Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2020/1503 E. 2022/984 K. 24.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2020/1503
KARAR NO: 2022/984
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 04/02/2020
NUMARASI: 2015/257 (E) – 2020/123 (K)
Birleştirilen Bakırköy 7’nci Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1024 (E) sayılı dava dosyasında:
DAVANIN KONUSU: Maddi ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 24/05/2022
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı, cenaze gideri tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince; asıl dava dosyasında davanın kısmen kabulüne, davacı … için 69.366,60 TL, davacı … için 61.147,22 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 249,00 TL cenaze ve defin giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine; birleşen Bakırköy 7’nci Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1024 (E) sayılı davasında davacı … için 40.000,00 TL, davacı … için 40.000,00 TL, davacı … için de 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … Limited Şirketi ile …’den alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalı … Limited Şirketi vekili dilekçesinde özetle; davalı sürücü …’e trafik kurallarına uyması konusunda gerekli tüm uyarıları yapan ve bu konuda tüm yükümlülüklerini özenle yerine getiren müvekkili şirkete kusur yüklenmesi olanağının bulunmadığını, ayrıca 17 yaşında olan ölenin trafikte araç kullanmaması gereken bir yaşta olduğundan yeniden bilirkişi raporu alınması gerektiğini; müteveffanın anne ve babasına pek aşırı destek payının ayrıldığını, davacı anne ve babanın başka çocukları bulunup bulunmadığı konusunun bilirkişi raporunda irdelenmediğini, bilirkişi raporunun hatalı olduğu; miktar yönünden pek aşırı manevi tazminata hükmolunduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi uyarınca ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı biçimde yapılan inceleme sonunda: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 85’inci maddesinin 1’inci ve 4’üncü fıkraları uyarınca, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduğundan, davalı sürücü …’in yönetimindeki … plakalı kamyonetin maliki olması nedeniyle KTK’nin 3’üncü maddesi uyarınca işleten sıfatını taşıyan davalı … Limited Şirketi’nin, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi zarardan davalı sürücü …’in kusuru oranında sorumlu tutulmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Olay nedeniyle Bakırköy 30’uncu Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/217 (E) sayılı davada Adli Tıp Kurumu İstanbul Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda, kavşaktan geçiş yapmadan önce yolu kontrol etmesi, sağ taraftan gelen araçlara ilk geçiş hakkını vermesi gerekirken, yolu yeterince kontrol etmeyip sağından gelen motosiklete ilk geçiş hakkını vermeden girdiği kavşakta sevk ve idaresindeki kamyonetin motosikletle çarpışmasına neden olan davalı sürücü …’in asli; yola gereken dikkati vermeyen, kavşakta sol tarafından gelen kamyonetle çarpışmadan önce etkili fren ve direksiyon tedbiri almayan, kask takması gerekirken etkili tedbiri almayıp sevk ve idaresindeki motosikletin kamyonetle çarpışmasına neden olan ölen …’nın ise tali kusurlu olduğu belirtilmiş, aynı dosyada düzenlenen bilirkişi raporunda da benzer gerekçelerle aynı sonuca ulaşılmış; hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise davalı sürücü …’in %75 oranında asli, davacıların desteği sürücü …’nın ise %25 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Yargıtay 4’üncü ve 17’nci Hukuk Dairelerinin süreklilik kazanan kararlarında açıklanan pay esasında; desteğin ileride evleneceği ve en az iki çocuk sahibi olacağı kabul edilerek, desteğin evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi gereksinimleri, kalan yarısını da anne ve babası için ayıracağı varsayılarak, bu dönemde desteğe iki, anne ve babaya birer pay verilmek suretiyle evlenmeden önceki dönem içinde desteğin tüm gelirinin %25’i oranında anneye, %25’i oranında babaya pay ayrılması, desteğin ileride evlenmesiyle birlikte desteğe iki, eşe iki, anne ve babaya birer pay verilerek, desteğin tüm gelirinin %16’sı oranında anneye, %16’sı oranında babaya pay ayrılması, desteğin bir çocuğunun olması durumunda desteğe iki pay, eşe iki pay, çocuğa bir pay, anne ve babaya birer pay ayrılmak suretiyle, desteğin tüm gelirinin %14’ü oranında anneye, %14’ü oranında babaya pay ayrılması; daha sonra ikinci çocuğun doğacağı varsayılarak bu kez desteğe iki, eşe iki, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek, desteğin tüm gelirinin %12,5’i oranında anneye, %12,5’i oranında babaya pay ayrılması, yaşam tablosuna göre anne ve babadan yaşam tablosuna göre hangisi destekten çıkacaksa, kalan kişiye diğerinin payı eklenerek destek tazminatlarının varsayımsal hesabının yapılması gerekmektedir.Bu hesap biçimine göre çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile anne ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Hükme esas alınan aktüerya uzmanı bilirkişinin raporunda da yukarıda açıklanan ilkelere uygun biçimde desteğin evleneceği varsayılan güne kadar annesi davacıya 1/4, babası davacıya 1/4, evlenmesinden sonra çocuğu oluncaya kadar annesi davacıya 1/6, babası davacıya 1/6, desteğin 1’inci çocuğu doğduktan sonra davacı anneye 1/7, davacı babaya 1/7, desteğin 2’nci çocuğu doğduktan sonra davacı anneye 1/8, davacı babaya 1/8 oranında pay ayrılarak hesap yapıldığı; ilk derece mahkemesince ölen destek …’nın, nüfus kaydı içeriğine göre tek kardeşi olduğu anlaşılan …’nın açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davasının reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemenin hükmüne esas aldığı bilirkişinin kusura ilişkin raporunda davalı sürücünün yönetimindeki kamyonet ile ölen desteğin yönetimindeki motosikletin kaza sırasındaki konumları ve sürücülerinin davranışları irdelenerek, davalı sürücü ve ölen desteğin kazanın meydana gelmesine neden olan kusurlarının oranlarının yasal dayanaklarıyla birlikte; eylemler ile sonuç arasında nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde; dosya kapsamından anlaşılan oluşa, bilimsel ölçütlere, usul ve kanuna uygun olarak saptanması; aktüerya uzmanı bilirkişi raporunda, davacıların desteği ölen …’nın yaşı, destek süresi, olası kazanç durumu ile desteğin muhtemel süresi ve destek gelirinin paylaştırılması suretiyle, davacıların destekten yoksun kalmalarından kaynaklanan zararın Kanuna ve Yargıtay’ın süreklilik gösterilen kararlarına uygun biçimde belirlendiğinin anlaşılması karşısında, HMK’nin 279’uncu maddesine uygun düzenlenen ve dosya kapsamına uygun somut olgu ve ölçütlere dayanan, yeterli gerekçeyi de taşıyan İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Öğretim Üyesi bilirkişinin kusura ilişkin raporu ile aktüerya uzmanı bilirkişinin raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 2’nci fıkrasına göre hâkim, ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görenin veya ölenin yakınlarına uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/6/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/6/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesi uyarınca hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacılar ile davalılar … Limited Şirketi ve …’in dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, bilirkişi raporundan anlaşılan kusur oranlarına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacılar …, … ve … lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığından, davalılar … ve … vekilinin dilekçesinde bildirdiği manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … Ticaret Limited Şirketi vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 16.429,49 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan toplam 4.113,00 TL istinaf karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 12.316,49‬ TL istinaf karar ve ilam harcının davalı … Limited Şirketi’nden tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı … Ticaret Limited Şirketi’nin istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf kanun yolu incelemesi için yatırılan gider avansından artan tutarın, HMK’nin 333’üncü maddesinin, 1’inci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden yatıran tarafa geri verilmesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda her bir davacı lehine hükmolunan tazminatların miktarına göre HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 24/5/2022