Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/2373 E. 2023/207 K. 07.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Dosya No: 2020/2373
Karar No: 2023/207
İncelenen Kararın
Mahkemesi: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
Tarihi: 10/03/2020
Numarası: 2015/880 (E) – 2020/229 (K)
Davanın Konusu: Maddi ve Manevi Tazminat
Karar Tarihi: 7/2/2023
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın yönetimindeki … plakalı araç ile akaryakıt istasyonundan çıkarak karşı yöne geçmek istediği sırada, önce …’in yönetimindeki … plakalı araca çarparak birlikte bölünmüş yolun karşı yönü istikametine geçerek, müvekkili davacı …’un içinde bulunduğu araca çarparak adı geçen davacının yaralanmasına neden olduklarını belirterek, belirsiz alacak davası niteliğinde 141.800,00 TL maddi tazminatın davalılardan ortaklaşa ve zincirleme tahsiline, 100.000,00 TL manevi tazminatın işleten ve sürücülerden ortaklaşa ve zincirleme tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; kazanın davalı …’ın kullandığı otomobilin kuralları ihlal ederek ters yola çıkmasından kaynaklandığını, maliki olduğu … plakalı aracın kaza sırasında diğer davalı … tarafından kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde toplanmasını istediği kanıtları bildirerek, kusura ilişkin raporun alınmasını, yolun trafik durumuna elverişli olup olmadığının belirlenmesini, birlikte kusur bulunup bulunmadığının saptanmasını ve sonucuna göre maddi ve manevi tazminatın belirlenmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkiline yönelik taleplerin zamanaşımına uğradığını, kusursuz olması nedeniyle Yargıtay tarafından onanarak kesinleşen Üsküdar 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 3/11/2011 gün ve 2008/378 (E) – 2011/402 (K) sayılı kararıyla beraatine hükmolunan müvekkiline karşı açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, davacı tarafından açılan bedensel zarar tazminatına ilişkin davanın feragat nedeniyle reddine; davalılar … ve …’e karşı açılan manevi tazminat davalarının ayrı ayrı reddine; 15.000,00 TL manevi tazminatın ölen …’ın mirasçısı davalı …’dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili dilekçesinde özetle; dosyaya sunulan bilirkişi raporunda kusurlu olduğu belirtilen …’in manevi tazminattan sorumlu tutulması gerektiğini, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 74’üncü maddesi uyarınca, ceza davasında mahkûmiyetine hükmolunmayan …’den hukuk davası yönünden tazminat talep edilemeyeceğinin söylenemeyeceğini; olay tarihinden itibaren 13 yıl geçen kazada %23,2 oranında malul kalan müvekkili lehine, davalı … aleyhine hükmolunan manevi tazminat miktarının düşük olduğunu, müvekkili davacı tarafından açılan manevi tazminat davasının iki davalı yönünden reddedildiğini, davalı … yönünden ise kısmen reddine karar verildiğini, müvekkili aleyhine toplam 10.200,00 TL tutarında pek aşırı miktarda vekâlet ücretine hükmedilerek Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin (AAÜT) 3/2’nci maddesine aykırı davranıldığını belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda:Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. TBK’nin 74’üncü maddesi uyarınca; hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı biçimde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz. Başka bir anlatımla ceza mahkemesinin maddi olayın belirlenmesine dair hükmü hukuk hâkimini bağlar ise de; hukuk hâkimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.Tazminat davasına bakan hâkim, failin ayırt etme gücüne sahip olup olmadığını, kusurun bulunup bulunmadığını, Ceza Hukuku esaslarına göre değil, Medeni Hukuk esaslarına göre belirleyecektir. Hukuk hâkiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı, gerek öğretide gerekse de yargısal uygulamada yerleşik biçimde kabul edilmektedir. Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin kanıt niteliğini taşır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24/12/2014 gün ve 2014/4-846 (E) – 2014/1091 (K) sayılı kararı) Eldeki davada ise Makine Yüksek Mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 6/9/2019 tarihli raporda, davalı …’in yönetimindeki … plakalı minibüs ile Şile istikametinden Ümraniye istikametine seyir halinde iken olay yerinin yerleşim yeri içinde bulunduğu hususunu ve far ışığı altındaki görüşünü de dikkate alarak hızını önlem alabilecek düzeye düşürmediğini ve dönüş yapan araç nedeniyle etkili önlem almadığı gerekçesiyle kazanın oluşumunda %25 oranında kusurunun bulunduğu belirtilmiştir. Davaya konu olay nedeniyle İstanbul Anadolu 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesinde (kapanan Üsküdar 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi) görülen 2008/378 (E) sayılı ceza davasında, Karayolları Fen Heyetinden oluşturulan bilirkişiler kurulu tarafından düzenlenen raporda, davalı sürücü …’in refüjle bölünmüş tek istikametli yolda havanın karanlık olduğu bir ortamda aradığı aracın gidiş yönünü seyir halinde iken, karşı yönden gelen trafiğe tahsis edilen yolun sağ kenarında bulunan benzinlikten çıkarak yol bölümlerini birbirinden ayıran, bir taraftaki taşıtların diğer tarafa geçmesini engelleyen beton su kanalı biçimdeki orta refüjü kat ederek aracın gidiş yönüne çıkan şüpheli sürücü … yönetimindeki … plakalı araçtan korunma ya da olayı önleme olanağı bulunmadığı gibi, olayın gerçekleşmesine etki eden herhangi bir hatalı hal ve davranışının olmadığı gerekçesiyle kusurunun bulunmadığı belirtilmiş; Yargıtay 12’nci Ceza Dairesinin 11/2/2014 gün ve 2013/8607 (E) – 2014/3279 (K) sayılı kararıyla onanarak kesinleşen İstanbul Anadolu 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesinin 3/11/2011 gün ve 2008/378 (E) – 2011/402 (K) sayılı kararıyla davalı …’in kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle beraatine hükmolunduğu anlaşılmıştır. Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Yargıtay 12’nci Ceza Dairesinin 11/2/2014 gün ve 2013/8607 (E) – 2014/3279 (K) sayılı kararıyla onanarak kesinleşen İstanbul Anadolu 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesinin 3/11/2011 gün ve 2008/378 (E) – 2011/402 (K) sayılı kararıyla, davalı sürücü …’in yönetimindeki otomobil ile yolun kenarında bulunan akaryakıt istasyonundan çıkarak bölünmüş yolu ayıran beton su kanalı biçimdeki orta refüjü katederek karşı yönden gelen yola geçmek isteyen davalı sürücü …’ın yönetimindeki otomobilden korunma ya da açıklanan biçimde gerçekleşen olayı önleme olanağı bulunmadığı maddi olgusu sabit hale gelmiştir. Açıklanan biçimde varlığı saptanan maddi olgu, hukuk mahkemesinde görülen davada kesin kanıt niteliğini taşıdığından, kusurunun bulunmadığı somut olgularla anlaşılan davalı sürücü …’e karşı açılan manevi tazminat davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. TBK’nin 56’ncı maddesinin 1’inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Aynı maddenin 2’nci fıkrası uyarınca ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.Bir kimsenin, hukuka aykırı bir fiil yüzünden çektiği, bedeni acılarla ruhsal üzüntüye manevi zarar denir. Manevi zarar, gerçek anlamda zarar değildir; zira malvarlığında bir azalmayı ifade etmez. Bir acının veya üzüntünün maddi zarar gibi parayla ölçülmesine olanak bulunmamaktadır. Paranın manevi zararları karşılamak üzere kullanılabilmesi, hiçbir zaman manevi kaygı geri getirip yerine koyduğu veya manevi varlığın bir bölümünün onunla değiştirilebildiği anlamını taşımaz. Paranın bu anlamda gördüğü iş, kişilik hakları ve yararları zedelenen kimsenin duyduğu manevi acıyı bir dereceye kadar yumuşatıp yatıştırmakta; bozulan manevi dengeyi onarıp düzeltmekte; bir teselli, bir avunma, bir ruhsal tatmin aracı olmaktan ibarettir.Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan ve özgün bir nitelik taşıyan hükmedilecek bu para, bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkında hüküm kurulurken; olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı, bu nedenle tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş biçimi ve tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde belirtildiği gibi, hukuka ve hakkaniyete uygun sonuca varılmalıdır.Eldeki davada Adli Tıp Kurumu 2’nci İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 24/12/2018 gün ve 12138 sayılı raporda davacı …’un 17/12/2007 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı arızasının Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerinden yararlanılarak ve meslek grup numarası “Grup 1″ kabul edilerek ,”E” cetveline göre %23,2 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiş sayılacağı belirtilmiş, gerek Makine Yüksek Mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, gerekse İstanbul Anadolu 9’uncu Ağır Ceza Mahkemesinde sürdürülen yargılamada düzenlenen ve yukarıda açıklanan raporda davacı …’un kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığı bildirilmiştir. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalı … mirasçısı …’ın dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, bilirkişi raporundan anlaşılan kusur oranlarına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarınında isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. İlk derece mahkemesinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 3’üncü maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca, müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi durumunda, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunması gerekmektedir. Eldeki davada ise … plakalı minibüs sürücüsü davalı …’in kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla minibüsün maliki olması nedeniyle işleten sıfatını taşıyan davalı …’in de sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle aynı nedene dayalı olarak manevi tazminat davasının reddine karar verilmiştir. Bu itibarla vekille temsil edilen davalılar … ve … lehine tek vekâlet ücretine hükmolunması gerekirken, ayrı ayrı vekâlet ücretine karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Diğer yandan vekille temsil edilen davalı … lehine, diğer davalılar … ve …’e karşı açılan manevi tazminat davalarının reddi gerekçesinden ayrı gerekçeye dayanılarak kısmen reddine karar verilen manevi tazminat talebine göre vekâlet ücretine hükmolunmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:I-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesinin kararının, HMK’nin 353/1-b/2’nci maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre:1-Davacı tarafından açılan maddi tazminat davasının feragat nedeniyle HMK’nin 307’nci maddesi uyarınca reddine, 2-Davacı tarafından davalılar … ve …’e karşı açılan manevi tazminat davalarının ayrı ayrı reddine, 3-Davacı tarafından ölen davalı …’ın mirasçısı davalı …’a karşı açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 15.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan trafik kazasının meydana geldiği 17/12/2007 gününden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 4-Maddi tazminat davası bakımından, Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 342,00 TL karar ve ilam harcından mahsubu ile 287,60 TL karar ve ilam harcının talep halinde davacıya geri verilmesine, 5-Manevi tazminat davası bakımından, Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 342,00 TL karar ve ilam harcından mahsubu ile 287,60 TL karar ve ilam harcının talep halinde davacıya geri verilmesine,6-Davacı tarafından peşin yatırılan 484,32 TL karar ve ilam harcının talep halinde davacıya geri verilmesine,7-Reddine karar verilen manevi tazminat davası yönünden; ilk derece mahkemesinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10’uncu maddesinin 3’üncü fıkrası uyarınca 3.400,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan tahsili ile vekille temsil edilen davalılar … ve …’e verilmesine, 8-Kısmen kabulüne karar verilen manevi tazminat davası yönünden; ilk derece mahkemesinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10’uncu maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca belirlenen 3.400,00 TL maktu vekâlet ücretinin davalı …’dan tahsili ile vekille temsil edilen davacı …’a verilmesine, 9-Kısmen reddine karar verilen manevi tazminat davası yönünden; ilk derece mahkemesinin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10’uncu maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca 3.400,00 TL maktu vekâlet ücretinin, davacıdan tahsili ile vekille temsil edilen davalı …’a verilmesine, 10-İstinaf nedeni olarak ileri sürülmediğinden inceleme dışı kalan ilk derece mahkemesinin yargılama giderine ilişkin hüküm fıkraları yinelenerek; a) Davacı tarafından sarf edilen 1.336,50 TL yargılama giderinden, haklılık durumuna göre 82,863 TL yargılama giderinin davalı …’dan alınarak, davacıya verilmesine, kalan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, b) Davalı … tarafından harcanan 50,00 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak, davalı …’e verilmesine c) Davalı … tarafından harcanan 100,00 TL yargılama giderinin, davacıdan alınarak, davalı …’e verilmesine 11-Harcanmayan gider avansının HMK’nin 333/1’inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, II-İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davacı tarafından peşin yatırılan istinaf karar harcının, talep halinde ilk derece mahkemesi tarafından geri verilmesine, 2-İstinaf kanun yolu incelemesi nedeniyle davacı tarafından sarf edilen posta ve tebligat gideri 147,50 TL, istinaf başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 296,1‬0 TL yargılama giderinin, davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, davacıya verilmesine, 3-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince, kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 7/2/2023