Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1269 E. 2020/4101 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1269
KARAR NO: 2020/4101
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/11/2017
NUMARASI: 2014/742 Esas – 2017/879 Karar
DAVANIN KONUSU: Maddi ve Manevi Tazminat (Vekalet İlişkisinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/10/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; halen ABD’de yaşayan ve çifte vatandaşlığı olan müvekkilinin hem yakını, hem de uzağı daha yakın görebilmek amacıyla, kullanmakta olduğu … marka gözlüğün burnuna verdiği rahatsızlıktan dolayı gözlük kullanmak zorunda kalmayacağı bir çözüm aramaya başladığını ve ABD’de kendisine önerilen monovizyon ameliyatını kabul etmediği için, gözlerindeki görme azlığını tamamen giderebilecek olan başka ameliyat yöntemlerini araştırmaya başladığını ve yapmış olduğu bu araştırmalar neticesinde, excimer lazer yöntemi ile yapılacak olan ameliyatın, monovizyon yöntemine göre yararlı ve sonuç alıcı olacağına inanan müvekkilinin, excimer lazer yöntemi ile ameliyat olmaya karar verdiğini ancak ABD’de talep edilen ücret fazla olduğundan, ABD’de ameliyat olmaktan vazgeçtiğini, …’da arkadaşlarının yardımı ve önerisiyle davalı hastanede görev yapmakta olan göz doktoru diğer davalı …’e ulaştığını ve randevu alarak 18/11/2009 tarihinde …’a geldiğini, daha önce yaptırmış olduğu muayeneler sırasında istenmiş olan tetkik sonuçları ile gözlük reçeteleri gibi konuyla ilgili belgeleri de yanında getirerek, 18/11/2009 tarihinde 354235 protokol dosya ile davalı hastaneye giriş yaptığını, 18/11/2009 tarihinde diğer davalı Dr. … tarafından yapılan muayene sonucunda gözlerine hipermetropi+astigmat tanısı konmuş olan müvekkilinin, aynı gün davalı hastanede iki gözünden de ameliyat olduğunu, 18/12/2009 tarihinde davalı hastanede gerçekleştirilmiş olan bu ameliyattan önce yapılan muayenede, davalı Dr. … tarafından müvekkiline; sizin gözünüzde gizli hipermetropi-net görememe var. Yapacağım ameliyattan sonra uzağı net görürsünüz. Üç yıl sonra presyopiya (yakını net görememe) sorununuz olacak, o zaman gelirseniz intereor yöntemini uygulayıp yapacağımız ameliyattan sonra ömür boyu yakını da net görürsünüz.” şeklinde bilgi verildiğini, ancak davalı hastanede diğer davalı Dr. … tarafından yapılmış olan bu ameliyattan kısa bir süre sonra müvekkilinin gözlerinden birinin yakını, öbürünün ise uzağı göremediğini farkettiğini, müvekkilinin bu durumu fark eder etmez, davalı hastaneyi arayarak davalı Dr. …’den konuyla ilgili bilgi almak istediğini, ancak telefona çıkan görevlinin, “Dr. … şu anda yurtdışında bu nedenle kendisiyle görüşemezsiniz.” demesi nedeniyle; müvekkilinin, ameliyatı yapmış olan doktorla görüşme imkanı bulamadığını, 07/12/2009 tarihinde, müvekkilinin gözlerini muayene ve kontrol eden davalı hastane doktorlarından Opr. Dr. …’nun, müvekkiline uygulanan ameliyatın monovizyon olduğunu teyit ettikten sonra, “Size monovizyon hakkında bilgi verilmedi mi? Monovizyon konusunda bilgilendirilmeniz gerekiyordu. Üzgünüm!” dediğini, Opr. Dr. … ile yapmış olduğu bu görüşmeden kısa bir süre sonra ABD’ye dönmek zorunda kalan müvekkilinin, özellikle geceleri araba kullandığı zamanlarda ciddi anlamda trafik kazası yapma riski ile karşılaşmaya başladığı için yeniden davalı Dr. …’e ulaşmaya çalıştığını, ancak hastane görevlilerince görüştürülmediğini; somut olayda, davalı hastanede görev yapmakta olan diğer davalı Dr. …’in, ameliyat öncesinde yapmış olduğu muayene sırasında, müvekkiline vermiş olduğu sınırlı bilgilere ve bu sınırlı bilgilendirmeye bağlı olarak gözlerinde düzelme olacağı beklentisine girmiş müvekkiline ve müvekkili tarafından verilmiş olan ameliyat iznine aykırı davranarak, müvekkilinin isteği ve iradesi dışında, müvekkiline monovizyon ameliyatı uygulandığını, müvekkiline doğru bilgi verilmiş olsaydı müvekkilinin monovizyon ameliyatına kesinlikte izin vermeyeceğini, müvekkilinin bu ameliyat nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradığını iddia ederek, fazlaya ilişkin tüm yasal haklarının saklı kalması kaydıyla, 40.000,00 TL maddi ve 60.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu, iş bölümü itirazlarının kabulü ile dosyanın görev ve yetkili Şişli Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini, hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetinin, Yargıtayın da kabul ettiği üzere vekalet akdi olduğunu, hekim ile hasta arasında ticari iş mahiyetinde bir hukuki ilişkinin bulunmadığını, müvekkili şirketin sorumluluğunun ise, BK’nın 55. maddesi gereğince istihdam eden sıfatıyla bulunduğunu, ortada taraflar açısından ve müvekkil ticari iş mahiyetinde bir hukuki ilişki bulunmadığını ve davanın ticaret mahkemesinin görev alanına girmediğini; davacıya yapılan lasik operasyonu ile monovizyon tedavisi yapılmadığını, hastanın ameliyat sonrası Kanada’da yaptırmış olduğu muayenesinde miyop bulgusu bulunmasının olağan olduğunu, zira hipermetrop tedavilerinden sonra geçici olarak miyoba kayış olabileceğini, ama bu miyopa kayışın geçici ve geri dönüşümlü olduğunu, önemli olan, hastanın operasyondan sonraki 1 yıllık sürecin sonucundaki bulgular olduğunu, davacının, hastanede müvekkili hekim tarafından opere edilmeden önce kendisine operasyon ve olası riskler, başarı-başarısızlık ihtimalleri gibi bilgilerin gerek şifai olarak gerekse hasta tarafından bizzat imha edilen onam formuyla verildiğini, excimer lazer yöntemi ile hipermetrop tedavilerinde, operasyonun hemen sonrasında her iki gözde miyoba kayış olduğundan hastanın bunu monovizyonla karıştırdığını, hastaya operasyon sonrası Kanada’da yapılan muayenenin ise sikloplejik bir muayene olmadığından, muayene sonuçlarının da hatalı olduğunu, hastaya uygulanan operasyon ile gizli hipermetropinin düzeltildiğini ve işbu tedavi ile hastanın doğuştan olan numarasının yapıldığını, gerçek numaralarının oturmasının 1 yıllık bir süreci bulduğunu, 1 yıl sonra da numara kaldığının tespit edilmesi halinde, isteği doğrultusunda ikinci bir tedavi yapılmasının da mümkün olduğunu, hastanın gözündeki geçici miyoba kayışın, davacının yaşamsal faaliyetlerini engellediği yönündeki davacı taraf beyanlarının ise afaki ve ajite etmeye yönelik olduğunu, zira geri dönüşümü mümkün olan bu süreçte geçici olarak kullanılacak bir miyop gözlüğün, davacı tarafın dava dilekçesinde yer verdiği şikayetlerini rahatlıkla giderebileceğini, davacıda meydana geldiği iddia olunan zarardan müvekkili hekimi ve hastaneyi sorumlu tutabilmek için öncelikle bir fiil ve bu fiilin hukuka aykırı olması gerektiğini, ortada müvekkili hastane ya da hekimin, hastaya yönelik aykırı bir fiilinin bulunmadığını, yapılan operasyonun, tıp kurallarına ve literatüre uygun olduğunu; hastada meydana geldiği iddia olunan zarardan, müvekkili hekimi ve hastaneyi sorumlu tutabilmenin ikinci koşulunun, hukuka aykırı fiil neticesinde bir zararın meydana gelmiş olması ve bu zararın da, hastane/hekimin, tedavi yükümlülüğünün, kendisine yüklediği yükümlülükleri kasten veya ihmal ile yani kusurlu olarak ihlal etmiş nedeniyle olması meydana gelmesi gerektiğini, hekim/hastanenin, ancak kusurlu tıbbi faaliyetinin uygun sonucu olan zararlardan sorumlu olduğunu, davacı tarafın, dava dilekçesinde afaki bazı iddialarda bulunduğunu ancak somut bir zarardan söz etmediğini, tıbbi uygulamada hatadan kaynaklanan davalarda, kusur sorumluluğunun esas olduğunu, davacıyı opere eden hekimin, tıp biliminin gereklerine ve meslek etiğine uygun olarak vekillik görevlerini ifa etmiş bulunmakla, görevin ifasında herhangi bir kasti, kusurlu ve ihmali davranışı da bulunmadığından, hastada meydana geldiği/geleceği iddia olunan zararlardan da sorumluluğunun bulunmadığını, BK’nın 49. ve TMK’nın 25. maddelerinde, kişilik haklarını ihlal edenlerden manevi tazminat talep edilebileceğinin belirtildiğini, müvekkiline istinat edilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığından, manevi tazminat talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkili hastanenin özellikle göz merkeziyle öne çıkan itibar ve saygınlığı tartışmasız meşhur ve maruf bir sağlık kuruluşu ve Türkiye’deki hastaneler arasında en çok tercih edilen hastanelerden birisi olduğunu iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davanın kısmen kabulü ile; tedavi gideri 2.481,61 TL, geçici iş göremezlik zararı 1.961,77 TL ile manevi tazminat 2.500 TL’nin davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine,” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı … AŞ. vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı … AŞ. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının tamamen iyileştiği ve sürekli maluliyetinin bulunmadığı tespit edilmesine rağmen; iki haftalık iyileşme süresince %100 malul olduğunun kabul edilerek oluşturulan maddi tazminatın ve tedavi giderlerinin kabulünün mümkün olmadığını, Yerel Mahkemece, müvekkili hastaneye, doktorun kusuru nedeniyle sorumluluk atfetmesinin hatalı olduğunu, manevi tazminat talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava; davalı hastane ve davalı hastanede görev yapan davalı doktorun özen yükümlülüğüne aykırı davrandığı iddiasıyla açılan maddi ve manevi tazminata istemlerine ilişkindir. Yargıtay 3. Hukuk dairesinin 17/11/2020 tarihli ve 2020/8047 Esas-2020/6663 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; “Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390-TBK 502.506) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md-TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.” Somut uyuşmazlıkta, Yüksek Sağlık Şurası’nın 11-12 Nisan 2013 toplantı tarih, 307 toplantı sayılı ve 13290 karar sayılı raporunda, “Hastaya hipermetropi (yakını iyi görememe) tanısı ile her iki göze excimer lazerle lasiks ameliyatı yapıldığı, monovizyon ameliyatı uygulanmadığı, 31/05/2011 tarihli raporda belirtilen göz muayenesinde; hastanın her iki gözü de yakını iyi gördüğü (hipermetropisi düzeldiği), uzağı iyi göremediği (myop), ortaya çıkan myopinin hipermetropiyi düzeltmek için excimer lazerle yapılan lasiks tedavisinin sonrasında ortaya çıkan bilinen komplikasyonlardan olduğundan, Dr. …’in (Göz Hastalıkları Uzmanı) ve hastaneni kusuru bulunmadığı, excimer lazerin bir alet olduğu ve bu aletle çeşitli cerrahi yaklaşımların uygulanabileceği, mevcut aydınlatılmış onam formunda hastaya excimer lazerle bir işlem uygulandığı, ancak hangi yaklaşım biçiminin tercih edildiği ve tercih edilen yaklaşım biçiminin riskleri konusunda yeterli aydınlatma yapılmadığından Dr. …’in eksikliği olduğu” şeklinde mütalaa edilmiştir. 27/11/2014 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise; “Dosyada mevcut bilgi ve belgelere dayanarak hastaya monovizyon ameliyatı uygulandığı yönünde tespitte bulunmanın mümkün olmadığı, davacı hastaya excimer lazerle bir işlem uygulandığı, ancak hangi yaklaşım biçiminin tercih edildiği ve tercih edilen yaklaşım biçiminin riskleri konusunda yeterli aydınlatma yapılmadığından, Dr. …’in eksikliği olduğuna, Yüksek Sağlık Şurasının oybirliği ile karar verildiği, davalıların meydana gelen zarardan müteselsilen sorumlu oldukları, davacı yanın sunduğu belgelerden, maddi zararının 2.481,61 TL olarak hesaplandığı, davacı yanın ameliyat olduğu tarihten itibaren gelirinde ciddi bir düşüş yaşandığı, ancak bunun yapılan ameliyattan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hakkında dosyada somut belge olmadığı” mütalaa edilmiştir. Bilirkişi kurulu raporunun yapılan incelemesinde, raporun, HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara uygun olarak düzenlendiği, dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu görülmüştür. Bu durumda, İlk Derece Mahkemesince, yukarıda belirtilen raporlara dayanılarak, davacı lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinde herhangi bir hata bulunmadığından, davalı … AŞ. vekilinin istinaf başvurusundaki istinaf iddia ve itirazları yerinde görülmemiştir. Bu bağlamda; davalı … AŞ. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davalı … AŞ. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 474.30 TL harçtan peşin alınan 118,60 TL harcın mahsubu ile bakiye 355,7 TL harcın davalı … AŞ. tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-Davalı … AŞ.’nin istinaf başvurusu nedeniyle yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.22/10/2020