Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/4214 E. 2022/187 K. 01.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/4214
KARAR NO: 2022/187
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/03/2019
NUMARASI: 2017/951 (E) 2019/275 (K)
DAVANIN KONUSU: Maddi tazminat
KARAR TARİHİ: 01/02/2022
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince; davanın kabulüne, 150.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile davacı …’a verilmesine karar verilmiştir.Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili dilekçesinde özetle; olay tarihinde yürürlükte bulunan Türk Ticaret Kanununun 1268’inci maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 109’uncu maddesi ve Sigorta Genel Şartlarının C.8’inci maddesi uyarınca davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, sürücünün kendi kusuruyla ölümünün teminat dışında bulunduğundan müvekkili kurumun sorumluluğunun söz konusu olmadığını, meydana gelen kazada ölen sürücünün yeterli sürücü belgesine sahip olup olmadığı saptanarak sürücü belgesinin bulunmaması durumunda müterafik kusur nedeniyle hesaplanan tazminat tutarında indirim yapılması gerektiğini, hesaplama yapılırken müteveffanın geride kalan destekleri olup olmadığının araştırılmadığını belirterek ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Somut olayda kaza 17/10/2009 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda davacının desteği ölmüştür. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK) 85’inci maddesinin 1’inci fıkrası kapsamında öngörülen suçu oluşturan fiil niteliğindedir ve sürücü/davacının desteğinin ölmesi ve murisin kusurlu olması sonuca etkili değildir. Kanun koyucunun amacı KTK uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde dava açılmasını sağlamaktır. Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nin 85’inci maddesinin 1’inci fıkrasında öngörülen ceza süresinin üst sınırına göre aynı Kanunun 66/1-d maddesi uyarınca dava zamanaşımı 15 yıl olup, eldeki davanın dava zamanaşımı içinde 30/10/2017 günü açıldığı anlaşıldığından bu konuya yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Aynı zamanda davacının eşi olan sürücüsü ölen destek …’ın yönetimindeki Karayolları Motorlu Araçlar Trafik Sigortası bulunmayan … plakalı traktör ile 17/10/2009 günü seyir halinde iken, bağlı römorkun bağlantı halkasının kırılmasının ardından gelişen tek taraflı kaza sonucu öldüğü konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.Somut olayda, tartışılması gereken hukuki sorun, davacının eşinin 17/10/2009 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle davacı lehine destekten yoksun kalma tazminatı hükmedilip hükmedilemeyeceğine ilişkindir. KTK’nin 91/1’inci maddesinde, “İşletenlerin, bu Kanunun 85’inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”. Aynı Kanunun 85/1’inci maddesinde; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı belirtilmiş, anılan Kanununun 85’inci maddesinin son fıkrasında maddesinde ise,“ işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükmüne yer verilmiş, dava konusu rizikonun gerçekleştiği ve kasko poliçesinin akdedildiği tarihte yürürlükte bulunan Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1’inci maddesinde sigortanın kapsamı, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” biçiminde ifade edilmiştir. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununun 14’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının b bendi uyarınca; rizikonun meydana geldiği tarihte geçerli olan teminat tutarları dâhilinde sigortasını yaptırmamış olanların neden olduğu bedensel zararlar için, 2918 sayılı KTK çerçevesinde ihdas edilmiş olan zorunlu sigortalara ilişkin olarak ortaya çıkan zararların bu sigortalarla saptanan geçerli teminat miktarlarına kadar karşılanması amacıyla … Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği nezdinde oluşturulan …na başvurulabilir. Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, ZMSS; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3’üncü kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekirki, tehlike sorumluluğu niteliğindeki işletenin hukuki sorumluluğunu üstlenen zorunlu mali sorumluluk sigortacısının sorumuluğu da 2918 sayılı KTK’nin 91’inci maddesinde düzenlenen sorumluluğu da tehlike sorumluluğu kapsamında değerlendirilmelidir. Öyleyse, hem işletenin hem de sigortacının sorumluluğu, hukuki niteliği itibarıyla tehlike sorumluluğuna ilişkin olduğundan, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınarak, çözümlenmesi gerekmektedir. 2918 sayılı KTK’de mali sorumluluk sigortası yaptırma zorunluluğu yanında, ZMSS poliçesinin akdedildiği ve rizikonun meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan kapsam dışında kalan hallerin düzenlendiği 92’nci maddesinde; “Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar. a)İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler, b)İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler, c)İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler, d)Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler, e)Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar, f)Manevi tazminata ilişkin talepler.” hükmü ile, zorunlu trafik sigortacısının hangi zararlardan sorumlu olmadığı düzenleme altına alınmış; burada örnekseme yoluna gidilmeyip; tek tek ve sınırlı olarak sorumlu olunmayan haller sıralanmıştır. Somut uyuşmazlık bakımından rizikonun meydana geldiği tarihte; 26/4/2016 gün ve 29695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanunun 4’üncü maddesiyle değiştirilen KTK’nin 92/g maddesinin yürürlükte olmadığı gibi, 01/6/2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları (KMAZMSSGŞ) yürürlükte değildir. Diğer bir anlatımla somut olaya 1/6/2015 tarihinde yürürlükten kalkan KMAZMSSGŞ’nin uygulanması gerekmektedir. Haksız bir eylem sonucu ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 53/3’üncü maddesine dayanarak bu sebeple uğradıkları kayıpların ödettirilmesini isteyebilir.Öğretide destek, “bir kimseye fiilen sürekli ve düzenli bir şekilde bakan ve olayların olağan akışına göre ona bu tarzda ilerine bakması kuvvetle tahmin edilen (büyük olasılık olan) kimse o kişinin desteğidir. Destekle ölenin baktığı kişinin, aynı ailenin bireyleri, kan hısmı veya birinin diğerinin mirasçısı olması şart değildir.” biçiminde tanımlanmakta, desteğin yardımı da “… Desteğin geçimini sağlama veya geçimine katkıda bulunma yardımı, para verme tarzında olabileceği gibi bir kimseye hizmet görme tarzında da olabilir. Keza bunların dışında bir fayda sağlama da destek olma durumu yaratabilir…” olarak açıklanmaktadır. (Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Genişletilmiş 11.bası, 2.cilt, sayfa 120) Diğer bir anlatımla destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler arasında, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği konusunda da herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/6/2011 gün ve 2011/17-142 (E)- 2011/411 (K) sayılı kararında açıklandığı gibi; murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir. Davacının destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre 2918 sayılı KTK’nin 92/g maddesi zararın meydana geldiği tarihte yürürlükte olmadığı da gözetildiğinde; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan, somut uyuşmazlık bakımından ise …ndan talep edilmesi olanaklıdır. Davacının uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.Somut olayda, davacının talebi ve iddia ettiği zarar, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacının ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacıya yansıtılamayacak ve desteğin kusuru onun desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyecektir. Somut uyuşmazlık yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde, ölenin desteğinden yoksun kalan davacının bu sebeple uğradığı zararın, rizikonun meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan ZMSS teminatında belirtilen limit kapsamında davalı …ndan tahsiline karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gibi, ölen desteğin kusurunun destek alacaklısına yansıtılamayacağından birlikte kusur nedeniyle tazminattan indirim yapılmaması yerindedir. Dosyaya eklenen nüfus kayıtlarının incelenmesinde davacının eşi desteğin kızları olan .., … ve …’ın desteğin ölümünden önce evlendikleri, desteğin babası …’ın desteğin ölümünden önce 10/8/1982 günü, desteğin annesinin ise desteğin ölümünden sonra 20/9/2015 günü öldüğü anlaşılmıştır. Hükme esas alınan aktüerya uzmanı bilirkişi raporunun desteğin annesinin ölümünden sonra varsayıma dayalı ölçütlere göre düzenlendiğinin, diğer bir anlatımla raporun düzenlendiği tarihten sonra davacı dışında destek alacaklısı bulunmadığının anlaşılması karşısında davalı vekilinin bu konuya yönelen istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun, HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 10.246,5‬0 TL karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 2.561,62 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye ‭7.684,88‬ TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı …’nın istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,5-İstinaf yargılama gideri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa geri verilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 361’nci maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.01/02/2022