Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1814 E. 2021/260 K. 24.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1814
KARAR NO: 2021/260
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/03/2018
NUMARASI: 2017/66 (E) – 2018/209 (K)
DAVANIN KONUSU: Trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 24/02/2021
Yukarıda yazılı İlk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, trafik kazasından kaynaklanan bedensel zarar tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince; ” … Davacılar … ve …’ın maddi tazminat taleplerinin kabulü ile davacı … için 1.000,00 TL geçici iş gücü kaybı, davacı … için 2.780,33 TL geçici iş gücü kaybı ve 11.616,76 TL kalıcı iş gücü kaybından kaynaklı maddi tazminatın olay tarihi olan 10/07/2012 tarihinden itibaren işleyecek (davalı … yönünden faizin temerrüt tarihi olan 10/07/2012 tarihinden itibaren işlemesi, sorumluluğunun sigorta poliçesinde yazılan limitle sınırlı olması kaydıyla), yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, davacı … için 5.000,00 TL, davacı … için 3.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 10/07/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine, …” karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davalılar … ve … vekili dilekçesinde özetle; hükmedilen tazminatların fahiş olduğunu, müterafik kusurun gereğinin yapılmadığını, … yönünden geçici iş kaybına hükmedilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesi karanını kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Davalılar … ve … vekilinin davacı … lehine hükmolunan maddi tazminata yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde: HMK’nin 341/2’nci maddesine göre miktar veya değeri üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Aynı kanunun 341/4’üncü maddesi uyarınca alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü  üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. Ayrıca anılan Kanunun ek 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; “200’üncü, 201’inci, 341’inci, 362’nci ve 369’uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298’inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2’nci fıkrasında; “200’üncü ve 201’inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341’inci, 362’nci ve 369’uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.” biçiminde düzenlemeler bulunmaktadır. İlk Derece Mahkemesinin hükmünü verdiği 2018 yılı için HMK’nin 341/2’nci maddesinde öngörülen istinaf başvuru sınırı, aynı Kanunun ek 1/1-2’nci maddesi uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle hesaplandığında 3.560,00 TL olacaktır. Yukarıda da belirtildiği üzere, mahkemece davanın kabulüne karar verilerek 1.000,00 maddi tazminatın davalılardan alınarak davacı …’a verilmesine hükmolunmuştur. Bu durumda, hükmolunan alacak miktarına göre istinafa konu olan hükmün 2018 yılı için öngörülen kesinlik sınırının altında kaldığının anlaşılması ve HMK’nin 341/2’nci maddesi karşısında istinaf başvurusuna konu hükmün incelenmesine yasal olanak bulunmadığından, davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun aynı Kanunun 352/1-b maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekmiştir. Diğer yandan, Yerel Mahkemece, karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de sonuca etkili değildir. Davalılar … ve … vekilinin diğer kararlara yönelik istinaf başvurusunun incelenmesine gelince: Mahkemenin hükmüne esas aldığı Bilirkişiler Kurulunun 15/06/2017 tarihli raporunda, davalı sürücü …’ün yönetimindeki araç ile davacıların kaza sırasındaki konumları ve davranışları irdelenerek; davalı sürücünün ve davacıların olayın meydana gelmesindeki kusur oranının, eylemler ile sonuç arasındaki nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde, yasal dayanaklarıyla birlikte, bilimsel ölçütlere, dosya kapsamından anlaşılan oluşa, usul ve kanuna uygun olarak saptandığı, hesap uzmanı bilirkişinin raporunda ise davalı … lehine hesaplanan tazminatın miktarından bilirkişiler kurulu raporu ile belirlenen %50 kusur oranında indirim yapıldığının anlaşılması karşısında, davalılar … ve … vekilinin dilekçesinde ileri sürdüğü kusurun oranına ve müterafik kusur nedeniyle indirim yapılması gerektiğine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 1’inci fıkrasına göre hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/06/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Adli Tıp Kurumu (ATK) 3’üncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun; 25/11/2015 gün ve 15940 sayılı raporlarında davacı …’in trafik kazasına bağlı yaralanmasının %5 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 9 aya kadar uzayabileceği, davacı …’in trafik kazasına bağlı yaralanmasının maluliyete neden olacak düzeyde araz bırakmadan iyileştiğinde maluliyet tayinine mal olmadığı, iyileşme süresinin 9 aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacılar … ve …’in dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, ATK 3’üncü Adlî Tıp İhtisas Kurumu tarafından düzenlenen rapor içeriğinden anlaşılan yaralanmalarının ağırlığına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacılar lehine hükmolunan manevi tazminat miktarında isabetsizlik bulunmadığından, davalılar … ve … vekilinin dilekçesinde ileri sürdüğü hükmolunan manevi tazminatın hatalı tespit edildiğine ilişkin istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-a)Davalılar … ve … vekilinin, yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin davacı … lehine hükmedilen maddi tazminat kararına yönelik istinaf dilekçesinin HMK’nin 352/1-b maddesi gereğince REDDİNE, b)Davalılar … ve … vekilinin, yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin manevi tazminata ilişkin kararlarına yönelik istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, c)Davalılar … ve … vekilinin, yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin davacı … lehine hükmedilen maddi tazminata ilişkin kararına yönelik istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 1.529,95 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 363,0 TL karar ve ilam harcı mahsup edilerek bakiye 1.166,95‬ TL karar ve ilam harcının davalılar … ve …’ten müştereken ve müteselsilen tahsiline, 3-Davalılar … ve …’ün istinaf başvurusu nedeniyle sarfettikleri yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nin 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.24/02/2021