Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1175 E. 2020/4097 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1175
KARAR NO: 2020/4097
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2017
ASIL DAVA
DAVANIN KONUSU: Maddi ve Manevi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
BİRLEŞEN DAVA:(İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin
2016/4 Esas-2016/10 Karar sayılı)
DAVANIN KONUSU: Maddi ve Manevi Tazminat (Trafik Kazasından Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/10/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 31/07/2012 tarihinde, davalı … Sigorta AŞ’nin ZMS sigortacısı, davalı …’ın maliki ve davalı …’nın sürücüsü olduğu … plakalı aracın, … Mahallesi’nde belediye otobüsünden yeni inmiş …’a çarparak ağır yaralanmasına neden olduğunu, ceza yargılamasının İstanbul Anadolu 25. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/971 Esas sayılı dosyasında devam ettiğini, müvekkili …’ın kaza nedeniyle 3 ay yoğun bakımda kaldığını, kaza nedeniyle beyninden ve vücudunun diğer yerlerinden ağır derecede hasar gördüğünü, müvekkilinin kaza nedeniyle %100 oranında kalıcı olarak iş göremez duruma düştüğünü ve buna ilişkin sağlık kurulu raporu bulunduğunu, müvekkili …’ın kaza tarihinde 11 yaşında ve 6. sınıfa başlayacak, sağlık problemi olmayan geleceği parlak bir öğrenci olduğunu, her ne kadar davalılar … ve …’dan bir miktar maddi ve manevi tazminata karşılık para alınmışsa da, bu paranın müvekkillerinin mağduriyetini karşılamaya yeterli olmadığını, dilekçe ekinde anlaşmaya ilişkin belgeyi sunduklarını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 111. maddesi gereğince açıkça yetersiz olduğu belli olan bu anlaşmayı kabul etmediklerini, kaza geçiren çocuğa, evde anne ve babası olan diğer müvekkillerinin baktığını, bu nedenle müvekkilinin annesi …’ın eskiden satış destek elemanı olarak çalşımakta iken artık çalışmadığını ve tüm zamanını çocuğuna ayırmak zorunda kaldığını, babasının da çok zarar gördüğünü, hastahanelere götürmek için ve çocuk müvekkilinin ihtiyaçları için babasının devamlı yanında olmak zorunda kaldığını ve iş gücü kaybına uğradığını, bu nedenle bakıcı gideri taleplerinin bulunduğunu, meydana gelen kaza nedeniyle müvekkilinin manevi varlığında eksilme için, yaşadığı derin travma, korku, üzüntü ve keder için manevi tazminat taleplerinin bulunduğunu, anne ve baba olan müvekkillerinin ruhsal olarak yıprandıklarını ve çocuklarının her an ölebileceği korkusunu yaşadıklarını, dolayısıyla manevi zarara uğradıklarını iddia ederek, öncelikle kazaya neden olan … plakalı araç üzerine teminatsız olarak tedbir konulmasına, HMK’nın 107. maddesi kapsamında fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla, müvekkili …’ın oluşmuş ve oluşacak bütün, geçici ve kalıcı işgücü kaybı için şimdilik 9.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte bütün davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline; müvekkili …’ın bakıcı masrafları için şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte bütün davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline; … için 30.000,00 TL, baba … için 30.000,00 TL, anne … için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 90.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; aynı kaza nedeniyle İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1267 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılamada alınan kusur bilirkişisinin raporunda, … plakalı otobüsün sürücüsü …’nın kusurlu olduğunun tespit edildiğini iddia ederek, dava dosyaları arasında bağlantı bulunması nedeniyle işbu davanın İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1267 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesine, … plakalı araç üzerine teminatsız olarak tedbir konulmasına, HMK’nın 107. maddesi kapsamında fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla, şimdilik geçici ve kalıcı işgücü kaybı için 9.000,00 TL ve bakıcı gideri için 1.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılar …, … Ltd. Şti. ve … (…) Sigorta AŞ’den müştereken ve müteselsilen tahsiline; … için 30.000,00 TL, … için 30.000,00 TL ve … için 30.000,00 TL olmak üzere toplam 90.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve … Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; tanık anlatımları ve kaza tespit tutanağında görüldüğü üzere küçüğün bulunduğu otobüsün, durağın 75 metre gerisinde durarak davacı küçüğü indirdiğini ve davacı küçüğün de, karşı şeritte bulunan dedesinin otobüsüne gitmek için, otobüsün önünden aniden fırlayarak kazaya sebebiyet verdiğini, müvekkili …’nın söz konusu kazada hiçbir kusurunun bulunmadığını, kazanın oluş tarihinden itibaren, müvekkillerinin hiçbir kusuru olmamasına rağmen aile ve çocukla ilgilendiklerini ve tedavi masraflarını ödediklerini, manevi olarak da aileye destek olduklarını, her türlü tedavinin aksatılmadan yapılması için çaba gösterdiklerini, müvekkillerinin bununla yetinmeyerek, davacılara 50.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplamda 80.000,00 TL ödemede bulunduklarını, tarafların uzlaşarak 30/10/12 tarihinde tutanak imzaladıklarını, davacıların, Kadıköy 25. Sulh Ceza Mahkemesinin ilk duruşmasına katılarak, bu kaza sebebiyle müvekkillileri aleyhindeki şikayetlerinde vazgeçeceklerini beyan ettiklerini ancak müvekkillerinin tüm iyiniyetli çabalarına ve uzlaşma tutanağına rağmen anlaşılmaz tavırlar içerisine girerek şikayetlerinden vazgeçmediklerini, taraflar arasındaki uyuşmazlığ uzlaşma ile çözüldüğünü iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle müvekkili nezdinde ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun, sigortalı araç sürücüsünün kusuru ve poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, kazada yaralandığı söylenen davacının, henüz maluliyetine ilişkin usulüne uygun belge veya bilgi ibrazı olmadığından, maluliyet durumunun söz konusu olmadığının anlaşıldığını, davacı tarafın maluliyeti var ise, davacının maluliyet kontrol süresi geçtikten sonra Adli Tıp Kurumu tarafından belirlenmesi gerektiğini, sigortacı tarafından tazmin edilecek gerçek zararın, davacının vücut bütünlüğü kaybı oranı değil meslekte kazanma gücünün daimi kaybı oranındaki gerçek maddi zarar olduğunu, davacının söz konusu olaydan dolayı SGK tarafından herhangi bir ödeme alıp almadığının tespitinin gerektiğini, müvekkili şirket temerrüde düşmediğinden faiz talep edilemeyeceğini, müvekkili şirketin, bakıcı gideri vs giderlerden sorumlu olmadığını ve poliçede bu talebe uygun teminat bulunmadığını iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin kazanın meydana gelmesinde hiçbir kusurunun bulunmadığını, davacı …’ın, 31/07/2012 tarihinde, müvekkilinin sevk ve idaresindeki otobüsten diğer yolcularla birlikte indikten sonra, birden otobüsün önünden hızla geçerken, yolun sol tarafından seyreden diğer davalı …’nın sevk ve idaresindeki … plakalı ticari taksinin çarpması neticesinde yaralandığını, Karayolları Trafik Kanunu’na göre 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra müvekkili aleyhine dava açıldığını ve esas dava ile birleştirilmesini karar verildiğini, öncelikle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin trafik kurallarına uyduğunu ve meydana gelen kazada hiçbir kusurunun bulunmadığını, ticari faiz talep edilemeyeceğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … Sigorta AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde bahsi geçen … plakalı aracın kaza tarihi itibariyle müvekkili nezdinde ZMSS poliçesiyle sigortalı bulunduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun poliçe limiti ve sigortalı araç sürücüsünün kusuru ile sınırlı olduğunu, müvekkili nezdinde sigortalı araç sürücüsünün kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığını, kusur incelemesinin Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince belirlenmesi gerektiğini, davacının maddi zararının ancak aktüeryal inceleme sonucu tespit edilebileceğini, geçici iş göremezlik döneminin tazminat hesabına dahil edilmemesi gerektiğini, dava öncesinde müvekkiline başvuru yapılmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili temerrüde düşmediğinden ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebileceğini iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Asıl davada, davalılar …, … ve … Sigorta aleyhine açılan asıl davada; maddi tazminat taleplerinin feragat nedeniyle reddine; davalılardan … ve …’dan istenen manevi tazminat talebinin reddine;” karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; hükme esas alınan kusur bilirkişi raporunun bilimsel ve teknik hiçbir özelliği olmayan, sıradan Adli Tıp Kurumu raporlarını onaylamak için alınan bir rapor olduğunu, davaya konu kazanın meydana geldiği yerde keşfin yapıldığını, kaplamada yol şerit çizgileri, yaya geçidi ve ışıkların olmadığını, … Sokak köşebaşı olduğunu ve olay mahallinde İETT durağının bulunmadığını, böyle bir yolda ek davalarının davalısı …’nın keyfi bir şekilde durarak 11 yaşındaki çocuğu yola bıraktığını, hatalı şekil veya yerde yük ve yolcu alma-indirme, tali kusurlu hallerden sayılmasına rağmen bilirkişi heyetinin çok basit ve çok keyfi bir şekilde, “İstanbul’da özellikle halk otobüsü sürücülerinin yol kenarında durup ellerini kaldıran yolcuları almak ve indirmek için durak dışı yerlerde durdukları sıkça rastlanan bir durumdur.” şeklinde rapor tanzim ettiklerini ve davalı …’nın kusursuz olduğuna karar verdiklerini, bilirkişi heyetinin trafik kurallarına aykırı bir durumu gayet normal bir şeymiş gibi göstermeye çalışmasının ve trafik kurallarını ihlal ederek rapor düzenlenmesinin kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla bu raporun hukuka aykırılık bir yana, hukuka olan güveni yerle bir ettiğini ve bu raporla kurulan hükmü kabul etmediklerini; gerekçeli kararda manevi tazminat taleplerinin “manevi tazminatın mahiyeti gereği bölünemeyeceği gerekçesiyle” reddedildiğini ve yine kusurla orantılı olarak 30.000,00 TL ödemenin olayın oluşuna uygun olduğunun belirtildiğini ancak bu hükmün hiçbir şekilde caydırıcılık ve tatmin edicilik tarafının bulunmadığını, davaya konu kazanın 31/07/2012 tarihinde gerçekleştiğini, … ve … ile anlaşmanın ise 30/10/2012 tarihinde yapıldığını, müvekkili küçük hastanede yoğun bakımda iken müvekkilleri ebeveynlerinin, ilk aşamada çocuklarının nasıl olacağını, sürecin nasıl işleyeceğini bilemediklerinden ve tedavi için paraya ihtiyaç duyduklarından uzlaşmak zorunda kaldıklarını, ancak sonraki süreçte çocuklarının %100 malul kalacağını ve sürekli bir tedavi altında olması gerektiğini doktorlardan öğrendiklerini, dosyada bulunan 2015 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunun da bu hususu doğruladığını, kararda belirtilen 30.000,00 TL manevi tazminat miktarının, olayın oluşuna uygun olduğu gerekçesinin de kabul edilebilir bir gerekçe olmadığını, müvekkillerinin uğradığı manevi çöküntünün acının parayla ölçülebilir bir değerinin bulunmadığını, ancak manevi tazminatın caydırıcı olmasının, bir nevi insanda rahatlatma duygusu uyandırması gerektiğini, hükmedilen manevi tazminatın caydırıcı ve tatmin edici olmadığını, kararın bu yönlerden usul ve yasaya ve dahi hakkaniyete aykırı olduğunu belirtmiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava ve birleşen dava, TBK’nın 54 ve 56. maddeleri kapsamında yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı vekilinin istinaf başvurusundaki birinci iddia ve itiraz, kusur bilirkişi raporuna ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta, kaza nedeniyle düzenlenen herhangi bir kaza tespit tutanağı bulunmamaktadır. İstanbul Anadolu 25. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/06/2013 tarihli, 2012/971 Esas-2013/458 Karar sayılı kararı ile; katılan tarafın zararının 30/10/2012 tarihinde düzenlenen ibraname ile karşılandığı ve bu süratle uzlaşmanın sağlandığı gerekçesiyle CMK’nın 254. maddesi gereğince uzlaşma nedeniyle sürücüsü (davalı) … hakkindeki kamu davasının düşürülmesine karar verilmiştir. İşbu dosyada, dosya üzerinden aldırılan bilirkişi …’ın 16/11/2015 havale tarihli raporunda, kazanın meydana gelmesinde, davacı (yaya) …’ın %50 oranında asli, davalı (sürücü) …’nın %25 oranında tali, dava dışı …’nın %25 oranında kusurlu olduğu mütalaa edilmiştir. Yine bu dosyadan aldırılan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 18/11/2016 tarihli raporunda, davacı yaya …’ın %75, davalı (sürücü) …’nın %25 oranında kusurlu olduğu mütalaa edilmiştir. Raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi ve itirazların değerlendirilmesi açısından aldırılan 22/05/2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda, kazanın meydana gelmesinde davacı …’ın %75 oranında, davalı (sürücü) …’nın %25 oranında kusurlu olduğu, … plakalı otobüsün sürücüsü (davalı) …’nın kusursuz olduğu mütalaa edilmiştir. Mahkemece de hükme dayanak yapılan 22/05/2017 tarihli bilirkişi heyet raporunun yapılan incelemesinde; raporun, HMK’nın 279. maddesinde aranılan koşullara uygun olarak düzenlendiği, dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu kanısına varıldığından, davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf iddia ve itirazı yerinde görülmemiştir. Davacılar vekilinin ikinci iddia ve itirazı ise hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğuna ilişkindir. Yukarıda da değinildiği üzere asıl davanın davalıları … ve … ile davacılar … ve … arasında varılan uzlaşma sonucunda, davalılar tarafından kaza nedeniyle davacılara toplamda 30.000,00 TL manevi tazminat ödendiği ve davacıların, davalılardan maddi ve manevi tazminat adı altında hiçbir hak ve alacağının kalmadığına ve davalıları gayri kabili rücu olarak ibra ettiklerine dair 30/10/2012 tarihli ibraname düzenlenmiştir. 30/10/2012 tarihli ibranamenin varlığı ve içeriği taraflar arasında tartışma konusu değildir. Başka bir deyişle taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerli olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca kazanın oluş şekli, kazanın meydana gelmesindeki kusur oranları, maluliyet oranı, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalılar tarafından ödenen manevi tazminat miktarının, TBK’nın 56. maddesinde düzenlenen manevi tazminat müessesesinin amacına ve hakkaniyet ilkesine uygun olduğu kanısına varılmıştır. Başka bir deyişle davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf iddia ve itirazı da yerinde görülmemiştir. Bu bağlamda; davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50 TL harcın davacılardan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-Davacıların istinaf başvurusu nedeniyle yaptıkları yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.