Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/2806 E. 2021/1197 K. 10.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/2806
KARAR NO: 2021/1197
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/07/2018
NUMARASI: 2015/1205 Esas – 2018/912 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/09/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava ve uyuşmazlık; 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. ve TBK’nın 53/3. maddeleri kapsamında ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm dosya kapsamı incelendiğinde 15/10/2006 günü saat 21:45 sıralarında dava dışı şoför … plakalı araç sürücüsü …’ın otomobili ile Iğdır yönünden … yönüne seyir halinde iken, şerit ihlali yaparak karşı yönden gelen davacıların desteği …’ın yönetimindeki tescilsiz motorsiklet ile karşılıklı çarpıması neticesinde meydana gelen trafik kazasında …’ın kazadan bir hafta sonra 22/10/2006 tarihinde vefat ettiği anlaşılmıştır. Gerek soruşturma dosyasından alınan Adli Tıp Kurumu raporunda gerekse mahkememizce alınan trafik bilirkişisi raporunda belirtildiği üzere … plkalı araç sürücüsü …’ın kazada kusurunun olmadığı tescilsiz motorsiklet sürücüsü …’ın kazada %100 oranında kusurlu olduğu görülmüştür. Davacılar vekili her ne kadar davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatı ile değil destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıklarını, ölüm nedeni ile doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki mütevefanın kusurunun davacılara yansıtılamayacağını iddia etmiş ise de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01/11/2017 tarih 2017/17-1315 Esas 2017/1239 Karar sayılı ilamında; ” …Bir motorlu aracın işletilmesinin bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde araç işleteninin bu zarardan sorumlu olacağı düzenlendiğine göre, ilke olarak sürücünün (desteğin) ölümünden işletenin sorumlu olduğu, dolayısıyla davacıların işletenden talepte bulunma haklarının bulunduğu kabul edilmelidir. Yansıma yoluyla zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmaları mümkün değildir. Nitekim BK’nun 44/I. maddesi, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesine dayanmaktadır. Zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi sonuçlarına da kendisi katlanmalıdır. Diğer bir deyişle, nasıl ki desteğin ölümü sebebiyle meydana gelen zararın yansıma yoluyla destek görenleri etkilediği kabul ediliyorsa, desteğin kusurlu davranışlarının da aynı şekilde destek görenlere yansıyacağının kabul edilmesi gerekir. Zira zarara uğramamak için gerekli özeni göstermeyen veya hatta zararın meydana gelmesini isteyen kimse, bu hareket tarzının sonuçlarına katlanmalı ve bu davranışının zararın meydana gelmesinde oynadığı role, etkisine ve derecesine göre zararı kısmen veya tamamen üzerine almalıdır. Çünkü kendi kusuruyla sebebiyet verdiği ya da artmasına neden olduğu zararın ödettirilmesini istemek Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı olacaktır. O halde somut olayda objektif iyi niyet kurallarına (TMK m.2) göre davacıların murisinin %70 kusuruyla meydana gelen kaza sonucu ölümü nedeni ile davacıların talep ettikleri destekten yoksunluk tazminatından işletenin sorumlu olmadığı kabul edilmelidir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında destekten yoksun kalma tazminatının yansıma zararı olması nedeniyle desteğin kusurunun davacılara karşı ileri sürülemeyeceği ve bozma kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği ” vurgulanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararında da belirtildiği üzere; yansıma yolu ile zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olmasının mümkün olmadığı, zararın artmasına veya doğmasına sebep olan kişi, sonuçlarına da kendisinin katlanması gerektiği, diğer bir deyişle nasıl ki desteğin ölümü sebebi ile meydana gelen zararın yansıma yolu ile destek görenleri etkilediği kabul ediliyorsa, desteğin kusurlu davranışlarının da aynı şekilde destek görenlere yansıyacağı kabul edilmesi gerektiği, bu itibarla davacıların desteği …’ın % 100 kusuru ile meydana gelen trafik kazasında desteğin ölümü sebebi ile meydana gelen zarardan davalı …nın sorumluluğu bulunmadığı” gerekçesiyle, “Davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkillerinin, destekten yoksun kalan 3. kişi sıfatını haiz olduklarını, bu nedenle müteveffanın kusurunun, müvekkillerine yansıtılamayacağını, Mahkeme kararının gerekçesinde belirtilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01/11/2017 tarih ve 2017/17-1315 esas – 2017/1239 karar sayılı ilamının, 15/10/2016 tarihinde gerçekleşen dava konusu kazaya uygulanmasının mümkün olmadığını, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMSS Genel Şartları’nın dava konusu olaya uygulanamayacağını, bu nedenle müvekkillerinin destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından; 15/10/2006 tarihinde, davacıların desteği (oğulları) …’ın sevk ve idaresindeki motosiklet ile dava dışı … plakalı aracın kaza yapması neticesinde, davacıların desteği …’ın vefat ettiği; müteveffa …’ın sürücüsü olduğu motosikletin ZMSS poliçesinin bulunmadığı; kazanın meydana gelmesinde davacıların desteği motosiklet sürücüsü …’ın %100 oranında tam kusurlu olduğu, dava dışı … plakalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığı; 17/12/2015 tarihinde açılan işbu davada, davacılar tarafından destekten yoksun kalma tazminatı talep edildiği, kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’ya göre; davanın 15 yıllık ceza dava zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı, dava öncesinde, davalı …’na herhangi bir başvurunun yapılmadığı, dava öncesinde sigorta şirketine başvuru şartını getiren kanuni değişikliğin 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6704 sayılı Kanun ile getirildiği, dolayısıyla somut olay bakımından, dava öncesinde davalı …’na başvuru yapılmasının zorunlu olmadığı anlaşılmıştır. Davacının talebine dayanak olan kaza, 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 15/10/2006 tarihinde meydana gelmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 (E)-2020/6402(K) sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse, 6098 sayılı TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. TBK’nın 53/3. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı). Davacının destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.Davacıların üçüncü kişi konumunda olduğu talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanun’da ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmaktadır. Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. Davacıların talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacıların, ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacılara yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacılara yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nın 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca). Yukarıdaki tespitler, olgular ve açıklamalar çerçevesinde; davacıların zarar gören üçüncü kişi sıfatına dayanan zarar giderim talepleri nedeniyle desteğin kazadaki kusurunun davacılara yansıtılamayacağı, davalı …’nın ödeme yapması halinde de davacılara rücu imkanının bulunmadığı gözetildiğinde, davalı …’nın, destekten yoksun kalma tazminatından sorumlu tutulması gerekirken davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan, davacılar vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerinde görülmüştür. Bu minvalde; HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara uygun olarak düzenlenen, denetim ve hüküm kurmaya elverişli olduğu anlaşılan 22/11/2017 tarihli bilirkişi raporu ve kaza tarihindeki ZMSS poliçesinin azami teminat miktarı (57.500,00 TL) dikkate alınarak, her bir davacı için 28.750,00’er TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği kanısına varılmıştır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-)Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre: 1-)Davanın kabulü ile; davacı … için 28.750,00 TL ve davacı … için 28.750,00 TL maddi tazminatların dava tarihi olan 17/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 2-)Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 3.927,82 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan toplam 220,70 (27,70 başvurma harcı + 193,00 ıslah harcı) TL’lik harcın mahsup edilerek bakiye 3.707,12 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına, 3-)Davacılar tarafından yatırılan 220,70 TL harcın (başvurma, ıslah, peşin) davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 4-)Davacılar tarafından yapılan 1.391,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 5-)Davacı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, kabul edilen miktar üzerinden AAÜT gereğince hesaplanan 4.312,50 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 6-)Davacı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, kabul edilen miktar üzerinden AAÜT gereğince hesaplanan 4.312,50 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 7-)Gider avansının harcanmayan kısmının karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgili tarafa iadesine,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN: 1-)Davacılar tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından kendilerine iadesine, 2-)İstinaf aşamasında davacılar tarafından yapılan 75,50 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 98,10 TL istinaf başvuru harcının davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 3-)İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-)İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.10/09/2021