Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/1823 E. 2022/994 K. 27.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2020/1823
KARAR NO: 2022/994
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 17/12/2019
NUMARASI: 2018/590 (E) – 2019/1231 (K)
DAVANIN KONUSU: Maddi ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 27/5/2022
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince; konusuz kalan maddi tazminat talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına; manevi tazminat davasının kabulü ile 20.000,00 TL manevi tazminatın kazanın meydana geldiği 22/3/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve … Genel Müdürlüğü’nden müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalı … Genel Müdürlüğü vekili dilekçesinde özetle; müvekkili idarenin olayda kusurunun bulunmadığını, manevi tazminata hükmedilebilmesi için kişinin fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalması sonucunu doğuran olayların meydana gelmesi gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: Davalı sürücü …’un yönetimindeki davalı … Genel Müdürlüğü’ne ait … plakalı kamyon ile seyir halinde iken karşı yönden gelen dava dışı sürücü …’ın yönetimindeki minibüs ile çarpışması sonucu minibüste yolcu olarak bulunan davacı …’ın yaralandığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Hükme esas alınan kusura ilişkin Adli Tıp Kurumu (ATK) Trafik İhtisas Dairesinin 15/4/2019 tarihli raporunda; idaresindeki kamyon ile seyir halinde iken, hızını hava, yol ve mahal şartlarına göre ayarlayıp olay mahalli viraja geldiğinde, virajı kontrollü biçimde dönmesi için hızını virajın geometrik yapısına göre ayarlaması; olay mahallinde sollama yasağı bulunduğu için önündeki araçları sollamaması gerekirken bu hususlara riayet etmeyen, mevcut hızı ile viraja girdiğinde sevk ve idare hatası sebebi ile şerit ihlali yaparak karşı yönden gelen araçların şeridine girip karşı yönden gelen minibüs ile çarpışarak olaya neden olduğu anlaşılan davalı sürücü …’un asli ve %100 oranında tam kusurlu olduğu; dava dışı sürücü …’ın ise hatalı tutum ve davranışı bulunmadığından kusurunun bulunmadığı bildirilmiş; davacının yaralanmasına ilişkin ATK 2’nci İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporda ise davacının 27/3/2018 günü geçirmiş olduğu trafik kazasına bağlı yaralanmasının Özürlülük Ölçütü, Sınıflaması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri uyarınca tüm vücut engellilik oranının %10 olduğu, iyileşme süresinin bir buçuk aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 85’inci maddesinin 1’inci fıkrası ile 5’inci fıkrası uyarınca; işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur. Mahkemenin hükmüne esas aldığı ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunda, davalı …’un yönetimindeki araç ile dava dışı sürücü …’ın yönetimindeki minibüsün kaza sırasındaki konumları ve adları geçen sürücülerin davranışları irdelenerek, davalı sürücünün olayın meydana gelmesine neden olan kusur oranının yasal dayanaklarıyla birlikte, eylemler ile sonuç arasındaki nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde; dosya kapsamından anlaşılan oluşa, bilimsel ölçütlere, usul ve kanuna uygun olarak saptandığının anlaşılması karşısında, anılan raporun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 1’inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde belirtildiği gibi hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalı sürücünün dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşılan kusur oranına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … Genel Müdürlüğü vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 1.366,2‬0 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 341,55 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 1.024,65‬ TL istinaf karar ve ilam harcının davalı … Genel Müdürlüğü’nden tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı … Genel Müdürlüğü’nün istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 27/5/2022