre; Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir. Bu maddeye göre hakim tarafından verilen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava; dava şartı eksikliğinden HMK’nin 114 üncü maddesinin 1 inci fıkrasının ğ bendi uyarınca reddedilir. MÖHUK’un 48 inci maddesinin 2 nci fıkrasında ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar.” hükmü yer almaktadır. Bu madde uyarınca dava açanın karşılıklılık esasına göre, teminattan muaf olup olmadığını mahkemenin kendiliğinden incelemesi gerekmektedir. Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir. Az yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri olan 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesinin 17 nci maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir. (Aynı yönde Yargıtay 4 üncü Hukuk Dairesinin 20/9/2022 gün ve 2021/13714 (E) – 2022/10635 (K) sayılı kararı) Eldeki davada dava dilekçesine eklenen pasaportun Türkçe çevirisine göre Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı olduğu anlaşılan davacı …’ın teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı konusunda hükme esas oluşturacak biçimde araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu itibarla mahkemece, öncelikle davacının teminattan muaf olup olmadığının Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nden sorularak alınacak yazı yanıtına göre, davacının teminat göstermesi gerektiği sonucuna varılırsa, teminatın yatırılması için davacıya kesin süre verilmesi, anılan sürede belirtilen teminatın yatırılmaması halinde istemin usulden reddine; yatırılması halinde ise dava şartı eksikliği süresinde giderilmiş olacağından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken doğrudan esas hakkında hüküm kurulması isabetli görülmemiştir. Kabule ve uygulamaya göre de; olay nedeniyle Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada düzenlenen bilirkişi raporunda, sürücü …’ın yönetimindeki hususi oto ile Adana yönünden Aksaray yönüne seyir halinde iken yolun sol tarafında bulunan refüjün bordür taşlarına çıkarak savrulması ile kavşak içindeki adanın bordür taşlarına çarpması sonucu meydana gelen kazada adı geçen sürücünün %100 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; Adli Tıp Kurumu (ATK) Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesinin 15/11/2018 tarihli raporunda ise yola gereken dikkatini vermeyen, aracını güvenli biçimde sevk ve idare etme becerisini gösteremeyip direksiyon hakimiyetini kaybederek kazaya neden olan sürücü …’ın asli kusurlu olduğu bildirilmiş; hükme esas alınan bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda ise gece vakti görüşün far aydınlatması altında açık olduğu koşullarda yerleşim yerindeki hız şartının üzerinde seyredip kavşak yaklaşım şartında aracının süratini güvenli sürüş koşullarını sağlayacak uygun seviyeye düşürmeyen, kendi beyanına göre yorgun ve uykusuz durumda direksiyon başına geçip yola çıkan ve bu tedbirsiz davranışı ile yolun gerektirdiği direksiyon kumandasını sağlayamayıp seyir hakimiyetini kaybederek yönetimindeki aracın kontrol dışında kalmasına neden olan dava dışı sürücünün tam kusurlu olduğu, araçta yolcu olarak bulunan …’ın ise kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir. Bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda; dava dışı sürücünün davranışları irdelenerek, olayın meydana gelmesine neden olan kusur oranının; yasal dayanaklarıyla birlikte, eylemler ile sonuç arasında bulunan nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde; dosya kapsamından anlaşılan oluşa, bilimsel ölçütlere, usul ve kanuna uygun olarak saptandığının anlaşılması karşısında, HMK’nin 279 uncu maddesine uygun düzenlenen ve dosya kapsamına uygun somut olgu ve ölçütlere dayanan, yeterli gerekçeyi de taşıyan bilirkişilerin kusura ilişkin raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir.Dosyaya getirtilen Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/20408 sayılı soruşturmasının, yakınan …’ın Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’na 25/8/2015 günü verdiği şikayet dilekçesi üzerine, şüpheli … adındaki kişinin, eldeki davaya konu kazada ölen … ve … adındaki kişiler adına sahte nüfus cüzdanı tanzim ederek sigortaya sunduğu iddiasıyla başlatıldığının anlaşılması karşısında, bekletici sorun yapılmamasında isabetsizlik görülmemiştir. Mağdurun, makul bir insandan beklenen davranışta bulunmayarak zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına birlikte kusur denilmektedir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Genişletilmiş 11 inci bası, 2 nci cilt, sayfa 120) Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan birlikte (müterafik) kusur 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 52 nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu durum ve koşullar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hâkim tazminat miktarını hafifletebilir. Zarar görenin birlikte kusurunun varlığının saptanması durumunda hesaplanan tazminattan; somut olayın özellikleri ile oluş biçimi ve zarar görenin zararın artmasına neden olan kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek, tazminattan uygun bir indirim yapılması gerektiği gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta ise kolluk tarafından düzenlenen Ölümlü/Yaralanmalı Trafik Kazası Tespit Tutanağının emniyet kemerine ilişkin bölümünün “belirsiz” seçeneği işaretlenmek suretiyle doldurulduğunun anlaşılması karşısında, davacının birlikte kusuru kanıtlanamadığından hükmolunan tazminattan birlikte kusur nedeniyle indirim yapılmamasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer yandan eldeki davaya konu trafik kazasında iki kişinin öldüğü, davacı … dışında bir kişinin de yaralandığını anlaşılması karşısında, kaza nedeniyle otomobilin ZMSS sigortacısı tarafından poliçe teminatları kapsamında başka ödemeler yapılıp yapılmadığı araştırılıp ödeme tutarlarının kaza başı teminat tutarını geçmesi durumunda KTK’nin 96 ncı maddesi gereğince garame hesabı yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, bu konuda inceleme yapılmaksızın hüküm kurulması yerinde görülmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesi kararının HMK’nin 353/1-a/6 ncı maddesi uyarınca kaldırılmasına,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine,3-İstinaf başvurusu için yatırılan istinaf karar ve ilam harcının, istekte bulunulması durumunda ilk derece mahkemesince yatıran tarafa geri verilmesine,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu başvurusundan ötürü davalı tarafından sarf edilen yargılama giderinin, ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda gözetilmesine,6-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333 üncü maddesinin, 1 inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine,7-İstinaf kanun yolu incelemesinin sonucuna göre icranın geri bırakılması kararı kapsamında davalı … Sigorta AŞ tarafından verilen teminat mektubunun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 36 ncı maddesinin 5 inci fıkrası uyarınca geri verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 353/1-a ve 362/1-g maddeleri uyarınca kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.7/4/2023