Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/2495 E. 2021/749 K. 20.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/2495
KARAR NO: 2021/749
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2018
NUMARASI: 2015/95 Esas – 2018/728 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/05/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Dava ve uyuşmazlık, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. ve 818 sayılı BK’nın 46 (6098 sayılı TBK’nın 54). maddeleri kapsamında yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “Tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi neticesinde; davacının, 12/06/2005 tarihinde sevk ve idaresinde olan motosiklet ile dava dışı sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plakalı traktörün karıştığı kazada yaralandığı, yaralanması nedeniyle ATK raporu ile belirlendiği üzere % 15 oranında sürekli maluliyete uğradığı, her ne kadar davalı taraf davanın zamanaşımına uğradığını iddia etmiş ise de TBK’nın “tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” şeklindeki 72. maddesi uyarınca davacının dava tarihi itibariyle zararını bilmediği ve geçerli on yıllık sürenin dolmadığı tespit edilerek … plakalı aracın kaza tarihinde geçerli bir ZMMS poliçesi bulunmadığından davalının Karayolları Trafik Kanunu’nun maddesi uyarınca poliçe limiti olan 50.000,00 TL ile sınırlı olmak üzere davacının zararından sorumlu olduğu, … plakalı aracın dava dışı sürücüsünün kazada %90 oranında kusurlu olduğu, davacının sürekli maluliyeti nedeniyle oluşan zararının 93.705,97 TL olduğu anlaşıldığı” gerekçesiyle, “Davanın Kabulüne, 50.000,00 TL sürekli maluliyet tazminatının 08/10/2011 olan temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davaya konu kazanın 12/06/2005 tarihinde meydana geldiğini, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66.maddesine göre uzamış dava ceza zamanaşımının 8 yıl olduğunu, bu süre geçtikten sonra 28/01/2015 tarihinde davanın açıldığını, dolayısıyla zamanaşımından dolayı davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, cevap dilekçelerinde de bu itirazı ileri sürdüklerini, ZMSS poliçesi bulunmayan traktörün sebep olduğu kaza nedeniyle yasal faize hükmedilmesi gerekirken avans faize hükmedilmesinin hatalı olduğunu, maluliyet raporları arasında çelişki bulunduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından, 12/06/2005 tarihinde, davacının sürücüsü olduğu motosiklet ile ZMSS poliçesi bulunmayan … plakalı traktörün kaza yapması neticesinde, davacının yaralandığı, davacının bu yaralanma nedeniyle, 28/01/2015 tarihinde açtığı işbu davada güç kaybı tazminatı talebinde bulunduğu ve Mahkemece yapılan yargılama neticesinde yukarıda belirtildiği şekilde karar verildiği anlaşılmıştır. 2918 sayılı KTK.nun 109/1.maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda; davaya konu trafik kazası 12/06/2005 tarihinde gerçekleştiğine göre davacının yaralanması nedeniyle ceza dava zamanaşımı süresi 5237 Sayılı TCK’nın 89 ve 66 maddelerine göre 8 yıldır. İşbu dava ise 28/01/2015 tarihinde, bir başka deyişle 8 yıllık ceza dava zamanaşımı dolduktan sonra açılmıştır. Davacı vekili yasal cevap süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Mahkemece, zamanaşımının 10 yıl olduğu ve bu süre içerisinde dava açıldığı gerekçesiyle davalı vekilinin zamanaşımı itirazı yerinde görülmemiştir. Oysa ki, 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi, failin fiilen zararın öğrenilmesi vs. durumun bulunduğu hallerde uygulanabilen süredir. Gelişen durumun varlığı halinde açılacak tazminat davalarının bu 10 yıllık tavan zamanaşımı içinde açılması gerekmektedir. Ancak gelişen durumun varlığının bulunmadığı hallerde uygulanacak zamanaşımı süresi ise, 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi değil, 8 yıllık ceza dava zamanaşımı süresidir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi ile Dairemizin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık “gelişen durum” ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalının 20/09/2016 tarihli raporunda davacının trafik kazası neticesinde yaralanması nedeniyle %17.2 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı mütalaa edilmiştir. Bilirkişi raporunun yapılan incelemesinde, raporun, kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlendiği ancak raporda gelişen bir durum olup olmadığı yönünden herhangi bir tespitin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda, kazadaki yaralanma nedeniyle davacının gördüğü tedavilere ilişkin detaylı açıklama davacı taraftan alınıp eksik kalan belge varsa toplanmasından sonra, ATK 3. İhtisas Kurulundan davacının kazadaki yaralanmasıyla ilgili tedavisinin tamamlanıp maluliyetin doğduğu tarihin ne olduğu; yaralanmaya bağlı olarak gelişen yeni durum olup olmadığı; gelişen yeni durum olduğunun saptanması halinde ise, bu yeni durumun ne zaman ortaya çıktığı, tedavi sürecinin ne zamana kadar devam ettiği ve hangi tarihte bittiği konularında, ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınması; bu rapor da irdelenerek, zararın (maluliyetin) ne zaman öğrenildiği ya da öğrenilmesi gerektiği değerlendirilip, zamanaşımı yönünden değerlendirme yapılması gerekirken; eksik incelemeyle, yukarıda belirtildiği şekilde karar verilmesi doğru olmadığından, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf iddia ve itirazı yerinde görülmüştür.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.20/05/2021