Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/5086 E. 2022/682 K. 12.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/5086
KARAR NO: 2022/682
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/04/2019
NUMARASI: 2016/122 Esas – 2019/359 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/04/2022
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava ve uyuşmazlık; TBK’nın 54. maddesi kapsamında, yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “İddia, itiraz, celp edilen kayıt ve belgeler, temin edilen ve hükme esas alınan raporlar incelenip değerlendirilmiş olup; davanın sürekli ve geçici iş göremezlik nedeniyle açılan tazminat davası olması nedeniyle, maluliyete ilişkin iddianın sahibi davacının, aynı zamanda davasını ispat ile yükümlü bulunması, maluliyeti ispat açısından ise incelemenin HMK 266.madde gereğince özel veya teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle incelemenin Adli Tıp Kurumu tarafından yapılması gerekmektedir, davacı vekilinin talebi de bu doğrultudadır. Davacı vekiline gerekli başvurularını yapması aksi halde maluliyete ilişkin rapor alınması yönünden talebinden vazgeçmiş sayılacağı yönünde usulüne uygun olarak ihtar edilmiş, ancak, bu husus yerine getirilmediğinden, davacının artık maluliyet raporuna ilişkin talepte bulunması olanaklı değildir. Davacı maluliyetinin varlığını ispatlar nitelikte bir belge sunamadığı gibi, trafik kazası ile iddia ettiği bedensel zararı arasındaki illiyet bağını ispat etmiş değildir. Tüm dosya kapsamında, davacının dava dilekçesinde, başkaca bir talebi de olmadığı anlaşıldığından davacının ispatlanamayan davasının reddi ” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkeme kararında davanın ispatlanamamasına gerekçe olarak; Adli Tıp Kurumu tarafından içeriği Mahkemece ara kararda yazılarak, tam açıklanmayan hususların yerine getirilmemesi olarak gösterildiğini, oysa ki, dava dilekçesi ekinde Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan % 41 oranındaki maluliyet raporunun bulunduğunu, davanın bu raporla ispatlandığını; Mahkemenin 13/03/2017 tarihli ara kararında, Adli Tıp Kurumu raporunda işaret edilen eksikliklerin giderilmesi için taraflarına süre verildiğini ancak, bu eksikliklerin ne olduğunun usulünce açıklanmadığını ve bir belirsizlik durumu oluşturulduğunu, müvekkiline ait tüm tedavi belgelerinin 26/02/2016 tarihinde, hastaneden gelen yazı cevaplarıyla dosyaya girdiğini, Adli Tıp Kurumuna eksik evrak ile dosya gönderilmesinin sorumluluğunun müvekkiline yükletilemeyeceğini, müvekkilinin şu an %70 oranında malul ve yasal tazminat hakkını alamama durumuyla karşı karşıya olduğunu, bu nedenle kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: HMK’nın “Sürelerin belirlenmesi” başlıklı 90. maddesinde, “Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 94. maddesinde ise, “Kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Yukarıdaki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Bu nedenle, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Ayrıca hakim tarafından kesin süre verilirken, kesin süreye konu işlemin tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, yapılması gereken iş veya işlemlerin ayrıntılı bir şekilde açıklanması ve yapılması gereken işlemin verilen kesin sürede yapılmaması halinde, kesin sürenin sonuçlarının tarafa açıklanması, ihtar edilmesi veya buna ilişkin meşruhatlı davetiyenin tebliğ edilmesi zorunludur. Somut uyuşmazlıkta, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13/03/2017 tarihli yazısında belirtilen işlemlerin yapılması için, 07/11/2018 tarihli 5. celsenin 1 numaralı ara kararıyla, “Davacı vekiline 13.03.2017 ATK ön raporundaki eksiklikleri gidermesi için tebliğ aldığı tarihten itibaren 1 aylık kesin süre verilmesine, aksi takdirde maluliyet raporu alınması yönündeki talebinden vazgeçmiş sayılacağının ve mevcut haliyle dava dosyasının karara çıkarılabileceğinin ihtarı ile, mazeretin kabulüne yeni duruşma günü ile birlikte kendisine tebliğine,” şeklinde işlem yapılarak, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ile ilkelere aykırı davranılmıştır. Ayrıca Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 05/05/2014 tarih ve 2014/10322 Esas-2014/13129 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, vekilin, müvekkilini hastaneye sevkini sağlama yükümlülüğü bulunmamasına rağmen, vekile bu yükümlülüğün yükletilmesi de doğru olmamıştır. Bu nedenle, davacı vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerinde görülmüştür. O halde, dosyada, Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13/03/2017 tarihli yazısında belirtilen eksikliklerin bulunması halinde; Mahkemece, yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve ilkelere uygun olarak Adli Tıp Kurumunun yazısında belirtilen işlemlerin yapılması için meşruhatlı davetiyenin, davacı asile tebliğ edilmesi gerekmektedir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde aşağıdaki şekilde karar oluşturulmuştur.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.12/04/2022