Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1467 E. 2020/4345 K. 09.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1467
KARAR NO: 2020/4345
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/04/2018
NUMARASI: 2015/350 Esas – 2018/457 Karar
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2016/163 Esas- 2017/184 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı
KARAR TARİHİ: 09/12/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; ZMMS bulunmayan … plakalı aracı sevk ve idare eden …’nun 21.9.2010 tarihinde geçirdiği tek taraflı trafik kazası sonrasında vefat ettiğini, müvekkillerinin destekten yoksun kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile … için 8.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davacılar vekili dava dilekçesinde; 21/09/2010 tarihli trafik kazası neticesinde davacıların desteği …’nun vefat ettiğini, murisin sürücüsü olduğu … plakalı aracın zorunlu mali mesuliyet sigortası bulunmadığını, davacılar … ile … için 500’er TL olmak üzere toplam 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili ıslah dilekçesinde, dava değerini … için 214.048,00 TL, … için 40.866,00TL, … için 44.396,00TL olarak ıslah etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu kazanın 21/09/2010 tarihinde meydana geldiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, kazadaki kusur durumu ve iddia edilen zarar arasındaki illiyet bağının tespit edilmesi gerektiğini, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiğini, müvekkili kurumun sorumluluğu bulunmadığını, davacıya bu kaza nedeniyle SGK’nın ödeme yapıp yapmadığının tespit edilmesi gerektiğini beyanla davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir. İlk Derece Mahkemesince: “davanın kabulü ile davacı eş … için 214.048,00 TL, davacı çocuk … için 40.866,00 TL, davacı çocuk … için 44.396,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davacı eş … yönünden dava tarihi olan 03/04/2015 tarihinden, davacı çocuklar … ve … yönünden, birleşen dava tarihi olan 16/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine” karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu tek taraflı trafik kazasının sürücü kusuruna dayandığını, mirasçıların tazminat hakkı olmadığını, mahkeme aksi kanaatte ise kaza tarihinde geçerli mali sorumluluk sigortası teminat limitleri aşılmak suretiyle hüküm kurulduğunu belirterek hükmün düzeltilmesine karar verilmesine karar verilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir. 21/09/2010 tarihinde gerçekleşen davaya konu kaza nedeniyle desteklik ilişkisi ve tazminatın hesap ve yöntemine dair bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. İstinafa konu uyuşmazlık, desteğin tam kusuruyla meydana gelen trafik kazasında ölümünden kaynaklı olarak destekten yoksun kalma tazminatı talep edilip edilemeyeceği, bir başka ifade ile rizikonun teminat kapsamında olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacıların talebine dayanak olan kaza, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun ve 6704/4 md. ile değişik 2918 sayılı Kanun’un 92. maddesindeki değişiklik tarihinden önce, 21/09/2010 tarihinde meydana gelmiştir. Destekten yoksun kalma tazminatı, somut olayda uygulanması gereken B.K’nın 45/2. maddesinde düzenlenmiş olup “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir.” şeklindedir. Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/6267 (E), 2020/6402 (K) sayılı 03/11/2020 tarihli kararında ve benzer nitelikteki kararlarında da ifade edildiği üzere; “Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nun 45/II maddesine dayanarak uğradığı zararın ödettirilmesini isteyebilir. Borçlar Kanunu’nun 45/III maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir. Destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecek kişiler, mirasçılardan başka kişiler de olabileceği hususunda da herhangi bir ihtilaf yoktur. Murisin trafik kazasından kaynaklanan bir sorumluluğu söz konusu olduğunda ve koşulları oluştuğunda mirasçıları bundan sorumlu olduğu halde, aynı olay nedeniyle destekten yoksun kalan ve fakat mirasçı olmayan kişiler bundan sorumlu değildir (HGK.nun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E.-411 K. sayılı ilamı). Davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talebine dayanak olarak gösterdiği zarar; sürücünün ölümü sonucunda meydana gelmekle birlikte salt onun desteğinden yoksun kalınması olgusuna dayalı, mirasçılık sıfatıyla bağlı olmaksızın uğranılabilen bir zarardır. Sürücünün ölümü zararı doğuran olay olmakla birlikte, zarar doğrudan üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlar üzerinde oluşmuştur. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; sürücü murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun, salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, desteğinin kusurunun olması, davacının hakkına etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır. Davacıların üçüncü kişi konumunda olduğu talep edilen tazminatın miras hukukundan ayrı olduğu mahkemenin kabulünde olduğu gibi, sürücünün yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmaktadır. Davacıların uğradığı zarara bağlı olarak talep ettiği hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.” Davacıların talebi, ölenin mirasçısı sıfatına değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatına dayanmaktadır. Dolayısıyla, davacının ölenin mirasçısı sıfatına dayanmayan, doğrudan davacı üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki desteğin kusuru davacıya yansıtılamayacak, sürücü desteğin tam kusurlu olması, onun desteğinden yoksun kalan davacıyı etkilemeyecektir (HGK’nın 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nın 22.2.2012 gün 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nun 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamları uyarınca). Bu durum karşısında; davacıların zarar gören üçüncü kişi sıfatına dayanan zarar giderim talebi nedeniyle, desteğin kazadaki kusurunun davacılara yansıtılamayacağı, davalının zarardan sorumlu olduğu, davalının ödeme yapması halinde de davacılara rücu imkanının bulunmadığı hususları göz önüne alındığında mahkemece verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı değerlendirilerek davalının istinaf itirazlarının da reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak, Mahkemece davalı hakkında hüküm oluşturulurken kaza tarihindeki Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası teminat limitleri dikkate alınmamıştır. Oysa 31.12.2003 tarih ile 25333 sayılı ve 24.12.2004 tarih ile 25680 sayılı resmi gazetelerde yayımlanarak yürürlüğe giren “Karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası tarife ve talimatı”nın B.1. Maddesi gereği, “Bu tarife ve talimatın yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak sigorta sözleşmeleri, zorunlu mali mesuliyet sigortası yeni teminat ve primleri üzerinden yapılır. Hazine Müsteşarlığınca belirlenen kaza tarihini kapsayan teminat limiti kaza başına 1.750.000 YTL (175.000,00 TL) kişi başına 175.000 TL’dir. Durum böyle olunca davalı … Hesabının kaza tarihinde geçerli teminat limitleri ile sınırlı olarak sorumlu olduğuna dair davalı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK’nın 353/1-b/2. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, kaza tarihinde geçerli olan zorunlu mali sorumluluk sigortasında kişi başına öngörülen teminat limiti ile sınırlı olarak garameten yapılan hesaplamaya göre davacı eş … için 125.149,18 TL, davacı çocuk .. için 23.893,45 TL, davacı çocuk … için 25.957,37 TL destekten yoksun kalma tazminatına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-b/2 . maddesi gereğince KALDIRILMASINA, Davacıların davalarının ayrı ayrı KISMEN KABULÜ ile; 1-Davacı eş … için 125.149,18 TL, davacı çocuk … için 23.893,45 TL, davacı çocuk … için 25.957,37 TL destekten yoksun kalma tazminatının davacı eş … yönünden dava tarihi olan 03/04/2015 tarihinden, davacı çocuklar … ve … yönünden birleşen dava tarihi olan 16/02/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak adı geçen davacılara verilmesine, Davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin REDDİNE, 2-Asıl dava ve birleşen dava yönünden alınması gerekli olan 11.954,25 TL karar ilam harcından, peşin alınan 4.997,90 TL harcın mahsubu ile noksan kalan 6.956,35 TL bakiye ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Asıl ve birleşen davada davacı tarafından yapılan asıl davada açılış gideri 59,50-TL, birleşen davada dava açılış değeri 62,70 TL, asıl davada tamamlama harcı 4.941,00 TL, bilirkişi ücreti 1.800,00 TL, asıl davada davetiye ve posta gideri 184,10TL, birleşen davada tebligat gideri 26,00 TL olmak üzere toplam 7.073,30 TL yargılama giderinden, kabul ve ret oranına göre 4.135,60 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmın davacılar üzerinde bırakılmasına, 4-Asıl davada davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 15.839,17 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı …’ya verilmesine, 5- Birleşen davada davacılar … ve … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 7.273,59 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılar … ve …’ya verilmesine, 6-Asıl davada davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 12.356,85 TL vekalet ücretinin davacı …’dan alınarak davalıya verilmesine, 7- Birleşen davada davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca hesap ve takdir olunan 5.311,68 TL vekalet ücretinin davacılar … ve …’dan alınarak davalıya verilmesine, 8-Davacılar tarafından yatırılan gider avansından bakiye kalan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine ,
B-İSTİNAF İNCELEMESİ BAKIMINDAN; 1-Davalı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf karar harcının, istem halinde İlk Derece Mahkemesi tarafından iadesine, 2-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan 14 TL posta ve tebligat giderinden ibaret yargılama gideri ile 98,10 TL istinaf başvuru harcının davacılardan tahsili ile davalıya verilmesine,3-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, davacı … yönünden HMK’nin 361’inci maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliği tarihinden itibaren iki haftalık süre içerisinde dairemize ya da bulunulan yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçeyle Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere; diğer davacılar bakımından HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 09/12/2020