Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1646 E. 2020/4409 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1646
KARAR NO: 2020/4409
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/01/2018
NUMARASI: 2014/1209 Esas- 2018/76 Karar
DAVANIN KONUSU: Güç Kaybı Tazminatı (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/12/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı nezdinde ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunan … plakalı aracın, 16/06/2006 tarihinde yaya olan müvekkiline çarparak yaralanmasına neden olduğunu, müvekkilinin bu kaza nedeniyle uzun süre hastanelerde tedavi gördüğünü ve sakat kaldığını, maluliyet tazminatının ödenmesi için davalı …’ne başvurulduğunu ancak bir ödeme yapılmadığını iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL sakalık (sürekli iş göremezlik ve geçici iş göremezlik, tedavi masrafları) tazminatının davalı …’ne ilk hasar ihbarının yapıldığı yani hasar dosyasının açıldığı tarihten 8 gün sonrasından başlayacak avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu trafik kazasının 16/06/2006 tarihinde meydana geldiğini, davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra davanın açıldığını, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, kaza nedeniyle davacının maluliyetinin bulunmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere, davacı tarafın maluliyeti var ise, kontrol süresi geçtikten sonra Adli Tıp Kurumu tarafından belirlenmesi gerektiğini, müvekkili şirket temerrüde düşmediğinden faiz talep edilemeyeceğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Somut olayda, 16/06/2006 tarihinde davalıya ZMMS poliçesi bulunan … plaka sayılı aracın park halinde iken vites kolunun araç maliki tarafından dalgınlıkla ileri konumuna getirilmesi neticesinde araç önünde bulunan davacıya çarpması sonucu davacının yaralandığı, kazanın meydana gelmesinde davalıya ZMMS poliçesi bulunan dava dışı araç sürücüsünün tamamen kusurlu olduğu, davacının kusurunun bulunmadığı, ATK 3. İhtisas Dairesinin 13/04/2016 tarihli raporu ile davacıda daimi iş gücü kaybı oluşmadığının anlaşıldığı, ancak geçici iş göremezlik süresinin 9 aya kadar uzayacağının tespit edildiği, davacının bu süre için geçici iş göremezlikten kaynaklı tazminat ile, bakıcı gideri talep edebileceği ancak ıslah dilekçesi dikkate alınarak dava dilekçesi ile talep edilen 1.000,00 TL geçici iş göremezlik tazminatı ve ıslah ile talep edilen 3.129,07 TL geçici iş göremezlik tazimatı olmak üzere 4.129,07 TL tazminatın denetime el verişli 01/11/2017 tarihli kusur ve aktüerya bilirkişi raporu doğrultusunda davalıdan tahsiline” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava konusu trafik kazasının 16/06/2006 tarihinde meydana geldiğini, işbu davanın ise 22/09/2014 tarihinde açıldığını, 8 yıllık ceza dava zamanaşımı süresinin dahi dolduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, kazanın karayolunda meydana gelip gelmediğinin Yerel Mahkemece araştırılmaksızın hüküm kurulduğunu, Adli Tıp Kurumu raporuyla, davacının maluliyeti bulunmadığı tespit edildiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili nezdinde sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığını belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava ve uyuşmazlık, TBK.’nın 54. maddesi kapsamında yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan güç kaybı tazminatı istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davalı nezdinde ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunan aracın, 16/06/2006 tarihinde davacıya çarpması nedeniyle meydana gelen trafik kazasında davacının yaralandığı, davacının bu yaralanma nedeniyle güç kaybı tazminatı talebinde bulunduğu, Mahkemece yargılama aşamasında aldırılan Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13/04/2016 tarihli raporunda, trafik kazasının davacıda maluliyet gerektirecek araz bırakmadığı, sürekli maluliyet tayinine mahal olmadığı, iyileşme süresinin kaza tarihinden itibaren 9 aya kadar uzayabileceği ve gelişen bir durumun bulunmadığının mütalaa edildiği; Mahkemece, bu rapor ve bu rapora göre düzenlenen aktüerya raporu dikkate alınarak davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır. KTK’nın 109/1.maddesine göre, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Somut uyuşmazlıkta, olayın, kazanın gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 5237 sayılı Kanun’un 89/1. maddesindeki cezayı gerektiren bir fiil olması nedeniyle, dava, aynı Kanun’un 66/1-e maddesi gereğince 8 yıllık ceza dava zamanaşımı süresine tabidir. Kaza tarihi olan 16/06/2006 tarihinden, davanın açıldığı 22/09/2016 tarihine kadar 8 yıllık ceza dava zamanaşımı süresi dolduktan sonra işbu dava açılmıştır. Kazanın gerçekleştiği tarihte, davalı zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrenmiştir. Başka bir deyişle yukarıda da belirtildiği üzere, davacı kazanın akabinde hastaneye giderek tedavi olmuş ve yargılama aşamasında Mahkemece Adli Tıp Kurumuna sevk edildiği tarihe kadar herhangi bir tedavi kurumuna başvurmamıştır. Dolayısıyla olayda gelişen bir durum da bulunmamaktadır. Davalı vekili yasal cevap süresi içerisinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Bu durumda, Mahkemece, zamanaşımından dolayı davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmadığından, davalı vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itiraz yerinde görülmüştür.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-)Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre: 1-)Davanın reddine, 2-)Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından, davacı tarafça yatırılan 72,44 TL harcın mahsubu ile bakiye 18,04 TL harcın davacıya iadesine, 3-)Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 4.080,00 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 4-)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5-)Gider avansından artan miktarın HMK’nin 333. maddesi uyarınca yatıran tarafa iadesine,
B-)İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN: 1-)Davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından kendisine iadesine, 2-)İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan 31,50 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 98,10 TL istinaf başvuru harcının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 3-)İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-)İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.17/12/2020