Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1975 E. 2021/442 K. 25.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1975
KARAR NO: 2021/442
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/01/2018
NUMARASI: 2015/664 Esas – 2018/41 Karar
DAVANIN KONUSU: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/03/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Dava ve uyuşmazlık, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 14. ve 6098 sayılı TBK’nın 53/3. maddeleri kapsamında, ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. İlk Derece Mahkemesince; “İddia, itiraz, celp edilen kayıt ve belgeler, soruşturma dosyası bir arada değerlendirildiğinde; kazanın tek taraflı olduğu ve dosya kapsamında alınan soruşturma dosyasında davacıların murisinin tam kusurlu olduğunun belirlendiği, … plakalı aracın kaza tarihinde geçerli poliçesinin olmadığı tespit edilmiş olmakla davalının bu nedenle sorumlu olduğu, davacıların zarar gören 3. kişi konumunda olmaları sebebiyle desteğin kusurundan etkilenmeyecekleri tespit edilmiş olup, davalı vekili kazanın tarlada gerçekleşmiş olması sebebiyle KTK kapsamı dışında olduğunu iddia etmiş ise de Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2014/2977 Esas, 2015/8600 Karar sayılı “…Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir. Davaya konu trafik kazasının meydana geldiği yerin (tarlanın) karayolu ile bağlantısı bulunmaktadır. 2918 sayılı KTK’nun 2. maddesi gereğince karayolu bağlantısı olduğundan kazanın meydana geldiği yer karayolu sayılan yerlerdendir. Bu nedenle meydana gelen zarar teminat kapsamındadır…” ilamı gereğince tarlanın karayolu sayılan yerlerden olduğu ve hesaplanan tazminat miktarının ise limit dahilinde olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne, 78.100,82 TL nin dava tarihi itibariyle işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline,”karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kazanın gerçekleştiği yerin Karayolları Trafik Kanunu kapsamında, karayolu sayılmadığından, …’nın dava konusu kaza nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığını, kazanın desteğin (sürücünün) %100 kusuruyla gerçekleştiğini, bu nedenle davacıların destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin, 01/06/2015 tarihli ZMSS Genel Şartları’na göre teminat dışı olduğunu belirtmiştir. HMK 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından, ZMSS poliçesi bulunmayan … plakalı traktörün karayolu ile bağlantısı bulunan ve Karayolları Trafik Kanunu’na göre karayolu sayılan yerde tek taraflı kaza yapması neticesinde, traktörün sürücüsü (davacının desteği) …’un vefat ettiği, davacının, işbu davada destekten yoksun kaldığını iddia ederek, destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunduğu ve Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yukarıda da belirtildiği şekilde, davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır. Davacının talebine dayanak olan kaza, 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 08/09/2013 tarihinde meydana gelmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 (E)-2020/6402(K) sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse, 6098 sayılı TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. TBK’nın 53/3. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı). Davacının destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır. Davacının üçüncü kişi konumunda olduğu talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanun’da ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmaktadır. Davacının uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.” Davacının talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacının, ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacıya yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nın 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca). Yukarıdaki tespitler, olgular ve açıklamalar çerçevesinde; davacının zarar gören üçüncü kişi sıfatına dayanan zarar giderim talebi nedeniyle desteğin kazadaki kusurunun davacıya yansıtılamayacağı, davalı …’nın zarardan sorumlu olduğu, davalının ödeme yapması halinde de davacıya rücu imkanının bulunmadığı hususları bir bütün olarak dikkate alındığında; Mahkemece verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı kanısına varıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusundaki itirazların reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine, 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 5.335,06 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 1.334,00 TL karar ve ilam harcının mahsubu ile bakiye 4.001,06 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-Davalının istinaf başvurusu nedeniyle sarfettiği yargılama giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.25/03/2021