Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1480 E. 2021/1 K. 06.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1480
KARAR NO : 2021/1
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/12/2017
NUMARASI : 2016/627 Esas – 2017/1132 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı
KARAR TARİHİ: 06/01/2021
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkillerinden …’ın eşi, …’ın babası …, 22/02/2011 tarihinde, … plakalı aracın şoförü olarak karıştığı trafik kazası neticesinde vefat ettiğini beyanla şimdilik davacı eş … için 8.000-TL ve davacı çocuk … için 2.000 TL olmak üzere toplam 10.000 TL’nin, kaza tarihi olan 22.02.2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş; sonrasında HMK m.107/2 uyarınca dava değerini davacı eş … yönünden 137.034,46-TL, davacı çocuk … yönünden 2.000-TL olarak belirlediğini dilekçesiyle bildirmiştir. Davalı vekili, oluşan zararın teminat dışı olduğunu, talebin zamanaşımına uğradığını ifade ederek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “Davanın kısmen kabulüne, davacı … yönünden 137.034,46 TL, davacı … yönünden ise 981,92 TL destekten yoksun kalma tazminatının 24/03/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine” karar verilmiştir.Karara karşı davalı vekili; olayda kendi kusuru ile kendi ölümüne neden olan şahıs söz konusu iken cezayı gerektiren bir fiilden bahsedilemeyeceğini ve bu nedenle ceza zamanaşımının uygulanamayacağını, talebin zamanaşımına uğradığını, davacıların desteği olan araç sürücüsünün kazanın gerçekleşmesinde tam kusurlu olması nedeniyle rizikonun teminat kapsamında olmadığını belirtilerek istinaf başvurusunda bulunulmuştur.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Öncelikle; HMK’nın 341 inci maddesinin, 2 nci fıkrasına göre miktar veya değeri üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. HMK’nın 341’inci maddesini 4’üncü fıkrasına göre ise alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü  üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz. Ayrıca HMK’nın ek 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasında; “200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2’nci fıkrasında, HMK’nın 341’inci maddesindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı düzenlenmiş bulunmaktadır.Yeniden değerleme oranındaki artış sonucu ilk derece yerel mahkemesi hükmünün verildiği 2017 yılı için HMK’nın 341’inci maddesinin, 2’nci fıkrasındaki kesinlik sınırı 3.110,00 TL olacaktır.Yukarıda da açıklandığı üzere, ilk derece mahkemesince davacı … yönünden 981,92 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu durumda davacı … için kabul edilen miktar, kararın verildiği tarih itibarıyla 2017 yılı için öngörülen kesinlik sınırının altında kaldığından, davalı vekilinin bu davacıya ilişkin karar yönünden HMK’nın 341’inci maddesinin 4’üncü maddesi gereğince istinaf hakkı yoktur. İlk derece mahkemesince, karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de sonuca etkili değildir. Bu bağlamda, davalı vekilinin …’ın davasının kısmen kabulüne ilişkin karara yönelik istinaf dilekçesinin HMK’nın 352/1-b maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.Diğer yandan, dava konusu kazanın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK m.49) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK değişik m.72) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve her halde haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresine (TBK m.72 iki ve on yıllık) tabi bulunduğu belirtilmiştir.Buna karşılık, 2918 sayılı KTK’nın 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde kaza gününden başlayarak on yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını benimsemiştir. Görüldüğü gibi, BK’nın 60. ve 2918 sayılı KTK’nın 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aradaki fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından bir yıl yerine iki yıl olarak öngörülmesidir. (TBK m.72 ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu dahi aranmamaktadır. (HGK’nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK’nın 16.04.2008 gün 2008/4-326-325, HGK’nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198 E. 2015/1495 K. sayılı, HGK’nın 16.9.2015 gün, 2014/17-116 E. 2015/1771 K. sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.)Buna göre eylem (22.02.2011 tarihli) için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85. ve 66/1-d maddelerinde öngörülen on beş yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında, dava tarihinde (08/06/2016) zamanaşımı süresinin dolmadığı, bu durumda davalı vekilinin istinaf itirazının yerinde olmadığı değerlendirilerek reddine karar vermek gerekmiştir. Davalı vekilinin rizikonun teminat dışı olduğuna ilişkin istinaf itirazına gelince; 22/02/2011 tarihinde gerçekleşen davaya konu kaza nedeniyle sigorta sözleşmesinin varlığı, rizikonun sözleşmenin yürürlük süresi içerisinde gerçekleşmiş olduğu, desteklik ilişkisi ve tazminatın hesap ve yöntemine dair bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.İstinafa konu uyuşmazlık, desteğin tam kusuruyla meydana gelen trafik kazasında ölümünden kaynaklı olarak destekten yoksun kalma tazminatı talep edilip edilemeyeceği, bir başka ifade ile rizikonun teminat kapsamında olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacı …’ın talebine dayanak olan kaza, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun ve 6704/4 md. ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 22/02/2011 tarihinde meydana gelmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatı, somut olayda uygulanması gereken B.K’nın 45/2. maddesinde düzenlenmiş olup “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir.” şeklindedir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 (E), 2020/6402(K) sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; “Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir.Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nun 45/II maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. Borçlar Kanunu’nun 45/III maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.nun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı).Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.Davacıların üçüncü kişi konumunda olduğu talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmaktadır.Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.” Davacı …’ın talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacının ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacıya yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nun 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca).Bu durum karşısında; davacı …’ın zarar gören üçüncü kişi sıfatına dayanan zarar giderim talebi nedeniyle, desteğin kazadaki kusurunun davacıya yansıtılamayacağı, davalının zarardan sorumlu olduğu, davalının ödeme yapması halinde de davacıya rücu imkanının bulunmadığı hususları göz önüne alındığında mahkemece verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı değerlendirilerek davalının, davacı … bakımından verilen karar yönünden istinaf itirazlarının da reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:1-Davalı vekilinin davacı … için verilen kesin kararayönelik istinaf dilekçesinin HMK’nın 352/1-b maddesi uyarınca REDDİNE,2-Davalı vekilinin davacı … yönünden verilen ve yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1’inci maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 3-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 9.360,82 TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 2.356,97 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.003,85 TL istinaf karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,4-Davalının istinaf kanun yolu başvurusu nedeniyle sarf ettiği yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 6-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı … için verilen karar bakımından HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin; davacı … için verilen karar bakımından ise HMK’nın 361/1. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.06/01/2020