Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1284 E. 2020/4113 K. 27.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1284
KARAR NO: 2020/4113
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET
TARİHİ: 13/04/2017
NUMARASI: 2015/1071 Esas – 2017/390 Karar
DAVANIN KONUSU: Trafik Kazasından Kaynaklanan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı ve Maddi Tazminat
KARAR TARİHİ: 27/10/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacılar vekili dilekçesinde özetle; 17/01/2007 günü saat 09:10 sularında idaresindeki … plaka sayılı araçla, … Mahallesi yönünden Sultan Çiftliği istikametine doğru seyir halinde bulunan müvekkillerinin desteği …’ın, 66’nci …’ın önüne geldiği sırada direksiyon hakimiyetini kaybederek aracın takla atması nedeniyle vefat ettiğini, davalının destekten yoksun kalma tazminatından ve cenaze giderlerinden sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacı … için 4.500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 2.500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı, davacı … için 2.500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 500 TL cenaze gideri olmak üzere toplam 10.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Dava dilekçesi 08/12/2015 günü tebliğ olunan davalı vekili, Ulusal Yargı Ağı (UYAP) üzerinden 22/12/2015 günü sunduğu cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın Karayolları Motorlu Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası (ZMMS) poliçesiyle sigortalandığını, öncelikle zamanaşımı itirazı sunduklarını, dolayısıyla zamanaşımı itirazının kabulü ile davanın bu yönüyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, iddia edilen tutarda cenaze gideri yapıldığının kanıtlanması gerektiğini, ZMMS sigortasının 3’üncü şahısları koruma altına aldığını, davacı yanın işletenden talep hakkı bulunmadığından müvekkili şirketten de herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığını, destekten yoksun kalma tazminatının Miras Hukukundan ayrı ve bağımsız bir hak olmasının desteğin müterafik kusurunun ileri sürülmesine engel olmadığına, öte yandan davacılara destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesi durumunda Trafik Sigortası Genel Şartlarının B.4-a maddesi gereğince müvekkili şirketin rücu hakkını kazanacağını, dolayısıyla davacılara ödenen bir tutarın davacılardan rücusu gerekeceğinden, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi gereği destekten yoksun kalma talebinin kabulünün mümkün olmadığını, müteveffanın kazancına ilişkin talebe itiraz ettiklerini, kazada kusur durumunun belirlenmesi için dosyanın Adli Tıp Kurumuna sevk edilmesini, ve davacının sosyal güvenlik kuruluşlarından bir ödeme alıp almadığının tespitini talep ettiklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, 17/01/2007 günü meydana gelen kaza bakımından Türk Ceza Kanununun (TCK) 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık zamanaşımının 17/01/2015 günü geçtiği belirtilerek davanın reddine karar vermiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; somut olayda trafik kazasının ölümle sonuçlanması nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/2 ve TCK’nin 66/1-d maddeleri uyarınca ölümle sonuçlanan trafik kazalarından 15 yıllık uzamış zamanaşımının uygulanacağını, kaza tespit tutanağında desteği kusur izafe edilmediğini, ortada kusur tespitine ilişkin somut bir kanıt yokken, araç aksamından yahut yoldan kaynaklanan kusurun dahi olabileceği gözetilmeden davanın eksik incelemeyle, hukuka aykırı biçimde reddine karar verilmesinin kabul edilemeyeceğini belirterek, İlk derece mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun (KTK) 109’uncu maddesinde motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini için kaza gününden itibaren iki yıllık zamanaşımı öngörülmüş, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, davanın cezayı gerektiren bir eylemden kaynaklanması durumunda Ceza Kanunu’nun öngördüğü ceza zamanaşımının (sürücü, işleten veya diğer sorumlular için fark gözetilmeksizin) uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ceza zamanaşımının uygulanması bakımından, sadece eylemin aynı zamanda suç oluşturması yeterli olup, ayrıca fail hakkında mahkûmiyet kararı ile sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı gerekmemektedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.06.2015 gün ve 2014/17-2198 (E) – 2015/1495 (K), 16.09.2015 gün ve 2014/17-116 (E) – 2015/1771 (K) sayılı kararlarıyla da aynı ilkeler benimsenmiştir. Somut uyuşmazlıkta ise; davacıların desteği olduğu ileri sürülen Ahmet Kartalmış’ın 17/01/2007 günü saat 09:10 sıralarında idaresindeki … plaka sayılı araçla seyir halindeyken direksiyon hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle yönetimindeki aracın takla atarak yoldan çıkması sonucu öldüğü ileri sürülmüştür. Yukarıda açıklandığı üzere, KTK’nin 109’uncu maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca, ceza zamanaşımının uygulanması için kamu davasının açılmış olması veya mahkûmiyet hükmü verilmesi aranmamakta olup cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir. Bir kişinin ölmesiyle sonuçlanan dava konusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir. Yasa koyucunun amacı 2918 sayılı KTK uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı içerisinde yönelmeyi sağlamaktır. KTK’nin 109’uncu maddesinin 2’nci fıkrasındaki “cezayı gerektiren fiil” ifadesinin seçilmesi zamanaşımı yönünden yukarıda da açıklandığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması koşullarının aranmadığı sonucunu doğurmaktadır. Buna göre; 26/11/2016 günü meydana gelen ve 5237 sayılı TCK’nin 85inci maddesinin 1’inci fıkrasına uyan taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturan olay için öngörülen cezanın üst sınırına göre, olay tarihinde yürürlükte bulunan aynı Kanunun 66/1-d maddesinde öngörülen dava zamanaşımının 15 yıl olduğu gözetildiğinde, davanın açıldığı 13/11/2015 günü 15 yıllık zamanaşımının dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece işin esasına girilip, tarafların kanıtları toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının HMK’nin 353/1-a/6’ncı maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde İlk Derece Mahkemesince yatırana iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin İlk Derece Mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep eden tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nin 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi.27/10/2020