Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/954 E. 2020/4017 K. 13.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/954
KARAR NO: 2020/4017
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/11/2017
NUMARASI: 2014/247 Esas- 2017/1043 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 13/10/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 01/12/2013 günü idaresindeki … plaka sayılı motosiklet ile … köyü, … mevkiinde seyir halinde bulunan müvekkillerinin murisi …’in, karşı yönden gelen davalı …’ın yönetimindeki … plakalı kamyonun aniden şeridine dönüş yapması nedeniyle direksiyonu kırarak adı geçen davalının idaresindeki kamyonun arkasından gelen … plakalı araca çarparak vefat ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla davacı … için 15.000,00 TL, davacı … için 15.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılar …, … ve … Sigorta AŞ’den müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı … için 80.000,00 TL, davacı … için 70.000,00 TL, davacı … için 25.000,00 TL, davacı … için 25.000,00 TL, manevi tazminatın davalılar … ve …’tan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; poliçe limiti üzerindeki zararlardan müvekkili şirketin sorumluluğu bulunmadığını, sigortalı araç sürücüsüne yüklenecek kusurun ve meydana gelen zararın davacı tarafından ispatlanması gerektiğini, davaya kabul anlamına gelmemekle birlikte, ölenin, ölmeden önce sürekli ve düzenli desteğinin maddi olgularla ispat edilmesi gerektiğini, davacıların hak sahibi olup olmadıklarının tespitini talep ettiklerini belirterek davanın reddine istemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İstanbul Anadolu 5.Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/22 Esas sayılı dosyasında verilen kararın bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, vefat eden …’in hiçbir kusuru bulunmadığı iddiasını kabul etmediklerini, talep edilen manevi tazminat miktarlarının pek aşırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde yer alan beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, motosiklet sürücüsüne ait kusurlu ve ihmali davranışların, gerek … plakalı araç sürücüsünün, gerekse müvekkili …’ın sorumluluğunu ortadan kaldıracağını, müvekkili ile … plakalı araç sürücüsünün herhangi bir kusuru bulunmadığından maddi ve manevi tazminat talebinin reddi gerektiğini, talep edilen manevi tazminat miktarının çok yüksek olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… Maddi tazminat talebi yönünden yapılan yargılama neticesinde; talebin ıslah dilekçesi ile birlikte değerlendirildinde sigorta poliçe limiti ile bağlı kalınarak davanın kabulü ile Baba … için 20.649,59 TL,Anne … için 20.649,59 TL olmak üzere toplam 41.299,18 TL nin davalı … açısından harca esas miktarın dava tarihinden kalan kısım için ıslah tarihinden, diğer davalılar için kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte dayanışmalı olarak tahsili ile davacılara ödenmesine, Manevi tazminat yönünden yapılan değerlendirilmede kazanın oluşu, tarafların kusur oranı, dosyaya yansıyan ekonomik sosyal durum araştırması ile hakkaniyet ilkesi ile birlikte talep değerlendirildiğinde baba … için 15.000,00 TL, anne … için 15.000,00 TL, kardeş … için 5.000,00 TL, kardeş … için 5.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …’tan dayanışmalı olarak kaza tarihinden itibaren yasal faizi alınarak davacılara verilmesine, Fazlaya ilişkin talebin reddine, …” karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle, müvekkilinin %75, davacıların murisinin ise %25 kusurlu olduğuna dair bilirkişi raporu benimsenerek davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, eksik incelemeye, objektif olmayan ve hatalı değerlendirmelere dayalı usul yönünden alınan rapor ile belirlenen kusur oranlarına göre alınan tazminat hesap raporunun da hatalı değerlendirmeler ve hesaplamalar içerdiğini, lise 1’inci sınıf öğrencisi olduğu tesbit edilen davacıların murisinin anne ve babasına destek olamayacağı halde, bu dönemler için tazminat hesaplanmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müterafik kusurun değerlendirilmediğini ve hesaplanan tazminattan da herhangi bir indirime gidilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece hükmolunan manevi tazminat miktarının pek aşırı olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesinin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkili şirkete ait araç sürücüsü davalı …’ın %75 oranında kusurlu olduğu yönündeki bilirkişi raporunun olayın oluş biçimiyle bağdaşmadığı gibi gerçeği de yansıtmadığını, 15.9.2015 tarihli bilirkişi raporunda yer alan beyan ve değerlendirmelerden motosiklet sürücüsünün kamyon sürücüsüne göre daha ağır kusurlu olduğu yada olması gerektiği sonucu kendiliğinden çıktığı ve çıkması gerektiği halde, motosiklet sürücüsüne sadece %25 son derece küçük bir kusur oranı öngörülmüş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu kadar hayatın olağan akışı ve mantık kurallarına da aykırılık taşıdığını, 5.9.2016 tarihli bilirkişi raporunda davacı anne ve baba için hesaplanmış olan desteğin bilinen dönem kazancı tutarının maddi tazminat talebine ilave edilmemesi gerekirken yerel mahkeme tarafından kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ölüm olayının gerçekleşmesinin murisin kask takmaması ve aşırı süratli biçimde seyretmesi gibi etkenlere bağlı olmadığını, müvekkilinin kazanın oluşumunda hiç bir katılımı bulunmadığından davacılar tarafından ileri sürülen manevi tazminat talep ve iddialarının davalı müvekkili yönünden haklı sebebi ve dayanağı bulunmadığını, bilirkişi raporuna yönelik beyan ve itirazlarının dikkate alınmadığını, kazanın oluş şekli ve kusur oranının tespiti açısından gerekli olmasına karşın keşif yapılması ve tanıkların dinlenmesi talebinin dikkate alınmaması suretiyle savunma hakkı kısıtlanarak kusur oranının yanlış değerlendirilmesine ve hak kaybına neden olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesinin bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 355’inci maddesi uyarınca istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı olarak yapılan incelemede: Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Hükme esas esas alınan ATK İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin 12.2.2016 tarihli raporu ile bu rapor ile örtüşen 15.9.2015 tarihli bilirkişi raporunda, davalı sürücü …’ın yönetimindeki kamyon ile davacıların desteği ölen …’in yönetimindeki motosikletin kaza sırasındaki konumları ve eylemleri irdelenerek, destek …’in ölümüyle sonuçlanan olayın meydana gelmesindeki kusur oranının, eylemler ile sonuç arasındaki nedensellik bağıyla birlikte, bilimsel ölçütlere ve yasal dayanaklara göre dosya kapsamından anlaşılan oluşa, usul ve kanuna uygun biçimde saptandığı anlaşılmış, hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda da, davacıların müteveffa desteğinin ölümü nedeniyle uğradıkları zararın miktarı, davalı araç sürücüsü …’ın %75 oranında sorumlu olduğu kusur durumuna göre hesaplamıştır. Bu itibarla davalı sürücü … vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde ileri sürdüğü adı geçen müvekkilinin kusursuz olduğuna, bilirkişi raporlarının tarafsız ve yerinde olmadığı gibi oluşa uygun düşmediğine ilişkin, davalı işleten … vekilinin de dilekçesinde beyan ettiği kusur durumuna ilişkin raporlara yönelen istinaf nedeni yerinde değildir. Kusursuz sorumluluk hallerini düzenleyen bir hüküm niteliği taşımayan, sadece sorumluluk koşulları gerçekleşen hallerde bedensel bütünlüğü zarara uğramış olana veya ölen bir kimsenin ailesine manevi tazminat verilmesini düzenleyen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 56’ncı maddesi ile motorlu aracın işleteninin doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna ilişkin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85/1’inci maddesi karşısında, davalı işleten …’ın hükmolunan manevi tazminattan sorumlu tutulmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 2’nci fıkrasına göre ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/06/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacılar ile davalı …’ın dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, davalı sürücü …’ın kusurunun ağırlığına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacılar lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığından, davalı … vekili ile davalı … vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde ileri sürdükleri manevi tazminat hükmüne yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Dosyaya getirtilen İstanbul Anadolu 5’inci Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/22 (E) sayılı dosyasında bulunan, kazada ölen destek …’in yaralanmasına ilişkin düzenlenen 1.12.2013 tarihli raporda çok sayıda yaralanma bulgusunun tarif edilmesi, böylece ölümün adı geçen desteğin kask takmamasından ileri geldiği, diğer bir anlatımla kask takmama davranışı ile ölüm olayı arasında nedensellik bağının kanıtlamadığının anlaşılması karşısında, davalılar … ve … vekillerinin dilekçelerinde ileri sürdükleri hükmolunan maddi tazminattan müterafik kusur nedeniyle indirim yapılması gerektiğine ilişkin istinaf nedeni isabetli kabul edilmemiştir. Davalılar … ve … vekillerinin aktüer bilirkişi raporuna yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesine gelince: Öğretide destek, “bir kimseye fiilen sürekli ve düzenli bir şekilde bakan ve olayların olağan akışına göre ona bu tarzda ilerine bakması kuvvetle tahmin edilen (büyük olasılık olan) kimse o kişinin desteğidir. Destekle ölenin baktığı kişinin, aynı ailenin bireyleri, kan hısmı veya birinin diğerinin mirasçısı olması şart değildir.” biçiminde tanımlanmakta, desteğin yardımı da “… Desteğin geçimini sağlama veya geçimine katkıda bulunma yardımı, para verme tarzında olabileceği gibi bir kimseye hizmet görme tarzında da olabilir. Keza bunların dışında bir fayda sağlama da destek olma durumu yaratabilir…” olarak açıklanmaktadır. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Genişletilmiş 11.bası, 2.cilt, sayfa 120) Destekten yoksunlukta yoksun kalınan, ölen kişinin mal varlığı değil, bedensel ve düşünsel destekliğidir. Yargıtay 17’inci Hukuk Dairesinin 2.4.209 gün ve 2016/9181(E)- 2019/3995 (K) sayılı kararında açıkladığı gibi; bir insanın ölümü hukukî anlamda bir zarar olmamakla beraber, bu yüzden yine de bazı zararlar meydana gelmiş olabilir. İşte 6098 sayılı TBK’nin 53/3’üncü maddesinin öngörmüş olduğu hal, ölüm sonucu vukua gelen bir kısım zararların tazminini hükme bağlamaktadır. Bu hükme göre, ölenin yardımından faydalananlar, bu yüzden yoksun kaldıkları faydayı, tazminat olarak sorumludan isteyebilirler. Buna “destekten yoksun kalma tazminatı” denir. Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse 6098 sayılı TBK’nin 53/3’üncü maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir. Destekten yoksun kalma zararının hesabında, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu yardımın miktarı belirlenmelidir. Ölenin parasal veya bedensel destekliğinin derecesi ile bundan yoksun kalanların tazminat isteklerinin ölçüsü ya da hesaplama yöntemi konusunda öğretide görüş birliği yoktur. Gerçek yardım miktarının yeterli delillerle ispat edilemediği durumlarda hâkim, takdir hakkını kullanarak yardım miktarını belirleyebilecektir. Bu belirlemede destek ile destek olunan kimse arasındaki yakınlığın derecesi, aralarındaki manevi bağ, davacıların yaşları, dahil oldukları sosyal ve ekonomik çevre, yaşam standartları, cinsiyetleri gibi bakım ilişkisine ve miktarına etkili olabilecek unsurlar da göz önünde bulundurulacaktır. Nitekim ülkemizin toplum yapısı ve yaşam gerçekleri yönünden konu ele alındığında; kız veya erkek ayrı olmaksızın çocukların çok küçük yaşlarda başlayıp bedensel güçleriyle “yardım ve hizmet ederek” ailelerine destek sağladıkları bilinmektedir. Somut uyuşmazlık, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; destek …’in ölümü nedeniyle davacıların uğradıkların zararın belirlenmesine ilişkin aktüer bilirkişi raporunda isabetsizlik bulunmadığından, davalılar … ve … vekillerinin, dilekçelerinde ileri sürdükleri aktüer bilirkişi raporuna yönelik istinaf nedenleri benmisenmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … vekili ile davalı … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurularının HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 5.553,54TL karar ve ilam harcından, davalılar … ve …’tan peşin alınan alınan toplam 1.424,29 TL karar ve ilam harcı mahsup edilerek, bakiye 4.129,25 TL karar ve ilam harcının, davalılar … ve …tan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, Hazineye verilmesine, 3-Davalılar … ve …’ın istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettikleri yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekâlet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi. 13.10.2020