Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1123 E. 2020/4147 K. 10.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1123
KARAR NO: 2020/4147
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2017
NUMARASI: 2014/216 (E) – 2017/597 (K)
DAVANIN KONUSU: Trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat
KARAR TARİHİ: 10/11/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yasa yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’in yönetimindeki … plaka sayılı araçla 04/11/2012 günü saat 19.00 sıralarında … Caddesi, … Köprüsü yan yol mevkiinde seyir halinde iken davalı …’ın idaresindeki … plaka sayılı çekiciyle trafik genel kurallarına uymadan ve gerekli önlemleri almadan kavşağa girerek müvekkiline çarptığını, olay sonucu müvekkilinin aracın içinde bulunan annesi …’in vefat ettiğini, müvekkilleri … ve kardeşi …’in yaralandığını belirterek, … plaka sayılı aracın kaza nedeniyle kullanılmaz hale gelmesinden dolayı şimdilik 100,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yaptıkları hastane giderleri için şimdilik 100,00 TL maddi tazminatın ve davacı müvekkillerinden her biri için 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı … için 50.000,00 TL, davacı … içinde 50.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’dan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkili şirket tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS) poliçesi ile sigortalandığını, meblağ sigortası olmayan zarar sigortası niteliğini taşıyan ZMSS’den dolayı davacı tarafın uğradığını ileri sürdüğü zararı ispat etmesi gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte müvekkili şirketin sorumluluğunun trafik poliçesindeki limit ve sigortalı araç sürücüsünün kusuruyla sınırlı olduğunu, davacının maluliyet iddialarının değerlendirilmesi için Adli Tıp Kurumu’na sevk edilerek kaza ile illiyeti bulunan maluliyete ilişkin rapor alınmasını talep ettiklerini, maddi tazminat taleplerinin netleştirilmesi için aktüer bilirkişiden rapor alınması gerektiğini, davacının ekonomik ve sosyal durumunun ve hangi sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olduğunun tespitinin gerektiğini belirterek, aleyhlerinde açılmış olan davanın sigortalı araca yüklenecek kusur bulunmadığından reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davalı … şirketinin bulunduğu yer ile kazanın vuku bulunduğu yerin İstanbul olduğunu, bu nedenle yetkili mahkemenin İstanbul mahkemeleri olduğunu, Bakırköy 17’nci Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/1139 (E) sayılı dosyasının bekletici sorun yapılması gerektiğini, davacının ileri sürdüğü geçiş üstünlüğünün kendilerine ait olduğu iddiasının yersiz ve dayanaksız olduğunu, … plaka sayılı aracın uğradığı hasar nedeniyle talep edilen tazminat miktarını kabul etmediklerini, davacı …’in olay dolayısıyla malul hale geldiği hususunun açıklamaya muhtaç olduğunu, zira davacı …’in olay günü Güneşli Polis Merkezinin Amirliğinin ifadesinde gittiği hastanede ayakta tedavi olduğunu, durumunun iyi olduğunu beyan ettiğini, destekten yoksun kalma tazminatı yönünden hayatını kaybeden …’in ne kadar gelire sahip olduğu, ne iş yaptığı ve çocuklarına ne kadarlık yardım yaptığının belli olmadığını, manevi ve maddi tazminat taleplerinin zenginleşme amacı taşımaması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesi, “Davanın kısmen kabulü ile; davacıların araçta meydana gelen hasar için açtıkları davanın reddine, davacıların bedensel zararlarından dolayı ayrı ayrı 100,00 TL maddi tazminatın davalı … şirketinin sorumluluğu poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalılardan müştereken müteselsilen tahsili ile davacılara ayrı ayrı ödenmesine, davacıların destekten yoksun kalma taleplerinin reddine, davacılar için ayrı ayrı 8.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 04/11/2012 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı …’ dan tahsili ile ayrı ayrı davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine,” karar vermiştir. Bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemenin, tarafların kazanın meydana gelmesinde etken olan kusur oranlarının hatalı belirlendiğini, müvekkilleri yararına hükmolunan manevi tazminat tutarının oldukça düşük olduğunu, davanın ıslah edilmesi için süre verilmediğini, destekten yoksun kalma zararının kanıtlandığını, reddedilen kısımlar yönünden vekâlet ücretinin hatalı hesaplandığını, araç hasarına ilişkin talebin kabulü gerektiğini belirtmiştir. Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özete; hükmedilen manevi tazminat ve bedensel zarara ilişkin tazminatlar yönünden istinaf talebinde bulunduklarını, reddedilen talepler yönünden istinaf istemlerinin olmadığını, manevi tazminat miktarının yüksek olduğunu, bedensel zarara ilişkin maddi tazminata hükmedilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, manevi tazminat ve bedensel zarara ilişkin maddi tazminat miktarlarının öncelikle kaldırılmasını aksi halde düzeltilerek makul bir seviyeye indirilmesini talep ettiklerini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355’inci maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin konularla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Mahkemenin hükmüne esas aldığı Bilirkişiler Kurulunun 20.3.2017 tarihli raporunda, davalı sürücü …’ın idaresindeki çekici ve dorse ile davacı …in yönetimindeki aracın kaza sırasındaki konumları ve adları geçen davalı ve davacıların davranışları irdelenerek; davalı sürücü …’ın, davalıların yaralanmasıyla sonuçlanan olayın meydana gelmesindeki kusur oranının, eylemler ile sonuç arasındaki nedensellik bağını ortaya koyacak biçimde, yasal dayanaklarıyla birlikte, bilimsel ölçütlere, dosya kapsamından anlaşılan oluşa, usul ve kanuna uygun olarak saptandığının anlaşılması karşısında, davacılar vekili ile davalı … vekilinin dilekçelerinde ileri sürdükleri kusurun belirlenmesine yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 56’ncı maddesinin 1’inci fıkrasına göre Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı olan manevi tazminatın miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, malvarlığı hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23/06/2004 gün ve 13/291-370 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminatın miktarını takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında, manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli tarafların kusur durumları gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 4’üncü maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hâkimin hak ve nasafete göre hükmedeceği öngörülmüştür. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler ışığında değerlendirildiğinde; davacıların ve davalı …’ın dosya kapsamından anlaşılan sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın meydana geliş biçimine, davalı …’ın kusurunun yoğunluğuna, davacıların yaralanmalarının ağırlığına ve olayın meydana geldiği tarihe göre davacılar lehine hükmolunan manevi tazminatların miktarlarında isabetsizlik bulunmadığından davacılar vekili ile davalı … vekilinin dilekçelerinde ileri sürdükleri manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacılar vekili ile davalı … vekilinin dilekçelerinde ileri sürdükleri maddi tazminat hükmüne yönelik istinaf nedenlerinin incelenmesine gelince; HMK’nin 177/1’inci maddesinde ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği; anılan Kanunun “Tahkikatın sona ermesi” başlıklı 184/1’inci maddesinde; hâkimin, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz vereceği; maddenin 2’nci fıkrasında ise; mahkemenin “tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra,” tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği öngörülmüştür. Açıklanan yasal düzenlemeler bağlamında somut olayda; Taraf vekillerinin bilirkişi raporuna itirazlarını ileri sürerek yeniden rapor ve ek rapor alınması isteklerini bildirdikleri 15/05/2017 tarihli duruşmada, araştırılacak başka bir husus bulunmadığı kanaatine varan mahkemece, bu istemler konusunda ara kararı verildikten sonra hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri (henüz tahkikat tamamlanmadığından davacı vekilinin ıslah isteminde de bulunabilmesi) için söz vermesi gerekirken “(…) ek rapor ya da yeniden rapor alınmasına yönelik taleplerinin reddine, (…) tahkikatın bitirilerek sözlü yargılama aşamasına geçilmesine,” şeklinde ara kararı vererek sözlü yargılama aşamasına geçildiğinin bildirilmesi ve belirtilen şekilde tahkikatın sona erdirilmesi nedeniyle davasını ıslah olanağı verilmeyen davacının ıslah için süre isteminin bu kez 19/07/2017 tarihli oturumda “Tahkikat tamamlanmış olmakla davacı vekilinin ıslah için süre talebinin reddine”; hükmün verildiği 14/09/2017 tarihli oturumda da: “Mahkememizin 15/05/2017 tarihli celsesinde tahkikatın tamamlanmış olduğu nazara alınarak geçen celse verilen bir nodaki gereçe ile davacı vekilinin ıslah talebinin reddine” karar verilmesi, yukarıda sözü edilen yasa hükümlerine açıkça aykırı olduğu gibi, HMK’nin 27’nci maddesinde “Açıklama ve ispat hakkı”nı da kapsadığı ifade edilen hukuki dinlenilme hakkının sağlanmaması sonucunu doğurmuştur. Davacılar vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmekle, kararın kaldırılma nedenine göre davacılar vekili ile davalı … vekilinin dilekçelerinde ileri sürdükleri maddi tazminata ilişkin diğer istinaf itirazları inceleme dışı bırakılmıştır.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: A-1-Davacılar … ve … vekili ile davalı … vekilinin yukarıda esas ve karar numarası yazılı ilk derece mahkemesinin, manevi tazminata ilişkin kararına yönelik istinaf başvurularının HMK’nin 353/1-b/1’inci maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu’na göre davacılardan ayrı ayrı (54,40 x 2) alınması gereken toplam 108,80 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 35,90 TL karar ve ilam harcı mahsup edilerek bakiye 72,90 TL karar ve ilam harcının, 36,45 TL’sinin davacı …’den, 36,45 TL’sinin de davacı …’ten tahsil edilmesine, 3-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 1.092,96 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 309,14 TL karar ve ilam harcı mahsup edilerek bakiye 783,82‬ TL karar ve ilam harcının davalı …’dan tahsil edilmesine, 4-Davacılar ve davacı …’ın istinaf başvurusu nedeniyle sarf ettikleri yargılama giderinin kendileri üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekâlet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, B-1-Davacılar vekili ile davalı … vekilinin, ilk derece mahkemesinin maddi tazminat hükmüne yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı KABULÜ ile, yukarıda esas ve karar numarası belirtilen ilk derece mahkemesinin maddi tazminata ilişkin kararının HMK’nin 353/1-a/6’ncı maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 2-Maddi tazminat talebini içeren davanın yeniden görülmesi için dosyanın Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf başvurusu için yatırılan karar ve ilam harcının istek halinde ilk derece mahkemesince yatıranlara iadesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-Davacılar vekili ile davalı … vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf talep edenler tarafından istinaf aşaması için yatırılan gider avansından sarf edilmeyen kısmının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin manevi tazminata ilişkin kararına yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı reddi bakımından HMK’nin 362/1-a maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin maddi tazminata ilişkin kararının kaldırılmasını kararı yönünden ise HMK’nin 353/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 10/11/2020