Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/2076 E. 2020/4179 K. 13.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2020/2076
KARAR NO: 2020/4179
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/12/2019
NUMARASI: 2018/1127 Esas – 2019/1239 Karar
DAVANIN KONUSU: Bakıcı Gideri Tazminatı (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/11/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … nezdinde ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunan … plakalı aracın 05/10/2015 tarihinde, tek taraflı yaptığı kaza neticesinde araçta yolcu olarak bulunan müvekkilinin yaralandığını ve ağır derecede kalıcı sakatlık durumu yaşadığını, kazanın meydana gelmesinde, davalı nezdinde sigortalı araç sürücüsünün tamamen kusurlu olduğunu, bu kazadan dolayı davalı … aleyhine Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/290 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını ve poliçe limitleri dahilinde sürekli maluliyet maddi tazminat taleplerinin kabul edildiğini, dilekçe ekinde bulunan 29/05/2017 tarihli Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi raporunda, müvekkilinin kazadan dolayı ses tellerinde meydana gelen zarar ve konuşma bozukluğu ile sindirim sisteminde meydana gelen sakatlık oranının ölçümlenemediğini, ayrıca müvekkilinin, bu kazanın etkilerini psikiyatrik olarak da yaşadığını, bu nedenle psikiyatri servisinden rapor alınması gerektiğini, müvekkilinin artık çalışma yeteneğini ve gücünü kaybettiğini, bu nedenle müvekkili yönünden bakım gideri ve masrafları oluştuğunu, bakıcı giderinin ödenmesi için davalı …’ne başvurulduğunu ancak ödeme yapılmadığını iddia ederek, ilerde artırılmak koşuluyla şimdilik 4.500,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; huzurda görülmekte olan davaya konu aynı olay, aynı taraflar ve aynı talebe ilişkin olarak müvekkili şirket aleyhine Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/290 Esas sayılı dosyasıyla dava açıldığını ve 2018/503 sayılı karar verildiğini ve kesinleştiğini, kesin hüküm nedeniyle davanın usul yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/290 Esas sayılı dosyasında yargılama devam ederken davacı taraf ile sulh olunarak, müvekkili şirket tarafından, davacı … vekili Av. …’a 250.250,00 TL ödeme yapıldığını, sulh neticesinde davacı vekili tarafından, 12/06/2017 tarihli “İbraname ve Feragatname” imzalanarak müvekkili şirketin, dava konusu olay nedeniyle tamamen ve katiyen gayri kabili rücu ibra edildiğini, bu nedenle olayda kesin hüküm bulunduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili Sigorta Şirketi tarafından davacıya ödeme yapıldığından, müvekkilinin herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını ve poliçe limitinin tükendiğini, her durumda müvekkili şirketin, sigortalısının kusuru poliçe limiti oranında tazminat ödemekle yükümlü olduğunu, bu nedenle ATK tarafından kusur incelemesi yapılması, davacının olay anında emniyet kemerini takmadığının tespiti halinde ödenecek tazminattan birlikte kusur indiriminin yapılması, davacının dava konusu kaza nedeniyle sürekli bakıma ihtiyacı bulunup bulunmadığı hususunun Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu tarafından belirlenmesi, tazminat hesaplamasının TRH 2010 Yaşam Tablosu dikkate alınarak yapılması ve olayda hatır taşıması olduğundan indirim yapılması gerektiğini; avans faiz talep edilmesinin haksız olduğunu, ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebileceğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “Davacı tarafın Sigorta tahkim Komisyonu’na yaptığı başvuru dosyasındaki başvuru talebi kısmının incelenmesinde ve yorumlanmasında Ankara 9 ATM dosyasından, %36 lık ve %42 lik iki rapordan bahsedilip, taraflar arasında sulh olduğu, ancak poliçe limitinin 268.000,00 TL olup, %42 oranlı raporla poliçenin bakiye kısmı talep edilmesine rağmen sigorta şirketince taleplerinin, poliçe limiti dahilinde ödeme yapıldığından bahisle red edildiği hususlarına yer verildiği ve netice ve talep olarak açıkça artan maluliyete göre kalıcı maluliyet tazminatı talep edildiği belirtilmediği de gözetilerek, Sigorta Tahkim Komisyonu’na yapılan başvuruda artan maluliyete göre, (Ankara 9 ATM dosyasında olduğu gibi) hem maluliyet tazminatı hem de bakıcı gideri tazminatının talep edilmiş sayılması gerektiği, ancak Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından sadece artan maluliyete göre (tahkim komisyonu başvurusunda açık olarak sadece kalıcı maluliyet tazminatı talep edildiği belirtilmemesine rağmen) kalıcı maluliyet tazminatı hakkında karar verildiği, fakat bakıcı gideri talebi hakkında bir karar verilmediği, oysa ki bakıcı gideri tazminatı ile ilgili de artan maluliyete göre değerlendirme yapılıp karar verilmesi gerektiği, davacı tarafın tahkim komisyonunun sadece kalıcı maluliyete yönelik vermiş olduğu karara (kararın itiraz yolu açık olduğu da gözetilerek) itiraz ederek, artan maluliyete göre bakıcı gideri taleplerinin de poliçe limitine kadar değerlendirilmesini talep etmesi gerektiği, ancak bu hususta itiraz etmediği ve kararı bu hali ile infaz ettiği, tahkim komisyonu kararına itiraz edildiğine dair bir ifade , bilgi ve belge bulunmadığı anlaşılmakla, tahkim komisyonu kararının mahkememizdeki işbu dava tarihi olan 04/12/2018 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu ve, artan maluliyete göre bakıcı gideri tazminatı talepli işbu dava bakımından sigorta tahkim komisyonu dosyasında verilen kararın kesin hüküm oluşturduğu kanaatine varılmıştır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun dava şartlarını düzenleyen 114. Maddesinin ‘i’ fıkrasında; “Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması” şeklindeki hükümde görüldüğü üzere, kesin hükmün dava şartı noksanlığı olduğu yasada açık biçimde belirtilmiştir. Aynı kanun Madde 115/2’de ise; “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” denilmektedir. Açıklanan nedenlerle, huzurda görülmekte olan dava konusu (artan maluliyete göre bakıcı gideri tazminatına ilişkin) talepler yönünden Sigorta Tahkim Komisyonu’nun 2018.E.1141 sayılı başvuru dosyası için verdiği 04/06/2018 tarihli (davacı tarafından itiraz edilmeyerek) kesinleşmiş kararı bulunduğundan, huzurda görülmekte olan davanın kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde talep edilen tazminatın daimi sakatlık tazminatı olmadığını, bakıcı gideri tazminatı talep edildiğini, müvekkili ile davalı … arasındaki ibraname belgesinde açıkça %36 sakatlık oranının belirtildiğini, müvekkilinin maddi zararının poliçe limiti dahilinde 210.000,00 TL tutarındaki kısmının davalı şirketçe karşılandığını ve bu miktarla bağlı kalınarak sulh olunduğunu, ancak müvekkiline bakım giderleri ile ilgili herhangi bir ödeme yapılmadığını, poliçe limitinin 268.000,00 TL olduğunu ve alınan %42’lik rapor nedeniyle poliçenin kalan kısmı için talepte bulunulduğunu, yapılan ödemenin sadece poliçedeki sakatlık tazminatı için olduğunu; Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/290 Esas-2018/503 Karar sayılı dosyası ve Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan 2018/1141 sayılı başvurularındaki taleplerinin açıkça belli olmasına rağmen, Yerel Mahkemece, olduğundan farklı şekilde genişletilerek yorumlandığını, işbu dosyadaki taleplerinin bakıcı gideri tazminatı olduğunu, Yerel Mahkemenin taleple bağlılık ilkesini ihlal ederek dava dilekçesindeki talep dışında hüküm kurduğunu, kararın bu nedenle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, TBK’nın 54. maddesi kapsamında yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan bakıcı gideri tazminatı istemlerine ilişkindir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 24/12/2019 tarih, 2018/2521 Esas-2019/12433 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; “…Her ne kadar; hakem kurulunca verilen karar taraflara tebliğ edilmiş olduğundan hakem heyetinin kararının saklanması ve değişik işin bu şekilde kapatılmasına karar verilmiş ise de; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30. maddesinin 23. fıkrasında, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin sigortacılıktaki tahkim hakkında da kıyasen uygulanacağı belirtilmiş, karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın tahkim usulüne ilişkin tebligatı düzenleyen 438. maddesinde de, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça tebligatın 11/02/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla hakem kararı kendisine verilen mahkeme, hakem kararının kendisine verildiğini ve kararın neden ibaret olduğunu iki tarafa da yazılı olarak tebliğ etmelidir. Her iki taraf hakkında da temyiz süresi ancak bu tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar.” Somut uyuşmazlıkta, Mahkemece, kesin hüküm oluşturduğu belirtilen Sigorta Tahkim Komisyonunun 04/06/2018-K-2018/35435 tarih ve sayılı dosyasının yapılan incelemesinde, yukarıdaki Yargıtay ilamında belirtildiği şekilde, asliye ticaret mahkemesi tarafından kararın taraflara tebliğ edilmediği tespit edilmiştir. Başka bir deyişle Sigorta Tahkim Komisyonunun ilgili kararı kesinleşmemiştir. Bu durumda, HMK’nın 114/i maddesinde belirtilen “Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması” dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerindedir. O halde, Mahkemece, davanın, bakıcı gideri tazminatı istemine ilişkin olduğu dikkate alınarak işin esasına girilmesi, davalı vekilinin cevap dilekçesinde belirttiği Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/290 Esas-2018/503 Karar sayılı dosyasının da celbedilerek, tarafların tüm delillerinin toplanması ve değerlendirilmesi sonucunda nihai bir kararın verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere : 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.13/11/2020