Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/2730 E. 2021/1752 K. 23.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/2730
KARAR NO: 2021/1752
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/04/2018
NUMARASI: 2015/500 (E) 2018/443 (K)
DAVANIN KONUSU: Bedensel zarar tazminatı ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 23/11/2021
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince; maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, 14.518,09 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 207.350,18 TL sürekli sakatlık tazminatı olmak üzere toplam 221.868,27 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, 15.000,00 TL manevi tazminatı davalılar … Şirketi, … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine hükmolunmuştur. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalılar … ve … Şirketi vekili dilekçesinde özetle; olayda müvekkilinin kusuru bulunmadığını, asıl sorumlunun kazaya karışan diğer araç sürücüsü olduğunu; tespit edilen kusur oranını kabul etmemekle birlikte tüm zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olmalarına ilişkin hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu; sağlık raporundaki maddi zarar kalemlerinin çok yüksek olduğunu, her ne kadar tedavi süresi 18 ayı bulabileceği söylenmiş ise de kesin bir süre verilmediğini; çalışma gücünde yaşandığı tespit edilen %17,2’lik kaybın davacının günlük hayatına, çalıştığı işe veya kazancına yansımadığını, davanın açıldığı tarihe kadar ne müvekkilinden ne de diğer davalılara karşı tazminat talebinde bulunmadıklarını; hükmedilen manevi tazminat talebinin hakkaniyete uymadığını; tüm maddi ve manevi tazminat yükümlülüğünün müvekkili üzerine bırakıldığını belirterek ilk derece mahkemesi hükmünün bozulması gerektiğini bildirmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında ileri sürülen istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı yapılan inceleme sonunda: Mahkemenin hükmüne esas aldığı İstanbul Teknik Üniversitesi Ulaştırma Ana bilim Dalı öğretim üyesinin 7/2/2017 tarihli raporunda, davalı sürücü … yönetimindeki … plakalı tanker ile davacının yolcu olarak bulunduğu dava dışı … yönetimindeki … plakalı kamyonetin kaza sırasındaki konumları ve adları geçen sürücülerin davranışları irdelenerek, davalı sürücü … ile dava dışı … ‘un olayın meydana gelmesindeki kusur oranlarının yasal dayanaklarıyla birlikte, eylemler ile sonuç arasındaki nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde, dosya kapsamından anlaşılan oluşa, bilimsel ölçütlere, usul ve kanuna uygun olarak saptandığı anlaşılması karşısında, HMK’nin 279’uncu maddesine uygun düzenlenen ve dosya kapsamına uygun somut olgu ve ölçütlere dayanan, yeterli gerekçeyi de taşıyan bilirkişinin raporunun hükme esas alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilmiştir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 85’inci maddesinin 1’inci ve son fıkraları uyarınca, işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumlu olduklarının, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 61’inci ve KTK’nin 88’inci maddeleri gereğince de, bir motorlu aracın katıldığı haksız fiil niteliğindeki bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, tazminatla yükümlü olan birden fazla kişinin müteselsil olarak sorumlu olacaklarının anlaşılması karşısında, davalı sürücü … ve davalı işleten … Limited Şirketinin, müteselsil borçluluk ilişkisinde dış ilişki yönünden TBK’nin 163’üncü maddesi uyarınca oluşan zararın tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarında isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, davalılar … ve … Limited Şirketi vekilinin istinaf dilekçesinde bildirdiği bu konulara ilişkin istinaf nedenleri isabetsizdir. Adli Tıp Kurumu Adli Tıp Üçüncü İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen raporda, mermer ustası olarak çalıştığı anlaşılan davacının 25/12/2012 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı gelişen yaralanmasının Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerinden yararlanılarak %17,2 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme süresinin 25/12/2012 tarihinden itibaren 18 aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. Davacının yaralanmasına ilişkin somut bulgulara ve yapılan tedaviye ilişkin bilgilere yer verilerek, mesleği de dikkate alınmak suretiyle olayın meydana geldiği tarih itibarıyla uygulanması gereken yönetmelik hükümlerine göre meslekte kazanma gücünden kayıp oranının yerleşik uygulamaya uygun biçimde saptandığının, iyileşme süresinin de tıbbi gerekçelerle açıklandığının anlaşılması karşısında, davalılar … ve … Limited Şirketi vekilinin bu konulara yönelen istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Olayda uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla zarar gören, haksız eylem tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir. O halde, haksız fiil faili veya işleten yönünden, maddi tazminata ilişkin faiz başlangıcının kaza tarihinden itibaren olması gerekir. Bu nedenle davalılar … ve … Limited Şirketi aleyhine hükmolunun tazminatlara olay tarihi itibarıyla faiz uygulanmasına karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 1’inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/06/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacı ile davalıların dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporundan anlaşılan kusur oranlarına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarınında isabetsizlik bulunmadığından, davalılar … ve … Limited Şirketi vekilinin dilekçesinde bildirdiği manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalılar … ve … Limited Şirketi vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin hükmüne yönelik istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken ‭16.180,47 TL karar ve ilam harcından peşin olarak yatırılan ‭4.045,15‬ TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye ‭12.135,32‬ TL karar ve ilam harcının davalılar … ve … Limited Şirketi’nden müştereken ve müteselsilen tahsiliyle hazineye gelir kaydına, 3-Davalılar … ve … Limited Şirketinin istinaf başvurusu nedeniyle sarfettikleri yargılama giderinin üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, manevi tazminata ve geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin hükümler yönünden HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin, sürekli iş göremezlik tazminatına ilişkin hüküm yönünden ise HMK’nin 361’nci maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.23/11/2021