Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1527 E. 2021/363 K. 18.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1527
KARAR NO: 2021/363
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/01/2018
NUMARASI: 2016/761Esas – 2018/34 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/03/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 16/09/2015 tarihinde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında davalı … şirketine ZMMS poliçesi bulunan … plaka sayılı araçta müvekkillerinin tek desteğini kaybettiğini beyanla, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik davacı … için 1.250,00 TL, davacı … için 1.250,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının ve … için 100,00 TL defin giderleri, yargılama harç ve masrafları ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.Davalı vekili davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın kabulü ile; 136.076,01 TL destek tazminatının 18/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) tahsili ile davacı …’ya verilmesine, 11.145,50 TL destek tazminatının 18/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) tahsili ile davacı …’ye verilmesine, 2.000,00 TL defin ve cenaze giderinin 18/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) tahsili ile davacılara verilmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kazanın gerçekleştiği yerin orman olarak belirtilmesi nedeniyle, davacıların desteği müteveffa …’ın ölümüne sebebiyet veren olayın 2918 sayılı Kanun kapsamında trafik kazası olarak nitelendirilmeyeceğini, kaza 16/09/2015 tarihinde gerçekleştiğinden, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Trafik Sigortası Genel Şartları’nın işbu davada uygulanması gerektiğini; müvekkili şirket nezdinde sigortalı olan aracın hem sürücüsü hem de işleteni olan …’ın yakınlarının, destekten yoksun kalma tazminatı talep etme haklarının bulunmadığını, araç işleteni ve yakınlarının, tazminat talebinin ZMSS poliçesi kapsamı dışında olduğunu, 6704 sayılı Kanun’un 4.maddesine göre, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etme haklarının bulunmadığını; destekten yoksun kalma zararı hesaplamasında, TRH-2010 Tablosu’nun kullanılması halinde uygulanacak teknik faiz (iskonto oranı)’in 1,8 olması gerektiğini, SGK tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarının tespit edilerek, müvekkili Kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesi gerektiğini, kararın bu yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamından, davalı … Şirketi nezdinde 30/04/2015 başlangıç tarihli ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunan … plakalı traktörün, davacıların desteği (davacı …’ın eşi ve davacı …’ın evladı) …’ın sevk ve idaresinde iken, 16/09/2015 tarihinde tek taraflı kaza yapması neticesinde, davacıların desteği …’ın vefat ettiği, davacıların bu vefat nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve cenaze-defin gideri talebinde bulundukları ve Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda yukarıda belirtildiği şeklide karar verildiği anlaşılmıştır. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi ile Dairemizin birçok kararında da vurgulandığı üzere; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde, bu Kanunu’nun, karayollarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüş; karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da, bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu haliyle, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığı belirtilmiştir. Anılan yasal düzenlemeler gereğince kamunun yararlandığı tüm yollar karayolu tanımı içindedir. Bu açıdan karayolunda taşıt trafiğine kamu yönetimince izin verilip verilmemesi önemli olmayıp fiilen bu amaçla kullanılması yeterlidir. Yine karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu açıdan köy, orman, dağ, tarla ve yayla yolları da karayoludur. Yukarıda da açıklandığı üzere; Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir. (H.G.K’nun 28.09.2011 tarihli, 2011/17-499-2011/557 sayılı kararı da bu yöndedir.) Tavşanlı İlçe Jandarma Komutanlığı’nın 17/09/2015 tarihli olay yeri inceleme raporu ve krokisi ile tanık beyanlarına göre, olayın Domaniç Orman İşletme Müdürlüğü Dereçarşamba Şefliğinin 12 nolu bölmesi içerisinde gerçekleştiği ve kaza mahallinin karayolu ile bağlantısının bulunduğu anlaşılmıştır. Buna göre, davaya konu trafik kazasının meydana geldiği yerin, 2918 sayılı KTK’nun 2. maddesi gereğince karayolu bağlantısı bulunduğundan ve karayolu sayılan yerlerden olduğundan, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf iddia ve itirazı yerinde değildir. Davacıların talebine dayanak olan kaza, 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 16/09/2015 tarihinde meydana gelmiştir. Davacıların dayandığı ZMSS poliçesi ise 30/04/2015 tarihinde, ZMSSGŞ’nın yürürlük tarihinden (01/06/2015) önce düzenlenmiştir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 (E)-2020/6402(K) sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır.Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse, 6098 sayılı TBK’nın 53. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. TBK’nın 53/3. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.’nın 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı). Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır. Davacıların üçüncü kişi konumunda olduğu, talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanun’da ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.” Davacıların talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacıların, ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacılara yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nın 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca). Bu itibarla somut uyuşmazlıkta, desteklik ilişkisinin varlığı ispatlandığından, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakları bulunduğundan, davalı vekilinin destekten yoksun kalma tazminatı talebinin teminat dışı olduğuna ilişkin istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Öte yandan; Anayasa Mahkemesinin 17.07.2020 tarih- 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nıun 90. maddesindeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir. Bu nedenle; destekten yoksun kalma tazminatı hesabında, yeni ZMSS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz uygulaması da anılan cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Dolayısıyla tazminat hesaplamasının, %1,8 teknik faiz uygulanmadan yapıldığı bilirkişi raporunun hükme esas alınmasında isabetsizlik yoktur. Bunun dışında, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin son uygulamalarında da ifade edildiği üzere, tazminat hesaplarında bakiye ömrün belirlenmesinde TRH 2010 tablosunun esas alınmasının güncellenen ülke gerçeklerine daha uygun olacağı değerlendirilmekle birlikte, somut olayda bu tablonun uygulanması halinde bakiye ömrün hükme esas alınan PMF cetvelinde öngörülenden daha fazla bir süreye isabet ettiği, bu yönden davacı tarafça istinaf başvurusunun bulunmadığı, istinaf başvurusunda bulunanın sıfatı nazara alındığında bu yöndeki istinaf itirazının da reddi gerekmiştir. SGK’nın 19/02/2021 tarihli yazısına göre, davacıların desteği müteveffa …’ın vefatı nedeniyle herhangi bir ödeme yapılmadığı belirtildiğinden, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazı da yerinde görülmemiştir. Davalı vekilinin, tazminattan, %1’lik evlenme ihtimali indiriminin yapılmamasının hatalı olduğuna ilişkin iddia ve itirazına gelince; karara dayanak yapılan 07/07/2017 tarihli hesap bilirkişisi raporunun yapılan incelemesinde, müteveffanın eşi davacı …’ın olay tarihinde 55 yaşında ve yetişkin iki çocuğunun olduğu ancak yeniden evlenme ihtimali bulunmadığı gerekçesiyle indirim yapılmadığı tespit edilmiştir. Oysaki AYİM Tablosuna göre olay tarihinde 55 yaşında ve yetişkin iki çocuklu olan davacı için hesaplanan dektekten yoksun kalma tazminatından %1 evlenme indirimi yapılması gerekmektedir. Başka bir deyişle, davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf itirazı yerinde görüldüğünden, davacı … için bilirkişi raporuyla belirlenen ve Mahkemece hükmedilen 136.076,01 TL’lik destekten yoksun kalma tazminatından %1 evlendirme indirimi yapılarak (136,076,01-1.360,76=134.715,25) 134.715,25 TL destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-)Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere kaldırılmasına, Buna göre: 1-)Davacı …’ın davasının kısmen kabulü ile; 134.715,25 TL destekten yoksun kalma tazminatının 18/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 2-)Davacı …’ın davasının kabulü ile; 11.145,50 TL destekten yoksun kalma tazmintının 18/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) tahsili ile davacıya verilmesine, 3-)2.000,00 TL defin ve cenaze giderinin 18/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan (poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydı ile) tahsili ile davacılara verilmesine, 4-)Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 10.100,36 TL harçtan peşin alınan 559,4 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.540,00 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 5-)Davacılar tarafından yatırılan 559,4 TL harcın (peşin+başvurma harcı) davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, 6-)Davacı tarafından yapılan posta ve tebligat masrafı 171,50 TL bilirkişi masrafı 600,00 TL, müzekkere masrafı 463,00 TL olmak üzere toplam 1.234,50 TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre hesaplanan 1.223,24 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, geriye kalan miktarın davacıların üzerinde bırakılmasına, 7-)Davacı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, kararın kaldırılması nedenine göre davalının usuli kazanılmış hakkı da gözetilerek kabul edilen miktar üzerinden ilk derece mahkemesi karar tarihinde geçerli AAÜT gereğince hesaplanan 13.527,22 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile bu davacıya verilmesine, 8-)Davacı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm (ilk derece mahkemesi hükmü) tarihinden yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 2.180,00TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile bu davacıya verilmesine, 9-)Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, davacı …’ın reddedilen maddi tazminat miktarı nedeniyle AAÜT’nin 13/2.maddesi gereğince 1.360,076 TL vekalet ücretinin davacı …’dan tahsili ile davalıya verilmesine, 10-)Gider avansının kalan kısmının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran taraflara iadesine,
B-)İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN: 1-)Davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından iadesine, 2-)İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan 28,00 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 98,10 TL istinaf başvuru harcının davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 3-)İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-)İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, davacı … lehine verilen destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze-defin gideri yönünden HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin; Davacı … yönünden, HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/03/2021