Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/517 E. 2020/190 K. 04.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/517
KARAR NO: 2020/190
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/11/2017
NUMARASI: 2017/6181 D.İŞ- 2017/6181 Karar
(İtiraz Hakem Heyeti 23/10/2017 tarih 2017/İHK-4185 )
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Maluliyet Tazminatı
KARAR TARİHİ: 04/02/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili başvuru dilekçesinde özetle; 11/10/2012 tarihinde meydana gelen tek taraflı yaralamalı trafik kazasında, … motosiklet üzerindeki …’nin yolcu konumunda bulunduğunu ve kalıcı maluliyetinin oluştuğunu, davalı sigorta şirketinin kazaya karışan motosikletin ZMM sigorta şirketi olduğunu beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere şimdilik 1000 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bilirkişi raporunun sunulmasından sonra talebini 86.802,55 TL üzerinden ıslah etmiştir. Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde; kaza tarihi üzerinden 2 yıllık zaman geçmiş olduğu için kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini davacı bakımından zamanaşımının gerçekleştiğini, davacının talep sonuçlarının açık olmadığını, kazanın oluşmasında davacının başlı başına kusurlu olduğunu, davacının tazminat gerektiren maluliyeti bulunmadığını, hatır taşıması ve müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini savunmuştur. Uyuşmazlık Hakem Heyeti karar ve gerekçesinde; talebin kabulüne 86.802 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar vermiştir. Davalı tarafça İtiraz Hakem Heyetine itirazda bulunulmuş, itirazının reddine karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kazanın oluşumunda asli ve tam kusurlu olan davacıya tazminat verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkeme aksi kanaatte ise kusura ilişkinin rapor aldırılması gerektiğini, davacıya kusur izafe edilemiyorsa davacının babasına kusurundan dolayı kusur indirimi yapılması gerektiğini, davaya ilişkin taleplerin zamanaşımına uğradığını, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini ve kazanın üzerinden 2 yıl geçtiğini dava dilekçesinde tazminat taleplerinin ayrı ayrı belirtilmemesi sebebiyle davanın usulden reddi gerektiğini, bilirkişi raporuna karşı itirazların değerlendirilmeden karar verildiğini, hatır taşıması indirimi yapılması gerekirken yapılmadığını, davacının kanunen zorunlu olan kask, koruma elbisesi gibi kıyafetleri giymediğini, bu nedenle de %50 oranında müterafik kusur olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını etmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: 11/10/2012 tarihli trafik kazasında sürücü …’nin sevk ve idaresinde bulunan, … plakalı motosiklet üzerinde yolcu konumunda olan davacının kaza sebebi ile maluliyetinin oluştuğu, kalıcı maluliyeti sebebi ile aracın ZMMS poliçesini düzenleyen sigorta şirketine dava açmış olduğu, yapılan yargılama sonunda hakem heyetince kabul kararı verildiği görülmüştür. Karara karşı davalı sigorta şirketinin kusur yönünden istinaf itirazlarının incelenmesinde; Kazada yolcu konumunda bulunan davacının kazanın meydana gelmesinde hiçbir kusuru bulunmamaktadır. Üçüncü şahıs konumunda olan sürücü, davacı çocuğun babası dahi olsa sürücünün kusurunun davacıya yansıtılması yasal olarak mümkün değildir. Dolayısıyla davalılar vekilinin kusura ilişkin istinaf iddia ve itirazının reddi gerekmiştir. 2918 sayılı KTK’nın 109/1 maddesinde; Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde kaza gününden başlayarak on yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını benimsemiştir. 2918 sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu dahi aranmamaktadır. (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325, HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015/1495 K. sayılı, HGK’nın 16.9.2015 gün, 2014/17-116 E. 2015/1771 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.Buna göre 11/10/2012 kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e. maddelerinde öngörülen 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında, dava (Tahkime başvuru) tarihinde (18/04/2017) zamanaşımı süresinin dolmadığı, bu durumda davalı vekilinin zamanaşımına ilişkin istinaf itirazının yerinde olmadığı değerlendirilerek reddine karar vermek gerekmiştir. Dosya kapsamındaki delillere ve kazanın oluş biçimine, davacının yaralanmasının başından değil, bacak bölgesinden olmasına, kaldı ki davacının kask takmadığı şeklindeki iddianın davalı tarafça ispat edilememiş olmasına göre müterafik kusura ilişkin istinaf itirazının reddine; Motosiklet sürücüsünün davacı yolcunun babası olmasına, taşımanın ahlaki bir görevin ifası kapsamında yapılmasına göre hatır taşımasından söz edilemeyeceğinden bu yöndeki istinaf itirazının da reddine dair aşağıdaki karara varılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-6728 sayılı Yasa’nın 36.maddesi ile değişik 492 sayılı Harçlar Kanunu’na bağlı 1 sayılı Tarifenin A) Mahkeme Harçları başlıklı bölümünün III- Karar ve ilam harcı başlıklı alt bölümünün birinci fıkrasının (a) bendi gereğince harç alınmasına yer olmadığına, 3-Peşin alınan karar harcının İlk Derece Mahkemesince istinaf talep edene iadesine, 4-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf talep eden üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 6-İstinaf talebi için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.04/02/2020