Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/2313 E. 2021/895 K. 04.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/2313
KARAR NO: 2021/895
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2017
NUMARASI: 2016/180 (E) 2017/1092 (K)
DAVANIN KONUSU: Trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı tazminatı
KARAR TARİHİ: 04/06/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ya ait olan, davalı … Sigorta AŞ tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçesi ile sigortalanmış olan davalı …’nın yönetimindeki … plakalı otomobilin müvekkiline ait sürücüsü dava dışı …’ın yönetimindeki … plakalı otomobile çarparak zarar görmesine neden olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL değer kaybı tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahiline karar verilmesini istemiştir. Davalı … Sigorta AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; somut olayda davacıya ait aracın onarımının yetkili serviste yapıldığını, yargılama esnasında yapılacak bilirkişi incelemesi ile davacıya ait araçta değer kaybı meydana gelip gelmediğini, gelmişse miktarının bu ölçütler esas alınarak tespit edilmesini talep ettiklerini beyan etmiştir. İlk derece mahkemesince: “Davanın kısmen kabulü ile, 1.000,00 TL değer kaybı/maddi tazminatın, davalılar … ve …’dan 27/03/2015 olay tarihinden itibaren davalı … Sigorta AŞ’den 08/01/2016 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili dilekçesinde özetle; bilirkişi raporu doğrultusunda talep sonucunu 10.000,00 TL’ye yükselttiğini, davanın belirsiz alacak davası olduğunu, değer kaybının dava tarihi itibarıyla tam ve kesin olarak bilinmesinin imkansız olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer kaybı tazminatı istemine ilişkindir. Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da açıklandığı üzere; 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.HMK’nin 107. maddesine göre,”(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibarıyla uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. HMK’nin 107/2’nci maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Sadece alacak miktarının taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde ispatı (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Somut uyuşmazlıkta, dava dilekçesinde ikinci el piyasa rayiç değeri 56.000,00 TL olan otomobilin 46.000,00 TL’e satıldığını belirten davacı vekili talep sonucu bölümünde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 1.000,00 TL değer kaybı tazminatının müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş; değer kaybına ilişkin bilirkişi raporunda, davacıya ait hasara uğrayan otomobilin hasarsız emsalleri ile uğramış olduğu hasar ve sonrasındaki onarımının ardından, satılması durumunda yaklaşık 2’nci el satış bedelindeki düşüş yani değer kaybının aracın marka/model, km bilgisi, önceki hasar geçmişi ve yaşı da dikkate alındığında 10.000,00 TL olduğu tespit edilmiş; bilirkişi raporunun bu haliyle oluşa, usul ve yasaya uygun, hükme elverişli olduğu anlaşılmış; davacı vekili değer kaybına ilişkin bilirkişi raporu düzenlendikten sonra talep sonucunu 10.000,00 TL’ye yükseltmiştir. Bu durumda yapılan yargılamaya ve dosya içeriğine göre 10.000,00 TL değer kaybı tazminatına hükmolunması gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile yazılı biçimde karar verilmesi isabetli olmamıştır.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesi kararının, HMK’nin 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre: 1-Davanın kabulüne, 10.000,00 TL değer kaybı tazminatının, davalılar … ve …’dan olayın meydana geldiği 27/03/2015 tarihinden itibaren, davalı … Sigorta AŞ’den ise davanın açıldığı 08/01/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 683,1‬0 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 29,20 TL, ıslah harcı olarak alınan 153,70 TL olmak üzere toplam 182,90 TL mahsup edilerek, bakiye 500,20 TL karar ve ilam harcı davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, hazineye verilmesine, 3-Dairemizin hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca belirlenen 4.080,00 tL vekâlet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek kendisini vekille temsil ettiren davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından sarf edilen 29,20 TL başvurma harcı, 700,00 TL bilirkişi rapor gideri, 307,50 TL posta gideri, 4,30 TL vekalet harcı olmak üzere 1.041,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiliyle, davacıya ödenmesine, 5-Davacı tarafından karar ve ilam harcı olarak ödenen 29,20 TL, ıslah harcı olarak ödenen 153,70 TL olmak üzere toplam 182,90 TL karar ve ilam harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, 6-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın HMK’nin 333’üncü maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince kendiliğinden geri verilmesine,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN; 1-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar ve ilam harcının, istem halinde ilk derece mahkemesi tarafından iadesine, 2-İstinaf kanun yolu aşamasında davacı tarafından sarf edilen 98,10 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile 107,50 TL posta gideri olmak üzere toplam 205,60 TL yargılama giderinin, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek, davacıya verilmesine, 3-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.04/06/2021