Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1182 E. 2020/3775 K. 15.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1182
KARAR NO: 2020/3775
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/12/2017
NUMARASI: 2016/567 Esas- 2017/1296 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 15/09/2020
Taraflar arasında görülen davada verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla; re’sen dikkate alınabilecek hususlar ayrık olmak üzere istinaf talep ve gerekçeleri ile tarafların ilk derece mahkemesinde ileri sürdükleri iddia ve savunmalar esas alınmak sureti ile dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilerinin miras bırakanı …’ın davalının trafik sigortacısı olduğu … plakalı otobüsün yoldan çıkarak şarampole düşmesi sebebiyle 20/09/2010 tarihinde Şanlıurfa’da meydana gelen kazada hayatını kaybettiğini, sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin yeterli olmadığını belirterek müvekkilleri … için 2.300,00 TL, …’a 2.300,00 TL ve … için 2,300,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kazanın gerçekleştiği 20/09/2010 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; müvvekkili şirket nezdinde sigortalı aracın otobüs olduğunu, öncelikle Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortacısına başvurulması gerektiğini, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinin ancak Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Poliçe teminatının aşılması durumunda devreye gireceğini, Yargıtay usullerine uygun olarak hazırlanan aktüer raporunda 54.633,00 TL hesap edildiğini ve davacı şirketin herhangi bir sorumluluğu bulunmamakta olduğunu, Karayolları Trafik Kanunun 111. maddesi gereğince ibranameye göre ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 2 yıllık süre geçmiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, ibranamenin ihtirazi kayıtla imzalandığını, bu nedenle 2 yıllık hak düşürücü sürenin somut olay bakımından söz konusu olmadığını, davalı şirketin dava öncesinde yaptığı ödeme sırasında asgari ücret üzerinden hesaplama yaptığını, bu nedenle İran ülkesinde kabul edilen asgari ücret üzerinden hesaplama yapılmasına dair itirazın yerinde olmadığı gerekçesiyle … ve … yönünden KABULÜ ile, …’ için 64.894,77 TL … için 11.626,72 TL maddi tazminatın 13/08/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahisilne, davacılardan … yönünden ise açılan davanın REDDİNE karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili tarafından KTK’nın 111 maddesi uyarınca davanın hak düşürücü süreden sonra açıldığını, bu nedenle davanın hak düşürücü süre nedeniyle red edilmemesinin doğru olmadığını, hesaplama esas alınan gelirin İran’daki asgari ücret olması gerekirken Türkiye’deki asgari ücretin hesaplamaya esas alındığını, buna ilişkin itirazda bulunmalarına rağmen itirazın haksız bir şekilde dinlenilmediğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, davalı tarafa trafik sigortası ile sigortalı olan yolcu otobüsünün tek taraflı gerçekleştirdiği trafik kazası neticesinde araçta yolcu olarak bulunan davacıların desteğinin vefat etmesi nedeniyle talep edilen destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir. Karayolları Trafik Kanunu’nun 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebilirler. Kanunun bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Kanunda belirtilen iki yıllık süre hak düşürücü süre olup mahkemece/hakemce re’sen dikkate alınmalıdır. Davalı sigorta şirketi tarafından ibraz edilen ibranamede fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuş olup ibraname, bu haliyle tazminat miktarına ilişkin yapılan anlaşma niteliğinde değil, makbuz hükmündedir dolayısıyla, somut olayda, hak düşürücü süreye ilişkin anılan yasal düzenlemenin uygulanma kabiliyeti bulunmayıp, davacı taraf zamanaşımı süresi içerisinde saklı tuttuğu bakiye haklarına dair dava açmakta serbesttir. Bu yöne ilişkin istinaf itirazları yerinde değildir. Öncelikle İran’daki asgari ücrete göre hesaplama yapılması gerektiği yönündeki istinaf itirazı yerinde değildir. Zira, hesaplama, İran vatandaşı olan ve orada yaşayıp gelir elde eden müteveffanın İran ülkesindeki en son aylık kazanıcı/geliri esas alınarak yapılması gerekir. Vaki istinaf itirazının hesaplamaya esas alınan geliri de kapsar nitelikte olması nedeniyle bu yönden yapılan değerlendirmede ise; en son çalıştığı işyerinden alınan 12/02/2012 tarihli belgeye göre müteveffanın muhasebeci olarak çalıştığı ve aylık olarak 7.000.000 İran Riyali aldığının bildirildiği, İran makamlarınca düzenlenen aynı tarihli Emeklilik Kurumu Varisler Maaş belgesinde de müteveffanın son maaşının 7.164.062 İran Riyali olduğunun belirtildiği, bu durumda 19 Haziran 2010 tarihli Resmi Gazetenin 27616 sayısında yayınlanan Merkez Bankası kuruna göre 100 İran Riyalinin 0,01537 TL olduğu, bu kurun kaza tarihindeki maaş ile (7.164.062/100)71640,62 çarpımı neticesinde 1,101,12TL aylık gelirinin olduğunun anlaşılmakta olduğu, oysaki hükme esas alınan raporda ve davalı tarafça yapılan ödemeye esas hesaplamada 760,50 TL brüt gelirin esas alındığı, dolayısıyla bu hesaplamanın davalının lehine olduğu ve bunu da kapasar nitelikteki istinaf itirazında bulunmakta hukuki yararı olmadığı görülmektedir. (En son çalıştığı işyerinden alınan belgedeki gelirin esas alınması durumunda da sonuç değişmemektedir.) Bu durumda yapılan yargılamaya, toplanan delillere, dosya içeriğine, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olduğuna göre; yerinde olmayan istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçe ile; 1- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 maddesi hükmü uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken bakiye 3920,40 istinaf karar harcının istinafa başvuran taraftan tahsil edilerek hazineye irad kaydına, 3-İstinafa başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4- Artan gider ve delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, Dair, her iki davacı bakımından davalı aleyhine hükmedilen miktarlar gözetilerek 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle karar verildi. 15/09/2020