Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1325 E. 2020/4139 K. 30.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1325
KARAR NO: 2020/4139
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/12/2017
NUMARASI: 2016/286 Esas – 2017/864 Karar
DAVANIN KONUSU: Değer ve Kazanç Kaybı Tazminatı (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/10/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait … plakalı, … marka araca, 19/08/2015 tarihinde, davalı …’ın sürücüsü, davalı … AŞ.’nin maliki ve davalı … Sigorta AŞ.’nin ZMS sigortacısı olduğu … plakalı aracın çarpması nedeniyle meydana gelen trafik kazası neticesinde, müvekkiline ait araçta değer kaybı meydana geldiğini ve müvekkiline ait aracın tamir süresince çalışamamasından dolayı kazanç kaybı oluştuğunu iddia ederek, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL değer kaybı tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte, avans faizinin, yasal faizin altında kalması halinde yasal faiziyle birlikte (Sigorta Şirketi açısından poliçe limitiyle sınırlı olmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine ve 2.500,00 TL kazanç kaybı tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte, avans faizinin yasal faizin altında kalması halinde yasal faiziyle birlikte davalılar … ve … AŞ.’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; dava, belirsiz alacak davası olmadığından usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirketin “…” markası altında uzun süreli araç filo kiralama faaliyetiyle iştigal etmekte olan bir şirket olduğunu, kaza tarihi olan 19/08/2015 tarihinde kazaya karışmış olan … plakalı aracın, 28/02/2014 başlangıç tarihli “Uzun Süreli Araç Kiralama Sözleşmesi” ile dava dışı … AŞ.’ye 26 ay süreyle kiralandığını ve aracın bu şirkete 10/05/2013 tarihinde teslim edildiğini, aracın, işleten-kiracı sıfatıyla 26 ay süreyle kaza tarihinden önce bu şirkete teslim edilerek kullanımına bırakıldığını, dolayısıyla kaza tarihinde, … plakalı aracı bu şirketin fiili hakimiyeti altında olduğundan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde tanımlanan işleten sıfatının müvekkili açısından oluşmadığını, Yargıtay kararlarında da, 2918 sayılı Kanun gereğince malikin, aracını uzun süreli kiralaması halinde, kiracının işleten sıfatını kazandığını ve işletenin sorumluluğu altına girdiğinin belirtildiğini, bu nedenle huzurdaki davanın müvekkili yönünden husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili aleyhine açılan bir çok davada da bu yönde karar verildiğini, gerekirse müvekkilinin ticari defterleri üzerinde bu yönde bilirkişi incelemesi yapılabileceğini, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla, araç sürücüsünün kusurlu olduğu iddiasını kabul etmediklerini, zira kusur oranlarının yargılamada belirlenebileceğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu, davacı tarafça talep edilen hasar ve kar kaybı tazminatlarının bilirkişi incelemesi sonucu ortaya çıkabileceğini, kazaya karışan … plakalı aracın, davalı … Sigorta AŞ. tarafından sigortalı olduğunu ve davacı tarafın öncelikle Sigorta Şirketi’ne başvurması gerektiğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda: “7.700,00 TL değer kaybının … Sigorta için temerrüt tarihi olan 08/10/2015 tarihinden itibaren, diğer davalılar için kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan alınıp davacıya verilmesine, 3.000,00TL kazanç kaybının davalılar … AŞ. Ve …’dan kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan alınıp davacıya verilmesine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı … AŞ. vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı … AŞ. vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirket aleyhine açılan davanın husumet yokluğundan reddedilmesi gerektiğini, kaza tarihi olan 19/08/2015 tarihinde, kazaya karışmış olan … plakalı aracın 28/02/2014 başlangıç tarihli “Uzun Süreli Araç Kiralama Sözleşmesi” ile, … AŞ.’ye 26 ay süreyle kiralandığını, sözleşmeden önce aracın teslim edildiğini ve kazaya karışan aracın söz konusu şirketin kullanımında olduğunu, müvekkilinin bu nedenle aracın işleteni olmadığını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesi gereğince kiracının işleten sıfatını kazandığını ve işletenenin sorumluluğu altına girdiğini, cevap dilekçelerinde bu hususu belirtmelerine ve aracın teslim edildiğine dair tutanak, sözleşme örneği, sözleşmenin vergi dairesine verildiğine dair belgeler ibraz edilmesine rağmen Mahkemece, bu hususun dikkate alınmadığını, müvekkili şirketin ticari defter ve kayıtları incelendiği taktirde bu hususun ortaya çıkacağını, müvekkili şirketin uzun süreli araç kiralama işiyle iştikal eden bir şirket olduğunu, aynı olaylar nedeniyle farklı mahkemelerde, müvekkili hakkında bir çok davada husumet yokluğu nedeniyle ret kararı verildiğini ve kararların Yargıtay tarafından onandığını, bu konuda çokça karar olduğunu, husumeti kabul anlamına gelmemekle beraber, davacının ıslah dilekçesinin zamanaşımına uğramasına rağmen Mahkemece, ıslah dilekçesine karşı sundukları zamanaşımı itirazlarının değerlendirilmediğini, Mahkemece hükme esas alınan kusur oranlarının da hatalı olduğunu, zira müvekkili şirkete ait araç sürücüsünün asli kusurlu olduğu tespitinin kabul edilmeyeceğini, bilirkişi raporuna itiraz dilekçelerinde de belirttikleri gibi, bilirkişi raporunda tespit edilen değer kaybı taleplerinin oldukça fahiş olduğunu, kararın bu yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, trafik kazasından kaynaklanan değer ve kazanç kaybı tazminatı istemlerine ilişkindir. Dosya kapsamından, 19/08/2015 tarihinde,davalı …’ın sürücüsü, davalı … Sigorta AŞ.’nin ZMS sigortacısı, davalı … AŞ.’nin işleteni olduğu iddia edilen … plakalı araç ile davacıya ait … plakalı aracın kaza yapması neticesinde, davacıya ait aracın hasar gördüğü, davacının işbu davada değer ve kazanç kaybı tazminatı talebinde bulunduğu ve Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, yukarıda belirtildiği şekilde karar verildiği anlaşılmıştır. Yargıtay 17. Hukuk dairesinin 25/04/2017 tarih, 2014/22879 Esas-2017/4514 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir kanun hükmü yoktur. Aynı Kanun’un 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alacı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Yine Kanun’un 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde (kısa bir süre için kiralanmaması kaydıyla) artık üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtayın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta, davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde, kazaya karışan … plakalı aracın, 28/02/2014 başlangıç tarihli “Uzun Süreli Araç Kiralama Sözleşmesi” ile, dava dışı … AŞ.’ye 26 ay süreyle kiralandığını, aracın sözleşmeden önce 10/05/2013 tarihinde bu şirkete teslim edildiğini, kira sözleşmesinin vergi dairesine bildirildiğini ve damga vergisi ödendiğini, kazanın meydana geldiği tarihte aracın işleteninin, dava dışı … AŞ. olması nedeniyle, sorumluluğun da bu şirkete ait olduğunu, müvekkilinin işleten olmadığını belirtmiş, buna ilişkin tüm belgeleri dosyaya ibraz etmiş ve yargılama aşamasında da bu hususları bir çok kez dile getirmiştir. Ancak Mahkemece, bu hususlarla ilgili hiçbir tartışma ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu durumda Mahkemece, davalı … AŞ. İle dava dışı … AŞ. arasında uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesinin bulunup bulunmadığı, aracın fiilen teslim edilip edilmediği, ekonomik yararlanmanın kime ait olduğu, kira sözleşmesi ve kira bedelinin maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, gerektiğinde işleten ve kiracının ticari defter ve kayıtları üzerinde konusunda uzman bir bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle, kira sözleşmesinin fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalı … AŞ.’nin, işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir. Başka bir deyişle davalı … AŞ. vekilinin, bu yöne ilişkin istinaf başvurusundaki iddia ve itirazlar yerinde görülmüştür. Bu bağlamda; davalı … AŞ. vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın yukarıda belirtilen şekilde işlem yapılmak üzere Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … AŞ. vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının, adı geçen davalı hakkındaki hükme hasren HMK’nın 353/1-a/6. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın davalı … AŞ bakımından yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davalı … A.Ş vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, 7-Davalı … AŞ tarafından icranın geri bırakılması talebi kapsamında yatırılan teminat mektubunun İİK’nın 36/5 maddesi uyarınca adı geçen davalıya iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/10/2020