Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1110 E. 2020/3929 K. 01.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1110
KARAR NO: 2020/3929
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/12/2017
NUMARASI: 2014/74 (E)- 2017/1002 (K)
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
KARAR TARİHİ: 01/10/2020
Taraflar arasında görülen davada verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmakla; re’sen dikkate alınabilecek hususlar ayrık olmak üzere istinaf talep ve gerekçeleri ile tarafların ilk derece mahkemesinde ileri sürdükleri iddia ve savunmalar esas alınmak sureti ile dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, 06.03.2009 tarihinde karşıdan karşıya geçtiği sırada hızla gelen bir aracın kendisine çarpması sonucunda yaralanarak malul kalan müvekkili için davalı kurum tarafından yapılan ödemenin yetersiz kaldığını belirterek şimdilik 250,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacıya yapılan ödeme sonrasında ibraname düzenlendiğini, bu nedenle borcun sona erdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, davalı tarafından davadan önce yapılan ödemeyle davacı zararının fazlasıyla karşılandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili tarafından, tek bir bilirkişi tarafından yapılan kusur incelemesini kabul etmedikleri, Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınmadan sonuca gidilmesinin doğru olmadığı belirtilerek mahkemece benimsenen ve hesaplamaya etki eden kusur durumu bakımından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dosya kapsamında kusur durumunun belirlenmesine yönelik davacının 30.04.2009 tarihinde kollukta verdiği ifadesi haricinde kaza tespit tutanağı vs. başkaca bir bilgi ve belge bulunmamaktadır. Cumhuriyet savcılığınca kaza tarihinde yapılan tahkikatta da kazaya karışan aracın kimliği hızı vs. olaya ilişkin herhangi bir delil elde edilememiştir. Halihazırda davacı tarafından da olayın oluşumuna ilişkin delil olarak davacının kollukta verdiği bu ifadesine dayanılmakta; olayın gerçekleşme biçimine ilişkin tanık veya başkaca bir delil ileri sürülmemiştir. Bu ifade doğrultusunda hazırlanan 24.06.2016 tarihli kusur raporunda, davacının yolu gereği gibi kontrol etmeden ve taşıt trafiğine engel oluşturacak şekilde geçiş yapmak istemesi nedeniyle hızla gelen aracın önüne kontrolsüz çıktığı için olayda asli kusurlu kabul edilmiş; olay yerinde talimat yoluyla yapılan keşif neticesi düzenlenen kazanın meydana geldiği yerin fotoğraflarını da içeren 05.07.2017 tarihli bilirkişi raporunda da davacının Karayolları Trafik Kanunu’nun 68/1-b-3. maddesindeki ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde ve kavşaklarda yaklaşan aracın uzaklık ve hızını göz önüne almadan veya göz önüne aldığı halde uygun zamanında geçmemek kuralını ihlal ettiğinden asli kusurlu olduğu kanaatinde bulunulduğu görülmektedir. İşbu deli durumu karşısında, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı D-100 karayolu üzerindeki kavşak içerisinden yolun karşısına geçmek isteyen davacının yaklaşan aracın uzaklık ve hızını göz önüne almadan veya göz önüne aldığı halde uygun zamanda geçmemek suretiyle kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olarak kabul edilerek yapılan hesaplama sonrasında gerek kaza tarihindeki verilere göre dava öncesinde ziyadesiyle ödeme yapıldığı gibi rapor tarihindeki verilere göre yapılan hesaplamada da fazladan ödeme yapıldığı, giderek davacının talep edebileceği bir zararının kalmadığı belirlenmek suretiyle verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bir an için davacının olayda kusurunun bulunmadığı kabul edilse dahi ödeme tarihindeki verilere göre yapılan ödeme fahiş veya yetersiz olmayıp ibranamenin iptali şartları da gerçekleşmemiştir. O halde davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçe ile; 1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b/1 maddesi hükmü uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 3-İstinafa başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Artan gider ve delil avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücreti tayinine yer
olmadığına, Dair, 6100 sayılı HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince uyuşmazlık konusu hesaplanan miktar nazara alınarak her iki taraf yönünden KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle karar verildi. 01/10/2020