Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1930 E. 2021/412 K. 23.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1930
KARAR NO: 2021/412
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/12/2017
NUMARASI: 2013/537 (E) 2017/1165 (K)
DAVANIN KONUSU: Muvazaa hukuki sebebine dayanan tapu iptali ve tescil
KARAR TARİHİ: 23/03/2021
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Dava, davacı şirket ortağı tarafından açılan şirkete ait taşınmazın davalı …’ya devrine ilişkin işlemin, muvazaa hukuki sebebine dayanılarak iptali ile davalı şirket adına tescili istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince; “davanın kabulü ile; Sancaktepe İlçesi … Mah. … pafta … ada … parseldeki davalı … adına kayıtlı … / … hissenin tapusunun iptaline, davalı … Aş Adına Tesciline” karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalılar … ile davalı … Tic. AŞ vekili dilekçesinde özetle; hangi işlemin muvazaa teşkil ettiğinin anlaşılamadığını, muvazaanın nasıl gerçekleştiğine ilişkin hüküm vermeye yeterli delil ortaya konmadığını, devir alacaklısı müvekkili …’nın davalı müvekkili … Ticaret AŞ’den 550.000,00 USD alacaklı olduğunun mahkemenin kabulünde olduğunu, tarafların edimlerini yerine getirdikten sonra şekil noksanlığı ileri sürülemeyeceği gibi davacının amacının şirketin tasfiyeye girmesi ve dava konusu taşınmaz bölümünün de tasfiye sürecine dahil edilmesi olduğunu ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava konusu taşınmazın muvazaa hukuki sebebine dayanan devir işlemi yapılmadan önce davacının ortağı olduğu davalı … AŞ’nin mülkiyetinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesinin süreklilik kazanan kararlarında şirket ortağının, şirket malvarlığının muvazaalı devir yapılmak suretiyle elden çıkarılması halinde şirketi temsil yetkisi bulunmayan ortakların dava açma hakkı bulunduğu kabul edilmektedir. Nitekim Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesinin 28/09/2015 gün ve 2015/8847 (E) – 2015/9567 (K) sayılı kararında; 6102 sayılı Türk Tİcaret Kanununun 644’üncü maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 555’inci maddesinde yer alan düzenleme uyarınca, şirketin zarara uğraması halinde tazminatın şirkete ödenmesini talep etmeleri koşuluyla şirket ortaklarının dava açmaya hakları olduğu gibi muvazaa iddiasında muvazaalı işlemden zarar gören kişilerin de işlemin iptalini talep edebileceklerinden muvazaalı işlemden dolayı zarar gören şirket ortağının da taşınmazların tapu kayıtlarının iptaliyle şirket adına tescilini talep etme hakkı bulunduğu vurgulanmıştır. Tapu sicilinin İstanbul İli, Sancaktepe İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sırasında kayıtlı arsa nitelikli taşınmazın …/… hissesi davalı … AŞ adına kayıtlı iken, 27/08/2012 günü …/… (1975 m2) hissesi anılan davalı şirketin temsilcileri tarafından davalı …’ya 535.000,00 TL bedelle satış suretiyle devredildiği anlaşılmaktadır. Mahallinde yapılan keşfe dayalı olarak bilirkişi tarafından düzenlenen 30/06/2014 tarihli raporda dava konusu (…/… hisse) 1975 m2 yüz ölçümündeki dava konusu taşınmazın devir tarihi itibarıyla değerinin 2.680.539,00 TL; bu rapora itiraz üzerine düzenlenen 20/06/2017 tarihli bilirkişi raporunda ise 27/08/2012 tarihi itibarıyla değerinin 2.589.549,00 TL olduğu bildirilmiştir. Öğretide benimsenen görüşe göre kısaca tanımlamak gerekirse bir sözleşmede muvazaa, tarafların 3’üncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır. Taraflar, ister salt bir görünüş yaratmayı, ister başka bir sözleşmeyi arzu etmiş olsunlar, görünüşteki işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü sonuçtan yoksun olması tarafların iradelerinin bu yolda olmamasından ötürüdür. Sözleşmenin geçersizliğinin doğurduğu sonuçlar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19’uncu maddesinde açıklanmamış ise de öğretide ve uygulamada mutlak butlana benzer sonuçlar doğuracağı kabul edilmektedir. Muvazaalı bir sözleşmenin geçersizliğini dolaylı veya dolaysız da olsa çıkarı bulunan 3’üncü kişilerde ileri sürülebilirler gerek öğretide gerekse uygulamada 3’üncü kişilerin muvazaa iddiasını her türlü kanıtla ispat edebileceği ortaklaşa kabul edilmektedir. Somut olay yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; dava konusu taşınmazın 2.589.549,00 TL olarak saptanan gerçek değerinin çok altında, 550.000,00 TL bedelle devredildiği anlaşılmaktadır. Davalılar vekili davalı … AŞ’nin müvekkili …’ya olan ve ödenmeyen 550.000,00 USD tutarındaki borcuna karşılık dava konusu taşınmazın 31/08/2002 tarihli harici sözleşmeyle satıldığını savunmuş ise de, olduğu ileri sürülen borca karşılık dava konusu taşınmazın satış biçimi basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü altında bulunan davalı şirket yönünden olağan nitelikte olmadığı gibi, dosyada bulunan Yeminli Mali Müşavirlik Kurumlar Vergisi İndirim Tastik raporuna göre taşınmaz bedelinin 119.000,00 TL’sinin 2012 yılında, 395.670,00 TL’sinin 07/05/2013 tarihine kadar ödenmesinin ve 20.330,00 TL ödenmemiş borcu bulunması taşınmaz satışında alışılagelmiş ödeme yöntemi değildir. Diğer yandan dava konusu taşınmazın, davacı …’nin şirketin %25 oranında hissedarı olduğunun ve hissedarlar arasındaki güven unsurunun sona erdiğinin vurgulandığı 01/01/2012 tarihli yönetim kurulu kararından kısa süre sonra 27/08/2012 günü davalı …’ya devredilmiştir. Açıklanan tüm bu kanıtlara göre dava konusu taşınmazın davalı …’ya 27/08/2012 günü devrine ilişkin satış sözleşmesinin muvazaalı olduğu sonucuna varılarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19’uncu maddesi uyarınca dava konusu taşınmazın davalı … adına kayıtlı 1975/7881 hissesinin iptali ile davalı … Ticaret AŞ adına tesciline karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1- Davalılar … ile davalı … Tic. AŞ vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanununa göre alınması gereken ve dava konusun taşınmazın dava tarihindeki değerine göre belirlenen 180.922,59 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 44.228,44 TL karar ve ilam harcı mahsup edilerek bakiye 136.694,15‬ TL karar ve ilam harcının davalılar … ile davalı … AŞ’den tahsil edilmesine, 3-Davalılar … ile davalı .. Tic. AŞ’nin istinaf başvurusu nedeniyle sarfettiği yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nin 361’inci maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi oy birliği ile karar verildi.23/03/2021