Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1642 E. 2020/250 K. 10.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1642
KARAR NO: 2020/250
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/10/2017
NUMARASI: 2015/809 Esas – 2017/1207 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 10/02/2020
Taraflar arasında görülen davada verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla; re’sen dikkate alınabilecek hususlar ayrık olmak üzere istinaf talep ve gerekçeleri esas alınarak dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: 09/08/2013 günü trafik sigortası bulunmayan … plaka sayılı araç sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin desteği olan araç sürücüsünün vefat ettiğini belirterek destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuştur. Davalı vekili cevap dilekçesinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince davanın kabulü ile, 204.667,96 TL destekten yoksun kalma tazminatının 06/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekili; davacının desteği olan araç sürücüsünün kazanın gerçekleşmesinde tam kusurlu olması nedeniyle Güvence Hesabının sorumluluğunun bulunmadığını, bununla birlikte somut olay bakımından alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmiş olması sebebiyle sorumluluklarının kalmadığını, dilekçelerine ekli 01/11/2017 tarihli Hukuk Genel Kurulu kararının da bu yönde olduğunu belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Taraflar arasında; aracın trafik sigortası bulunmadığı, kaza nedeniyle davacının desteğinden yoksun kaldığı ve tazminatın hesap ve yöntemi bakımından bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. İhtilaf, desteğin trafik sigortası bulunmayan araç ile tam kusurlu bir şekilde 09/08/2013 tarihinde gerçekleştirdiği trafik kazası sonucu vefat etmesinden mütevellit davacının destekten yoksun kalma tazminatı talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Destek zararı, ölenin mirasçılarının (yakınlarının) zarara neden olanlardan talep ettikleri bir tazminattır. İşletenin (sürücünün) yakınlarının uğradıkları destek zararının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığı konusunda açık bir yasal düzenleme bulunmadığı gibi poliçe genel şartlarında da böyle bir kısıtlamanın olmadığı anlaşılmaktadır. O halde; işletenin ölümü nedeniyle onun desteğinden mahrum kalanların trafik sigortacısından destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecekleri ilke olarak kabul edilmelidir. Nitekim davalı tarafın dayandığı karardan sonra verilen Hukuk Genel Kurulunun 14/03/2019 gün ve 2017/17-1089 E, 2019/294 K sayılı ilamında, işletenin ve şoförün, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemeyeceğinden destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilebileceği kabul edilmiştir. (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Kararı, HGK’nın 22.2.2012 gün, 2011/17-787 Esas 2012/92 Karar sayılı kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 08/12/2015 tarih, 2014/3061 Esas, 2015/13605 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.) Davalı sigorta şirketinin alacaklı-borçlu sıfatlarının birleştiği savunması bakımından yapılan değerlendirmede ise; araç sürücüsünün yakınlarının uğradıkları destek zararları salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır. Buna göre davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararında alacaklı-borçlu sıfatlarının birleşmediği, zira eldeki davada alacaklının; destekten yoksun kalan 3. kişiler; açılacak rücu davasında borçlunun ise mirasçılar olduğu gözetildiğinde alacaklı-borçlu sıfatının birleştiğinin kabulü mümkün değildir. (Yargıtay 17 HD 2016/9481 E. 2019/5042 K. kararı ve benzer nitelikteki diğer kararları aynı yöndedir.) Bu durumda yapılan yargılamaya, toplanan delillere, dosya içeriğine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçe ile; 1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b/1 maddesi hükmü uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 13.980 TL istinaf karar harcından peşin alınan 3495,25 TL’nin mahsubu ile bakiye 10.485,55 TL istinaf karar harcının davalı taraftan tahsil edilerek HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-İstinafa başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider ve delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, Dair, gerekçeli kararın taraflara/ vekillerine tebliğinden itibaren Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi Başkanlığına sunulmak üzere iki hafta içerisinde Dairemize yahut Dairemize gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek temyiz dilekçesi ile Yargıtay yolu açık olmak üzere, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle karar verildi.10/02/2020