Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/1904 E. 2022/1088 K. 07.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2020/1904
KARAR NO: 2022/1088
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 03/02/2020
NUMARASI: 2017/575 (E) – 2020/79 (K)
DAVANIN KONUSU: Maddi tazminat
KARAR TARİHİ: 7/6/2022
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesi bulunmayan sürücüsü dava dışı …’ın yönetimindeki motosikletin karşı yöne geçerek yolun sağında duraklayan davacının yönetimindeki motosiklete çarpması suretiyle davacı …’ın yaralanmasına neden olduğunu belirterek, belirsiz alacak davası niteliğinde 100,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı ile 100,00 TL geçici iş göremezlik tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; toplanmasını istediği kanıtları bildirerek, davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, davanın kabulüne, 155,58 TL geçici iş göremezlik, 18.456,11 TL sürekli iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 18.611,69 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalı … vekili dilekçesinde özetle; dava açılmadan önce 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 98’inci maddesi uyarınca müvekkili kuruma geçerli biçimde başvurulmaması nedeniyle davanın reddi gerektiğini; faiz başlangıcının hatalı belirlendiğini; tek bilirkişi tarafından düzenlenen raporun hükme esas alınamayacağını; maluliyet raporu arasındaki çelişkinin giderilmediği gibi hükme esas alınan raporun kaza tarihinde geçerli yönetmelik hükümlerine göre de hazırlanmadığını; müvekkili kurumun geçici iş göremezlik tazminatı yönünden sorumluluğunun bulunmadığını; sürücü belgesi olmayan ve güvenli sürüş kurallarına uymayan davacının kask, dizlik ve kolluk gibi koruma ekipmanlarını da bulundurmayan davacı lehine hükmedilen tazminattan müterafik kusur nedeniyle indirim yapılması gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı istemine ilişkindir. KTK’nin “Doğrudan Doğruya Talep ve Dava Hakkı” başlıklı 97’nci maddesinde “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması halinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Tazminat talebine konu kaza, KTK’nin 97’nci maddesinde değişiklik yapan 6704 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 26/4/2016 gününden sonra 18/4/2017 tarihinde meydana gelmiş; dosyaya eklenen belgelerin incelenmesinden, davalı …’nın, zararın giderilmesi amacıyla başvuruda bulunan davacı vekiline 16/6/2017 tarihli yazıyla eksik belgelerin gönderilmesi durumunda yeniden talebin yeniden değerlendireceği bildirilmiştir. Buna göre davacı KTK’nin 97’nci maddesinde öngörülen dava şartı niteliğindeki başvuru koşulunu yerine getirmiştir. Belgelerin eksik olduğunun ileri sürülmesinin sonuca etkisi bulunmamaktadır. Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının saptanması gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. Haksız fiil sonucu çalışma gücünde kayıp olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının tespiti açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Maluliyete ilişkin alınacak raporların 11/10/2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğüne, 11/10/2008 tarihi ile 1/9/2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine, 1/9/2013 tarihinden sonra Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine, 1/6/2015 tarihinden sonra da Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliğine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumunun ilgili İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı gibi kuruluşlarının çalışma gücü kaybı olduğu ileri sürülen kişide bulunan şikâyetler dikkate alınarak, kazanın meydana geldiği 18/4/2017 tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta ise hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu (ATK) 2’nci İhtisas Kurulu’nun 17/4/2019 gün ve 7725 sayılı raporu ile davacı …’ın 18/4/2017 günü geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanmasıyla oluşan tüm vücut engellilik oranının, kazanın meydana geldiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan ve uygulanması gereken Özürlülük Ölçütü, Sınıflaması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca düzenlenmesinin yerinde olduğu kabul edilmiştir. Hükme esas alınan kusura ilişkin bilirkişi raporunda idaresindeki motosikletle seyir halinde iken yolun gidiş istikametine göre karşı şeride geçerek, yol kenarında duraklayan davacı …’ın yönetimindeki motosiklete çarpan dava dışı …’ın, dikkatini yola vermediği, mahal şartlarını da gözeterek hızını önlem alabilecek düzeye düşürüp kontrollü biçimde seyrine özen göstermediğini, dikkatsiz ve tedbirsiz biçimde seyrini sürdürmesi nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybederek kontrolsüz biçimde şerit değiştirdiği gerekçesiyle %100 oranında kusurlu olduğu bildirilmiştir. Bilirkişinin raporunda dava dışı sürücü …’ın yönetimindeki motosiklet ile davacının yönetimindeki motosikletin konumları ve adları geçen sürücülerin davranışları irdelenerek, olayın meydana gelmesine neden olan kusur oranının yasal dayanaklarıyla birlikte, eylemler ile sonuç arasında nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde, dosya kapsamından anlaşılan oluşa, bilimsel ölçütlere, usul ve kanuna uygun olarak saptandığı kabul edilmiştir. Mağdurun, makul bir insandan beklenen davranışta bulunmayarak zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına birlikte kusur denilmektedir. (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler Genişletilmiş 11’inci bası, 2’nci cilt, sayfa 120) Zararın meydana gelmesinde veya artmasında zarar görenin de kusurunun bulunması halinde söz konusu olan birlikte (müterafik) kusur 6098 sayılı TBK’nin 52’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre zarara uğrayan, zarar doğuran eyleme razı olmuş veya kendisinin sebep olduğu hal ve şartlar zararın meydana gelmesine etki yapmış veya tazminat ödevlisinin durumunu diğer bir surette ağırlaştırmış ise, hâkim tazminat miktarını hafifletebilir. Birlikte kusur indiriminde her somut olayın özelliğine göre olayın meydana geliş tarzı ve zararın artmasında zarar görenin kusurlu davranışının sonuca etkisi değerlendirilerek uygun oranda bir indirim yapılmasını gerektirir ve zarar görenin birlikte kusurunun tespiti halinde 6098 sayılı TBK’nin 52’nci maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 150’nci maddesi uyarınca, koruma başlığı (kask) bulundurmaları ve kullanmaları zorunlu olan motosiklet sürücülerinin, dizlik ve kolluk bulundurmaları ve kullanmaları zorunlulukları bulunmamaktadır. Somut uyuşmazlıkta ise trafik kazası sonucu sağ ayak 3’üncü ve 4’üncü metatars parçalı kırıkları oluşan davacının yaralanması ile Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 150’nci maddesi uyarınca zorunlu ekipmanlardan olan koruma başlığı takmaması arasında nedensellik bağı bulunmadığı, diğer bir anlatımla koruma başlığı takmasının oluşan yaralanma bakımından sonuca etkisinin bulunmadığının anlaşılması karşısında, hükmolunan tazminattan birlikte kusur nedeniyle indirim yapılmaması yerindedir. 25/2/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 13/2/2011 gün ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 59’uncu maddesiyle değiştirilen 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 98’inci maddesinde “trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedellerinin kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağı” öngörülmüştür. Motorlu aracın işletilmesinden kaynaklanan kaza nedeniyle zarar görenlerin tedavisi için ödenen giderleri zorunlu olarak teminat altına alan zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketleri ile işleten ve sürücünün yasadan ve sözleşmeden doğan bu yükümlülükleri 6111 sayılı Kanun ile getirilen düzenleme ile sona erdirilmiş bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla 2918 sayılı KTK’nin 98’inci maddesinde belirtilen tedavi giderleri yönünden sorumluluk davalı Sosyal Güvenlik Kurumuna geçmiştir. Bununla birlikte hemen belirtmek gerekir ki, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu, 6111 sayılı Kanun ile değiştirilen KTK’nin 98’inci maddesi uyarınca, tüm tedavi giderlerinden değil, ancak söz konusu madde kapsamında kalan tedavi giderlerinden sorumludur. Belgeye dayanmayan tedavi giderleri, 6111 sayılı Kanun kapsamında değildir. Belgeli olmayan tedavi giderlerinden SGK sorumlu olmayıp, zorunlu mali sorumluluk sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketi ile araç işleteni ve sürücüsünün sorumluluğu devam etmektedir. Somut uyuşmazlık yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ışığında değerlendirildiğinde; davacının yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasına %100 kusuruyla neden olan dava dışı sürücü …’ın yönetimindeki motosikletin ZMSS poliçesi bulunmaması nedeniyle davalı …’na 6111 sayılı Kanunla değişik KTK’nin 98’inci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca belgesiz tedavi gideri niteliğindeki geçici iş göremezlik tazminatından sorumlu tutulmalarında isabetsizlik görülmemiştir. Olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla zarar gören, haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. O halde, haksız fiil faili veya işleten yönünden, maddi tazminata ilişkin faiz başlangıcının kaza tarihinden itibaren olması gerekir. Kazaya karışan ve ZMSS poliçesi bulunmayan … plakalı motosiklet yönünden ise; davalı … 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 99’uncu maddesinin 1’inci fıkrası ile olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının (KMAZMSSGŞ), tazminatın ve giderlerin ödenmesine ilişkin B.2’nci maddesi uyarınca, rizikonun ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüdün gerçekleştiği ve davalının temerrüt tarihinden itibaren faizden sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte …na başvurulmadan dava açılması veya icra takibi başlatılması halinde de bu tarihlerde temerrüt gerçekleşir. Alacağı doğuran sebebin esasen haksız eylemden kaynaklanmış olmasına göre, belirsiz alacak davasında bedel artırım dilekçesi ile istenilen tazminat için de, aynı tarihten itibaren temerrüt faizi uygulanması gerekir. Zira, davalı sigorta şirketi ile davacı arasındaki hukuki ilişki sözleşme ilişkisi değildir. Borcun nedeni haksız eylemdir. Yukarıda anılan hükümlere göre, davalı … bakımından temerrüt faizinin başlangıcını oluşturan ihbar yükümlülüğünde esas olan zarar miktarı değil, kazanın ihbar edilmesidir. Kazanın ihbar edilmesiyle, zararın miktarını belirlemek …’nın sorumluluğundadır. Bu itibarla, …’na başvuru yapılması veya dava açılmasıyla; kaza, davalı …’na ihbar edilmiş olacağından, anılan hükümlerde öngörülen koşullar yerine getirilmiş olacaktır. Dosya kapsamından, davacının trafik kazası nedeniyle uğradığı bedensel zararının giderilmesi amacıyla vekilinin, dava açmadan önce davalı …’na 6/6/2017 günü ulaştığı anlaşılan dilekçe ile başvuruda bulunduğu, buna göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 97’nci maddesi gözetilerek KTK’nin 99’uncu maddesinin 1’inci fıkrası ile KMAZMSSGŞ’nin B.2’nci maddesi uyarınca davalı …’nın 19/6/2017 günü itibarıyla temerrüde düştüğü kabul edilerek, buna göre uygulama yapılması gerekirken temerrüt tarihinin “15/6/2017” biçiminde kabul edilmesi yerinde olmamıştır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesinin kararının, HMK’nin 353/1-b/2’nci maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre: 1-Davacının, maddi tazminat davasının kabulüne, 155,58 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 18.456,11 TL kalıcı iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 18.611,69 TL maddi tazminatın, temerrüt tarihi olan 19/6/2017 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte, davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 1.271,36 TL nispi karar ve ilam harcından peşin alınan karar ve ilam harcı 31,40 TL, tamamlama harcı olarak alınan 64,00 TL olmak üzere toplam 95,40 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 1.175,96‬ TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsil edilerek, Hazineye gelir kaydına, 3-İlk derece mahkemesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13’üncü maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca kabulüne karar verilen maddi tazminat miktarına göre belirlenen 3.400,00 TL maktu vekâlet ücretinin davalı …’ndan tahsil edilerek, vekille temsil edilen davacıya verilmesine, 4-İstinaf nedeni olarak ileri sürülmediğinden ilk derece mahkemesinin yargılama giderine ilişkin hüküm fıkrası yinelenerek; davacı tarafından sarf edilen 31,40 TL peşin harç, 36,00 TL ilk masraf, 64,00 TL ıslah harcı, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 240,71 TL posta masrafı olmak üzere toplam 2.172,11 TL yargılama giderinin, davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5 Harcanmayan gider avansının HMK’nin 333/1’inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, B-İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davalı … tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, talep halinde ilk derece mahkemesi tarafından geri verilmesine, 2-İstinaf aşamasında davalı tarafından sarf edilen posta ve tebligat gideri 50,50 TL, istinaf başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 199,10 TL yargılama giderinin, davacıdan tahsil edilerek, davalı …na verilmesine, 3-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 7/6/2022