Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/894 E. 2022/1541 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2020/894
KARAR NO: 2022/1541
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 04/12/2019
NUMARASI: 2017/599 (E) – 2019/1213 (K)
DAVANIN KONUSU: Destekten yoksun kalma tazminatı
KARAR TARİHİ: 15/9/2022
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı …’nın yönetimindeki Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesi bulunmayan … plakalı otomobilde yolcu olarak bulunan davacıların desteği …’in, 12/5/2017 günü meydana gelen trafik kazasında yaşamını yitirdiğini belirterek, belirsiz alacak davası niteliğinde davacı … için 100,00 TL, davacı … için 100,00 TL, davacı … için 100,00 TL; davacı … için 100,00 TL; davacı … için 100,00 TL olmak üzere toplam da 500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …ndan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 11/4/2019 günü sunduğu dilekçeyle talep sonucunu, davacı … için talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatı bakımından 252.318,00 TL’ye, davacı … için talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatı bakımından 12.243,00 TL’ye, davacı … için talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatı bakımından 56.892,00 TL’ye, davacı … için talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatı bakımından ise 8.547,00 TL’ye yükseltmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müteveffanın eşi …’in 17/5/2017 günü kolluklarda anlatımından …plakalı otomobilin eşi …’in 2016 Aralık ayında aldığını beyan ettiğini bu nedenle işletenin ölümünün ZMSS teminatı kapsamında bulunmadığını, davanın hukuki sebepten yoksun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; davanın kısmen kabulüne, davacı … için 201.854,40 TL, davacı … için 9.794,40 TL, davacı … için 45.513,60 TL, davacı … için de 6.837,60 TL tazminatın davalıdan alınarak adları geçen davacılara verilmesine, davacı … yönünden açılan davanın ise reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; kazanın meydana gelmesine alkolün neden olması nedeniyle, müteveffanın araca binerken bu durumu bilebilmesi arasında nedensellik bağının bulunmadığını, bu nedenle hesaplanan tazminatların %20 oranında indirim yapılması kararının değerlendirilmesinin görüş ve kanaatlere bırakıldığını, davacı … yönünden destek olgusu bulunmadığı yönünden davanın reddine ilişkin verilen karara katılmadıklarını, dava dilekçesinde 12/6/2017 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi talep edilmesine karşın ilk derece mahkemesi kararında faize ilişkin talebin değerlendirilmediğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; kazaya neden olan … plakalı otomobilin işleteni olduğu anlaşılan …’in ölümünün ZMSS teminatı kapsamında bulunmadığını, kusura ilişkin bilirkişi raporu düzenlenmeden verilen kararın kaldırılması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı yapılan inceleme sonunda: Davacıların desteği …’in yolcu olarak bulunduğu, kolluk tarafından düzenlenen “Ölümlü/Yaralanmalı Trafik Kazası Tespit Tutanağı” içeriğinde 2,39 promil oranında alkollü olduğu belirtilen ve Gebze Fatih Devlet Hastanesinde düzenlenen rapor içeriğine göre de 2,40 mg/dl etanol tespit edilen sürücüsü dava dışı …’nin yönetimindeki … plakalı otomobilin, bölünmüş yolu ayıran hendeği geçerek, bölünmüş yolun karşı yönünden gelen …’ın yönetimindeki araca çarpması sonucu öldüğü, diğer yandan olaya ilişkin Gebze 1’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/187 (E) – 2018/55 (K) sayılı gerekçeli kararının içeriğinde yer verilen Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporunda; …’nin sevk ve idaresindeki otomobil ile seyri sırasında olay mahalline geldiğinde, dikkatini yola vermemesi, dikkatsiz ve tedbirsiz bir şekilde seyretmesi, hızını aracının teknik özelliklerine, mahal ve yol şartlarına göre ayarlamaması sonucu aracının direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ve kontrolsüzce sola savrulup karşı istikamet şeridine girerek, karşı istikametten gelen müteveffa sürücü idaresindeki kamyonet ile kamyonetin istikamet şeridi üzerinde karşılıklı çarpışmaları sonucu sebebiyet verdiği kazada dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlarından dolayı asli kusurlu olduğunun, müteveffa sürücü …’ın idaresindeki kamyonet ile sağ şeridini takiben nizami seyri sırasında, olay mahalline geldiğinde sanık sürücü idaresindeki otomobilin direksiyon hakimiyetini kaybedip kendi istikamet şeridine girmesi ve idaresindeki araca çarpması neticesinde karıştığı kazada atfı kabil kusurunun bulunmadığının, müteveffa yolcu …’in sanık sürücü ile birlikte alkol aldıkları ve müteveffanın sanık sürücünün alkollü olduğunu bildiğinin kabulü durumunda, müteveffa yolcu … kendi can güvenliğini tehlikeye düşürecek şekilde alkollü olduğunu bildiği kişinin sevk ve idaresindeki araca binmiş olmakla, kendi ölümünde alt düzeyde tali kusurlu olacağı kanaatine varıldığının belirtilmesi, böylece, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen soruşturma belgeleri içeriğinden anlaşılan olayın oluş biçimine göre, davacıların desteği …’İn alkollü olduğunu bildiği kişinin yönetimindeki araca binerek müterafik kusurlu olduğu anlaşılmakla birlikte, kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığının anlaşılması karşısında, davacıların desteğinin, kazanın oluşumunda kusursuz olduğu kabul edilerek destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Kazaya karışan … plakalı aracın tesciline ilişkin belgelerin incelenmesinde, otomobilin trafik sicilinde dava dışı … adına kayıtlı olduğu; dava dışı … olay nedeniyle kollukta 12/5/2017 tarihinde alınan anlatımında eşi …’ya ait … plakalı aracı ölen destek …’e 7/12/2016 günü 44.800,00 TL karşılığında sattığını, yaptıkları sözleşme ile 24.000,00 TL’yi 15/3/2017 günü, kalan 20.800,00 TL’yi ise 15/6/2017 tarihinde almak üzere anlaştıklarını beyan etmiş; davacı … ise kollukta alınan anlatımında … plakalı otomobili eşi …’in 2016 yılının Aralık ayında aldığını söylemiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 91’inci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca, işletenlerin, bu Kanunun 85’inci maddesinin 1’inci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur. Aynı Kanunun 85/1’inci maddesinde, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı belirtilmiş; anılan Kanununun 85’inci maddesinin son fıkrasında ise,“ işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükmüne yer verilmiş; dava konusu rizikonun gerçekleştiği ve kasko poliçesinin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1’inci maddesinde sigortanın kapsamı, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” biçiminde ifade edilmiş; 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 14’üncü maddesinin 2’nci fıkrasının, “b” bendinde ise rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için …na başvurulabileceği belirtilmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununu (KTK) hükümlerine göre, trafik sicil kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işleten sıfatının 3’üncü kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir kanun hükmü yoktur. Nitekim aynı Kanunun 3’üncü maddesinde işleten, ” … araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” biçiminde tanımlanmıştır. Anılan Kanunun 85’inci maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir. İşleten tanımı, Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 3’üncü maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” biçiminde yapılmıştır. KTK’nin 3’üncü maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde biçimsel ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Biçimsel ölçüte göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüte göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde öğreti ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür. KTK’nin 85’inci maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmünü içermektedir. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş olmakla birlikte, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması koşuluyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek öğretide, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması koşullarının gerçekleşmesi aranmaktadır. Ancak bu konuda getirilecek kanıtların üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını ortadan kaldıracak bir sonuç yaratmaması zorunludur. Bunun yanında, KTK’nin 20/d maddesinde “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Kanununun 20/d maddesinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi, araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü olanaklı değildir. Kazaya karışan …plakalı otomobilin kayıt maliki olan …’nın eşi … kollukta alınan anlatımında, otomobili 7/12/2016 günü davacıların desteği …’e 44.800,00 TL’ye sattığını, 14.000,00 TL parayı ise eksik aldığını beyan etmiş; davacı … ise kollukta, eşi …’in … plakalı otomobili satın almasına karşın resmi satış işlemi yaptırmadığını söylemiş olmakla birlikte, bu beyanlar yukarıda açıklanan KTK’nin 20/d maddesi karşısında davacıların desteği …’in işleten olarak kabul edilmesini kanıtlayabilecek nitelikte değildir. Diğer bir anlatımla yukarıda açıklanan beyanlara, resmi trafik kaydı karşısında tek başına itibar edilmesine olanak bulunmadığı gibi resmi tescil kayıtları karşısında, üçüncü kişilerin haklarını ortadan kaldırabilecek nitelikteki beyanlara kanıt olarak dayanma olanağı da bulunmamaktadır. Bu itibarla davacıların desteği …’in işleten olmadığı kabul edilerek karar verilmesi yerindedir. Mağdurun, makul bir insandan beklenen davranışta bulunmayarak zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına birlikte kusur denilmektedir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Genişletilmiş 11’inci bası, 2’nci cilt, sayfa 120) Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan birlikte (müterafik) kusur 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 52’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hâkim tazminat miktarını hafifletebilir. Birlikte kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin birlikte kusurunun tespiti halinde TBK’nin 52’nci maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Somut uyuşmazlıkta ise dava dışı sürücü … ile birlikte alkollü içecek içen ve alkolün etkisi altında olduğu bildiği adı geçen sürücünün yönetimindeki otomobile binen destek …’in birlikte kusurlu oluğunun kabulü ile hükmolunan tazminatlardan ayrı ayrı %20 oranında indirim yapılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Öğretide destek, “bir kimseye fiilen sürekli ve düzenli bir şekilde bakan ve olayların olağan akışına göre ona bu tarzda ilerine bakması kuvvetle tahmin edilen (büyük olasılık olan) kimse o kişinin desteğidir. Destekle ölenin baktığı kişinin, aynı ailenin bireyleri, kan hısmı veya birinin diğerinin mirasçısı olması şart değildir.” biçiminde tanımlanmakta, desteğin yardımı da “… Desteğin geçimini sağlama veya geçimine katkıda bulunma yardımı, para verme tarzında olabileceği gibi bir kimseye hizmet görme tarzında da olabilir. Keza bunların dışında bir fayda sağlama da destek olma durumu yaratabilir…” olarak açıklanmaktadır. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Genişletilmiş 11’inci bası, 2’nci cilt, sayfa 120) Diğer bir anlatımla destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Aile bireylerinin dayanışması, birbirlerine yardım ve hizmet etmesi, bakıp gözetmeleri, koruyup kollamaları bir yaşam gerçeğidir. Genel yaşam deneyimleri ve hayatın olağan akışı, yetişkin bir insanın anne ve babasına, anne ve babanın da çocuklarına belirli bir düzeyde destek olacağını gösterir, anne ve babanın gereksinimleri bulunmasa dahi evladın onlara yardım etmesi, hayatın alışılmış gereklerine göre doğal ve ahlaki bir ödevdir. Diğer yandan 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 327’nci maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanır. Aynı Kanunun 328’inci maddesinin, 1’inci fıkrasına göre, ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Aynı maddenin 2’nci fıkrası gereğince de, çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler. Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre, çocuklar için destekten yoksun kalacakları sürenin belirlenmesinde; yaşları, eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşulların ayrı ayrı değerlendirilmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise 25 yaşının doldurulmasına kadar; yüksek öğrenim yapmamakta ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın desteğin sona ereceği yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir. Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde, dosyaya eklenen nüfus kaydı içeriğine göre desteğin ölüm tarihinde 18 yaşını doldurduğu anlaşılan ve yüksek öğrenime devam ettiğine dair kanıt bulunmayan ve böylece babası …’in desteğinden çıktığı anlaşılan davacı …’in destekten yoksun kalma davasının reddine karar verilmesi isabetlidir. Olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla zarar gören, haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. O halde, haksız fiil faili veya işleten yönünden, maddi tazminata ilişkin faiz başlangıcının kaza tarihinden itibaren olması gerekir. Kazaya karışan ve davacının zarara uğramasına neden olan aracın Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesi bulunmadığı anlaşıldığından, … yönünden ise; KTK’nin 99/1’inci maddesi ile trafik kazasının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının, tazminatın ve giderlerin ödenmesine ilişkin B.2’nci maddesi uyarınca, rizikonun ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüdün gerçekleştiği ve davalının temerrüt tarihinden itibaren faizden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte …na başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde de bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir. Alacağı doğuran sebebin esasen haksız eylemden kaynaklanmış olmasına göre, bedel artırım dilekçesiyle istenilen tazminat için de, aynı tarihten itibaren temerrüt faizi uygulanması gerekir. Zira, davalı sigorta şirketi ile davacı arasındaki hukuki ilişki sözleşme ilişkisi değildir. Borcun nedeni haksız eylemdir. Yukarıda anılan hükümlere göre, davalı … bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olan zarar miktarı değil, kazanın ihbar edilmesidir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek …nın sorumluluğundadır. Bu itibarla, …na başvuru yapılması veya dava açılmasıyla; kaza, davalı …na ihbar edilmiş olacağından, anılan hükümlerde öngörülen koşullar yerine getirilmiş olacaktır. Davalı … tarafından gönderilen hasar dosyasının incelenmesinde, davacılar vekili tarafından müvekkilleri davacıların destekten yoksun kalma zararının giderilmesi amacıyla verilen dilekçenin …na ulaştığı 26/5/2017 gününden itibaren KTK’nin 99/1’inci maddesi ile Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.2’nci maddesinde ödeme süresi olarak öngörülen 8 iş günü geçtikten sonra 8/6/2017 tarihi itibarıyla yasal faiz uygulanmasına karar verilmesi gerekmekle birlikte, dava dilekçesinde 12/6/2017 gününden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmesi talep edildiğinden, taleple bağlı kalınarak, hükmolunan destekten yoksun kalma tazminatlarına 12/6/2017 gününden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi yerinde değildir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-Davalı … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince esastan reddine, B-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesinin kararının, HMK’nin 353/1-b/2’nci maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre: 1-Davacı …’in, davalı …na karşı açtığı destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davanın reddine, 2-Davacılar …, …, … ve …’in, davalı …na karşı açtıkları destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin davaların kısmen kabulüne, davalı …nın sorumlu olduğu 330.000,00 TL maddi tazminattan TBK’nin 52’nci maddesi uyarınca %20 oranında müterafik kusur indirimi yapılarak;a) 201.854,40 TL maddi tazminatın, 12/6/2017 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …ndan tahsil edilerek, davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, b) 9.794,40 TL maddi tazminatın, 12/6/2017 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …ndan tahsil edilerek, davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, c) 45.513,60 TL maddi tazminatın, 12/6/2017 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …ndan tahsil edilerek, davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, d) 6.837,60 TL maddi tazminatın, 12/6/2017 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalı …ndan tahsil edilerek, davacı …’e verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 18.033,84‬ TL nispi karar ve ilam harcından, peşin alınan karar ve ilam harcı 31,40 TL, ıslah harcı olarak alınan 1.126,00 TL olmak üzere toplam 1.157,40 TL TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 16.876,44 TL’nin davalıdan tahsil edilerek, Hazineye gelir kaydına,4-Kabulüne karar verilen maddi tazminat davaları yönünden; a) İlk derece mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca kabulüne karar verilen maddi tazminat miktarına göre hesaplanan 18.061,26 TL nispi vekâlet ücretinin, davalı …ndan tahsil edilerek, vekille temsil edilen davacı …’e verilmesine,b) İlk derece mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13’üncü maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca kabulüne karar verilen maddi tazminat miktarına göre hesaplanan 2.725 TL maktu vekâlet ücretinin, davalı …ndan tahsil edilerek, vekille temsil edilen davacı …’e verilmesine,c) İlk derece mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13’üncü maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca kabulüne karar verilen maddi tazminat miktarına göre hesaplanan 5.356,50 TL vekâlet ücretinin, davalı …ndan tahsil edilerek, vekille temsil edilen davacı …’e verilmesine,d) İlk derece mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13’üncü maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca kabulüne karar verilen maddi tazminat miktarına göre belirlenen 2.725 TL maktu vekâlet ücretinin, davalı …ndan tahsil edilerek, vekille temsil edilen davacı …’e verilmesine,5-Hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından, müterafik kusur indirimi yapılarak kısmen reddine karar verilen tazminat talepleri yönünden, davalı lehine vekâlet ücretine hükmolunmasına yer olmadığına, 6-Reddine karar verilen davacı …’in açtığı maddi tazminat davası yönünden, ilk derece mahkemesinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13’üncü maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca dava konusu miktara göre belirlenen 100,00 TL vekâlet ücretinindavacıdan alınarak vekille temsil edilen davalı …’na verilmesine, 7-İlk derece mahkemesinin hüküm fıkrası yinelenerek, davacılar tarafından karar ve ilam harcı olarak peşin yatırılan 31,40 TL, başvuru harcı olarak yatırılan 31,40 TL, ıslah harcı olarak 1.126,00 TL olmak üzere toplam 1.188,00 TL harcın, davalıdan alınarak, davacılar …, …, … ve …’e verilmesine, 8-Yargılama giderine ilişkin ilk derece mahkemesinin hüküm fıkrası yinelenerek; davacılar tarafından sarf edilen 136,90 TL posta ve tebligat gideri, 850,00 TL bilirkişi masrafı olmak üzere toplam 986,90 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak, davacılar …, …, … ve …’e ödenmesine, 9-Harcanmayan gider avansının HMK’nin 333/1’inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, B-İstinaf incelemesi bakımından ;1-Davacılar tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, talep halinde ilk derece mahkemesi tarafından geri verilmesine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 18.033,84‬ TL nispi istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 4.508,46 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 13.525,38‬ TL’nin davalı …ndan tahsil edilerek, Hazineye gelir kaydına,3-İstinaf kanun yolu aşamasında davacılar tarafından sarf edilen posta ve tebligat gideri 27,50 TL, istinaf başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 176,10 TL yargılama giderinin, davalı …ndan tahsil edilerek, davacılara verilmesine, 4-Davalı … tarafından istinaf kanun yolu başvurusu için sarf edilen yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 6-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacılar …, … ve … lehine hükmolunan maddi tazminat hükümleri yönünden HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin; davacı … lehine hükmolunan tazminat hükmü yönünden ise HMK’nin 361’inci maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 15/9/2022