Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/322 E. 2022/1038 K. 31.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2020/322
KARAR NO: 2022/1038
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 16/09/2019
NUMARASI: 2017/10 (E) – 2019/600 (K)
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 31/05/20220
Taraflar arasında görülen davada verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla; re’sen dikkate alınabilecek hususlar ayrık olmak üzere istinaf talep ve gerekçeleri ile tarafların ilk derece mahkemesinde ileri sürdükleri iddia ve savunmalar esas alınmak sureti ile dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, 30/03/2014 tarihinde müvekkilinin desteği olan …’nın sevk ve idaresinde bulunan trafik sigortası bulunmayan … plakalı motosiklet ile … plaka sayılı aracın karıştığı trafik kazasında vefat ettiğini belirterek şimdilik 5.000 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …ndan tahsiline karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Davalı vekili, davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, trafik sigortası bulunmayan motosikleti sevk eden davacının desteği olan müteveffa …’nın asli kusurlu olduğu ancak davacının 3. kişi konumunda olması nedeniyle desteğin kusurunun kendisine yansıtılamayacağı gerekçesiyle bilirkişi raporunda hesap edilen 122.574,52 TL tazminatın tamamından sorumlu olduğu kabul edilip bedel artırım dilekçesi ile bağlı kalınarak davanın kısmen kabulü denilmek suretiyle 30.643,63 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı taraftan tahsiline karar verilmiştir. Karara karşı davalı … vekili, kazanın murisin kusuru ile meydana geldiği, dolayısıyla alacaklılık borçluluk sıfatının birleştiği, zararlandırıcı olayın müteveffanın kusuruyla meydana gelmesi nedeniyle hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı halde tazminatla sorumlu tutulmalarının hukuka aykırı olduğunu, davaya konu kazada davacının aynı zamanda aracın işleteni konumunda bulunduğunu, dolayısıyla ödenecek tazminatın davacı babaya rücu edileceğini, davanın 2 yıllık süre içerisinde de açılmadığını, zamanaşımına uğradığını, müteveffanın koruyucu tertibat kullanmadığından bahisle müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, faiz başlangıç tarihinin başvuru tarihi olarak kabulünün doğru olmadığını belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava, trafik sigortası bulunmayan … sayılı motosiklet sürücüsünün asli kusurlu bir şekilde gerçekleştirdiği trafik kazası neticesinde vefat etmesi nedeniyle …ndan talep edilen destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Aracın ZMS sigortasının bulunmadığı, davacının kaza nedeniyle ölenin desteğinden yoksun kaldığı ve tazminatın hesap ve yöntemine dair taraflar arasında uyuşmazlık yoktur. İstinafa konu uyuşmazlık; rizikonun teminat kapsamında olup olmadığı, alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmesi nedeniyle borcun sona erip ermediği ve müterafik kusur ile faiz başlangıç noktalarında toplanmaktadır. Her ne kadar ilk derece mahkemesi kararının dava dilekçesi kısmında sigortası bulunmayan … plaka sayılı aracın davacıya ait olduğu belirtilmiş ise de trafik sigortası bulunmayan aracın davacı babaya ait olduğuna dair dosya kapsamında herhangi bir bilgi, belge veya buna ilişkin bir iddia bulunmamaktadır. Aksine, kaza tespit tutanağında motosikletin ruhsat sahibinin dava dışı … isimli kişi olarak belirtildiği, soruşturma dosyasındaki ifadelere göre de aracın fiilen dava dışı …’nın babasına ait olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda sigortalı araç işleteninin davacının kendisi olduğuna ve bu nedenle rizikonun teminat dışı kaldığına ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. ZMS sigortasına ilişkin yeni genel şartların yürürlük tarihinden önce (30/03/2014) gerçekleşen kaza tarihindeki Yargıtay içtihatları ile ortaya konulan ilke ve kurallar ile 2981 sayılı Yasa hükümleri ve önceki genel şartlar gereği değerlendirme yapılması gerekmektedir.Destek zararı, ölenin mirasçılarının (yakınlarının) zarara neden olanlardan talep ettikleri bir tazminattır. İşletenin (sürücünün) yakınlarının uğradıkları destek zararının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığı konusunda açık bir yasal düzenleme bulunmadığı gibi poliçe genel şartlarında da böyle bir kısıtlamanın olmadığı anlaşılmaktadır. O halde; işletenin ölümü nedeni ile onun desteğinden mahrum kalanların trafik sigortacısından destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecekleri ilke olarak kabul edilmelidir.Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 14/03/2019 gün ve 2017/17-1089 Esas, 2019/294 Karar sayılı ilamında, işletenin ve şoförün, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup bu zarar gerek kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemeyeceğinden destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilebileceği kabul edilmiştir. (HGK’nın 15/06/2011 gün ve 2011/17-142 Esas – 2011/411 Karar, HGK’nın 22/02/2012 gün, 2011/17-787 Esas – 2012/92 Karar sayılı kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 08/12/2015 tarih, 2014/3061 Esas – 2015/13605 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir) Bu itibarla destekten yoksun kalma tazminatının koşullarının oluşmadığına dair istinaf itirazında isabet bulunmamaktadır. Konuya ilişkin Yargıtay ilke kararlarına göre desteğin gerek sürücü kusuru ve gerekse var ise müterafik kusurunun 3. kişi konumundaki davacıya yansıtılamayacağı, faiz başlangıç tarihinin de …nın temerrüde düştüğü dava öncesindeki başvuru tarihinin alınmasının yasaya aykırılık teşkil etmediği görülmektedir.Davalı sigorta şirketinin alacaklı-borçlu sıfatlarının birleştiği savunması bakımından yapılan değerlendirmede ise araç sürücüsünün yakınlarının uğradıkları destek zararları salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. Buna göre davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararında alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmediği, zira eldeki davada alacaklının; destekten yoksun kalan 3. kişiler; açılacak rücu davasında borçlunun ise mirasçılar olduğu gözetildiğinde alacaklı-borçlu sıfatının birleştiğinin kabulü mümkün değildir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2016/9481 Esas – 2019/5042 Karar sayılı kararı ve benzer nitelikteki diğer kararları aynı yöndedir.)Son olarak; davacının, kazaya karışan dava dışı diğer aracın (…) ZMS sigortacısına karşı açtığı bir başka davanın sulh/ feragatle sonuçlanmasına göre, dava dışı aracın kusuruna isabet eden zarardan da davalı …nın sorumlu olduğuna, ancak taleple bağlı kalınarak karar verildiğine ilişkin mahkeme gerekçesi yerinde değil ise de, bu hususun istinaf konusu edilmemesi nedeniyle gerekçenin düzeltilmesi yoluna gidilmemiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçe ile;1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1. maddesi hükmü uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Alınması gereken 2.093,26 TL istinaf karar harcından peşin alınan 523,70 TL’nin mahsubu ile kalan bakiye 1.569,56 TL istinaf karar harcının istinafa başvuran davalı taraftan tahsil edilerek Hazineye irat kaydına,3-İstinafa başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider ve delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda dava değeri (30.643,63 TL) göz önünde bulundurulmak sureti ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362/1-a maddesi gereğince her iki taraf yönünden kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 31/05/2022