Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1475
KARAR NO: 2020/4240
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/01/2018
NUMARASI: 2016/620 Esas – 2018/53 Karar
DAVANIN KONUSU: Destekten Yoksun Kalma Tazminatı (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/11/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalının ZMS sigortacısı ve davacıların desteği (oğlu) …’ın sürücüsü olduğu … plakalı aracın, 24/01/2016 tarihinde hemzemin geçitte tren ile çarpışması neticesinde, davacıların desteği …’ın hayatını kaybettiğini, anne ve babası olan davacıların destekten yoksun kaldıklarını iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmak ve poliçe limitiyle sorumlu olmak kaydıyla davacı baba için 25.000,00 TL ve davacı anne için 25.000,00 TL olmak üzere toplam 50.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle müvekkili nezdinde ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunduğunu, 6704 sayılı Kanun’un 3. maddesinde ZMSS kapsamındaki tazminatların, poliçe genel şartlarında belirlenen usul ve esaslara tabi olduğunun belirtildiğini, poliçe genel şartlarında da, “Destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destek tazminatı talepleri ile destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı talepleri”nin teminat dışı bırakıldığını, kazanın meydana gelmesinde davacıların desteğinin tam kusurlu olduğunu, bu nedenle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davaya konu talebin zamanaşımına uğradığını, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde 2 yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğünü, cezayı gerektiren bir eylem olmadığından olayda uzamış zamanaşımının söz konusu olmadığını, dava konusu olay, ticari iş niteliğinde olmadığından davacı tarafın avans faizi talebinin reddine karar verilmesi gerektiğini, davacıların SGK’dan rücuya tabi bir ödeme alıp almadığının re’sen araştırılması gerektiğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ” Tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamı birarada değerlendirildiğinde; davanın trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olduğu, ZMMS poliçesini düzenleyen sigorta şirketlerinin 3.şahıslara karşı sürücünün kusuru oranında sorumlu oldukları, dosyada mevcut kaza tespit tutanağına göre, murisin kazanın meydana gelmesinde % 100 kusurunun bulunduğu, her ne kadar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/17-142 Esas-2011/411 Karar sayılı kararı uyarınca mirasçı olan hak sahiplerinin destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla trafik sigortacısı olan şirketten tazminat talep edebilecekleri kabul edilmiş iken, 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.6 maddesi d bendi uyarınca destekten yoksun kalan hak sahibinin destek şahsının kusuruna denk gelen tazminat taleplerinin açıkça teminat dışı bırakıldığı, daha sonra 6704 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonucu 2918 sayılı KTK’nun 92/g maddesinin de aynı yönde değiştirildiği, dava konusu poliçenin Genel Şartların yürürlüğe girdiği 01/06/2015 tarihinden sonra 18/11/2015 tarihinde düzenlenmiş olması nedeniyle Genel Şartlardaki hükümlere tabi olduğu, dolayısıyla davacıların murisin kusuruna denk gelen destekten yoksun kalma tazminat taleplerinin de teminat dışı olduğu ve davacıların murisinin de kazanın oluşumunda % 100 kusurlu olması nedeniyle davanın sübuta ermediği anlaşılmakla davanın reddine” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bilirkişinin, kusur oranını ortaya çıkarmak için mahalinde keşif yapması gerekirken sadece evrak üzerinden müteveffanın kusuruna ilişkin net bir rapor oluşturması ve bu beyanının Mahkemece kabul edilmesinin hatalı olduğunu, kazanın 24/01/2016 tarihinde gerçekleştiğini, 01/06/2015 tarihli ZMSS Genel Şartları’nın ise 6704 sayılı Kanun ile 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğini, dolayısıyla olayda uygulanma imkanının bulunmadığını, normlar hiyerarşisine göre kanunların, Genel Şartlar’ın üzerinde olduğunu, bu nedenle Genel Şartlar’a göre karar verilmesinin kabul edilemeyeceğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, TBK’nın 53/3. maddesi kapsamında ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, 24/01/2016 tarihinde, davalının ZMS sigortacısı ve davacıların desteği …’ın sürücüsü olduğu aracın hemzemin geçitte trenle çarpışması neticesinde davacıların desteği …’ın vefat ettiği, kazanın meydana gelmesinde davacıların desteği …’ın tam kusurlu olduğu, davacıların bu vefat nedeniyle destekten yoksun kaldıklarını iddia ederek işbu davayı açtıkları ve Mahkemece, yukarıda belirtilen gerekçe ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. 26/04/2016 tarihinde yürürlüğe ğiren 6704 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (i) bendinde düzenlenen: “Bu kanun çerçevesinde hazırlanan zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları ve ekleri ile tanımlanan teminat içeriği dışında kalan talepler.” şeklindeki düzenleme ile atıf yaptığı Genel Şartlar’ın A.6. maddesinin (d) bendi uyarınca destekten yoksun kalan hak sahibinin, sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmakla beraber destek şahsının kusuruna denk gelen destek tazminatı taleplerinin teminat dışı bırakılmasına ilişkin yasal düzenlemeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş ise de; istinaf aşamasında Anayasa Mahkemesinin 17/7/2020 tarihli ve 2019/40 Esas-2020/40 Karar sayılı kararı ile sözü geçen 92. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (i) bendi iptal edilmiştir. Bu durumda, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen mezkur düzenleme ile uyuşmazlığın çözümlenmesi mümkün bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, Anayasa’nın 152 ve 153. maddelerinde öngörülen düzenlemelere göre, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi ile birlikte, yargılamaları devam eden ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması karşısında; “iptal kararının” Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten sonra; HMK 33. maddesi uyarınca, yürürlükteki yasaları uygulamakla yükümlü bulunan mahkemelerin, iptal kararı ile yok hükmünde olan ve böylece yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkileri bulunmamaktadır. (İBBGK.nın 1960/21 Esas ve 9 sayılı kararı; HGK’nın 21/01/2004/10-44 Esas ve 19 sayılı; ayrıca 07/04/2004 gün, 214 Esas ve 19 sayılı ve 2004/448 Esas ve 461 sayılı kararları).Yine, Kanun iptal edilmiş olmasına rağmen halen yürürlükte bulunan Genel Şartlar’ın A.6. maddesi (d) bendindeki hükmünün de uygulanması mümkün bulunmamaktadır. Zira, kaza tarihi itibariyle davaya konu rizikonun teminat dışı bırakıldığına ilişkin bir düzenleme kanunlarda bulunmamasına rağmen idari bir düzenleme ile kanunda sayılan teminat dışı hallere ilaveten -kanunun teminat dışı bir hal olarak görmediği bir meselede- hüküm getirilmesi, kanuna açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Bu itibarla kaza tarihi olan 21/01/2016 tarihi itibarıyla davaya konu rizikonun teminat dışı bırakıldığına ilişkin bir yasal düzenleme bulunmadığından, iptal kararıyla ortaya çıkan kanun boşluğunun yeni Genel Şartlar’ın yürürlük tarihinden önce Yargıtay içtihatları ile ortaya konulan ilke ve kurallar ile 2918 sayılı Kanun hükümleri doğrultusunda doldurulması gerekmektedir. İşbu davada, davacılar, sırf ölenin mirasçısı sıfatı ile değil destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuşlardır. Destekten yoksun kalma tazminatı, miras yoluyla geçen bir hak niteliğinde değil sigorta hukuku kapsamında talep edilen bir haktır. Bu durumda, ölen kişinin sigortalı aracın işleteni veya sürücüsü olmasının bir önemi yoktur. Ölenin kusuru, üçüncü kişi konumunda olan mirasçılara yansıtılamaz (Hukuk Genel Kurulunun 14/03/2019 gün ve 2017/17-1089 Esas- 2019/294 Karar sayılı ilamı aynı yöndedir). Somut uyuşmazlıkta, desteklik ilişkisinin varlığı ispatlandığından, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakları bulunmaktadır. Başka bir deyişle davacılar vekilinin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerindedir. Dosyaya ibraz edilen 10/08/2017 tarihli bilirkişi raporunda; kazanın meydana gelmesinde davacıların desteği …’ın %100 oranında tam kusurlu olduğu, davacı anne …’ın destekten yoksun kalma tazminatı miktarının 77.095,17 TL, davacı baba …’ın ise 53.667,43 TL ve temerrüt başlangıç tarihinin 24/05/2016 dava tarihi olduğu mütalaa edilmiştir. Bilirkişi raporunun yapılan incelemesinde, raporun, HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara uygun olarak düzenlendiği, tazminat hesaplamasının Yargıtayın yerleşik uygulama ve ilkeleri dikkate alınarak yapıldığı ve tazminat hesaplamasında herhangi bir hatanın bulunmadığı, raporun, dosya kapsamına uygun, denetim ve hüküm kurmaya elverişli olduğu görülmüştür. Davacılar vekili 13/09/2017 tarihli dilekçesiyle bilirkişi raporunda belirtilen miktarlar üzerinden ıslah yoluyla dava değerini artırmıştır. Bu durumda, davacılar vekilinin ıslah dilekçesi dikkate alınarak davanın kabulü ile, davacı … için 77.095,17 TL, davacı baba … için 53.667,43 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihi olan 24/05/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-)Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmek üzere KALDIRILMASINA, Buna göre: 1-)Davacı … için 77.095,17 TL, davacı baba … için 53.667,43 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihi olan 24/05/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 2-)Alınması gerekli 8.932,39 TL harçtan, davacılar tarafından yatırılan 499,98 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.432,41 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına, 3-)Davacılar tarafından yatırılan toplam 504,25 TL harcın davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 4-)Davacılar tarafından yapılan 892,25 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 5-)Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 10.822,37 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı …’a verilmesine, 6-)Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 7.776,77 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı …’a verilmesine, 7-)Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
B-)İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN; 1-)Davacılar vekili tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından kendisine iadesine, 2-)İstinaf aşamasında davacılar tarafından yapılan 100 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 85,70 TL istinaf başvuru harcının davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, 3-)İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-)İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, davacı … yönünden HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin; davacı … yönünden ise HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde, dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.26/11/2020