Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1593 E. 2021/248 K. 24.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1593
KARAR NO: 2021/248
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/12/2017
NUMARASI: 2015/987 (E) – 2017/1061 (K)
DAVANIN KONUSU: Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 24/02/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 24/04/2013 günü saat 22:00 sıralarında D-200 Karayolunda Biga ilçesinden Bandırma yönüne doğru davalı …’in yönetiminde seyir halinde bulunan … plaka sayılı aracın orta refüjde duran davacıların desteği maktul …’ya çarparak ölümüne neden olduğunu, meydana gelen kazanın bilinçli taksir ile işlenen suç oluşturduğunu, davalı …’in daha önce işlediği trafik suçlarının suç işlemedeki kastını ve kusurunu gösterdiğini belirterek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107’inci maddesi uyarınca belirsiz alacak davası niteliğinde desteğin eşi davacı … için 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin çocukları davacılar …, … ve … için ayrı ayrı 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, cenaze ve defin giderleri için 5.000,00 TL maddi tazminat, davacı … için 60.000,00 TL manevi tazminat, davacılar …, … ve … için ayrı ayrı 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek bankaca uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta AŞ vekili cevap dilekçesinde özetle; kaza tarihinde davacı …’in yönetimindeki aracın Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk poliçesi ile sigortalı bulunduğunu, müvekkili şirket tarafından 12.606,13 TL ödendiğini, sigortanın zenginleşme aracı olmadığını, üçüncü kişilerin maruz kaldığı gerçek zarar miktarının araştırılıp saptanarak ödenmesi gerektiğini, müvekkili şirkete yöneltilen manevi tazminat, cenaze ve defin gideri taleplerinin poliçe teminatı kapsamına girmediğini, müvekkili şirketin yükümlülüğünü yerine getirdiğinden temerrütten bahsedilemeyeceğini, davacının ticari faiz talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 109/1’inci maddesinde öngörülen iki yıllık zamanaşımı içinde açılmayan davanın reddi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … Limited Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğundan görev yönünden davanın reddi gerektiği, dava dilekçesinin davacıların adreslerini içermemesi nedeniyle HMK’nin 119/2’nci maddesi uyarınca eksikliğin giderilmesi için bir haftalık kesin süre verilmesi, bu süre içinde eksiklik giderilmediği taktirde davanın reddine karar verileceği konusunda ihtarda bulunulması gerektiğini, müvekkilinin bütün dikkat ve özene göstermesine rağmen davaya konu kazaya engel olamadığını, davacı tarafından ileri sürülen bilinçli taksirin hiçbir öğesinin söz konusu olmadığını, talep edilen defin masrafının çok yüksek olduğunu, müvekkilinin aracının da ciddi şekilde zarar gördüğünü belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “…Davalı .. Sigorta yönünden açılan davanın reddine, davalılar … Ltd.Şti ile … hakkında açılan davada davacı eş … için 6.000,00 TL, Kızı … için 3.000,00 TL Kızı … için 3.000,00 TL, Kızı … için 3.000,00 TL olmak üzere toplam 15.000,00 TL’nin 24.04.2014 kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte bu davalılardan alınıp davacılara verilmesine, fazla istemin reddine,… ” karar verilmiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili 13/03/2018 günü Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden sunduğu iki ayrı istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin manevi tazminat yönünden komik, hakkaniyetten, hukuktan ve yasadan uzak bir karar vermesi nedeniyle temyiz sebebinin manevi tazminata yönelik olduğunu, manevi tazminatın olaya konu haksız fiilden zarar gören kişinin manevi ızdırap ve acısının bir nebze olsun giderilmesinin amaçlanmasına rağmen komik bir rakama hükmedildiğini, davalı sayısının üç kişi olmasına rağmen her davalı için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedildiğini, oysa hükmedilecek tek vekâlet ücretinin davalılar arasında paylaştırılması gerektiğini, oysa mahkemenin davalılar … ve … Limited Şirketi adına hem maddi hem de manevi tazminat yönünden 3.960,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmişken … Sigorta AŞ yönünden 3.600,00 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini, bu durumun hukuka aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Davacılar vekili aynı dava dilekçesinde, her bir davacı için ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat ile cenaze ve defin giderlerini davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ilk derece mahkemesince duruşmada açıklanan kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası hükmolulan tazminatın türü dahi belirtilmeksizin, soyut ve belirsiz biçimde yazılarak, cenaze ve defin gideri tazminatı talebine ilişkin karar verilmediği anlaşılmıştır. Davacı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla asli talebinin (alacağının) aynı davada birleştirebilir; yani birden fazla davasının aynı dava dilekçesi ile açabilir; buna davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) denir. Bu halde davada birlikte açılan dava sayısı kadar istem sonucu (talep neticesi) ve dava konusu vardır. Davaların yığılmasında ileri sürülen talepler arasında, aslilik ve fer’ilik ilişkisi yoktur; taleplerin tamamı birbirinden bağımsızdır. Davaların yığılması için birlikte açılan davalar (talepler, alacaklar) arasında herhangi bağlantı bulunması gerekli değildir. Bununla birlikte davanın ayın davacı (alacaklı), aynı davalıya (borçluya) karşı açılması gerekir. Dava yığılmasında görünüş itibarıyla tek bir dava dilekçesi bulunmasına karşın, aslında dava dilekçesinde belirtilen talep sayısı kadar birbirinden ayrı, bağımsız dava vardır ve yargılama da her bir dava (talep) bağımsız olarak ayrı ayrı işlem görür ve karara bağlanır. Somut uyuşmazlık yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; davacılar …, …, … ve … tarafından davalılardan ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat talebinde bulunulması, bu itibarla davacı sayısı kadar maddi tazminat ve manevi tazminat davası açılmasına karşın, HMK’nin 323 ve devamı maddeleri uyarınca; kabulüne karar verilen manevi tazminat davası bakımından her bir davacı lehine ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmolunması, reddine karar verilen maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden ise müteselsil sorumlu davalılar …, … Limited Şirketi lehine her bir davacı aleyhine ayrı ayrı vekâlet ücretine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilen manevi tazminat yönünden davacılar lehine tek vekâlet ücreti olan 1.980,00 TL, reddine karar verilen maddi tazminat davası bakımından davalılar … ve … Limited Şirketi lehine tek vekâlet ücreti 1.980,00 TL, reddine karar verilen manevi tazminat davası bakımından davalılar … ve … Limited Şirketi lehine tek vekâlet ücreti 1.980,00 TL’ye hükmolunduğu; böylece ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yanlış uygulamanın davacılar lehine sonuçlandığının anlaşılması karşında, davacılar vekilinin vekâlet ücretine yönelik istinaf başvurumu yerinde görülmemiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca, ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/06/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Somut uyuşmazlıkta ise, ilk derece mahkemesince manevi tazminat miktarının, yukarıda yapılan açıklamalara aykırı biçimde davalı … ile davacıların ekonomik ve sosyal durumları araştırılmaksızın belirlenmesi doğru kabul edilmemiş, davacılar vekilinin istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf nedeni bu bakımdan isabetli görülmüştür.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nin 353/1-a/6’ncı maddesi gereğince kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacılar vekili tarafından sarfedilen istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.24/02/2021