Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 40. Hukuk Dairesi 2019/1006 E. 2020/3869 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
40. HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
DOSYA NO: 2019/1006
KARAR NO: 2020/3869
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/11/2017
NUMARASI: 2010/676 Esas -2017/724 Karar
DAVANIN KONUSU: Munzam Zarar (818 Sayılı BK’nın 105.Maddesi)
KARAR TARİHİ: 24/09/2020
Yukarıda yazılı İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, Dairemiz Heyetince yapılan müzakere sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiline ait ve davalı nezdinde oto sigorta paket poliçesi ile sigortalı bulunan … plakalı, 1997 model, … marka otobüsün, 21/07/2001 tarihinde yandığını ve kullanılamaz hale geldiğini, olayın davalı tarafa ihbar edildiğini ve davalı tarafça expertiz incelemesi yapılmasına rağmen sigorta bedelinin ödenmemesi üzerine, müvekkili tarafından davalı aleyhine Beyoğlu …İcra Müdürülüğünün … Esas sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yapıldığını ancak davalının itiraz etmesi üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini, bunun üzerine müvekkili tarafından itirazın iptali davası açıldığını, Beyoğlu 2.Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan itirazın iptali davasının kısmen kabulü ile itirazın kısmen iptaline, 89.500,00 TL asıl alacak ve 19.665,14 TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 109.165,14 TL üzerinden takibin devamına karar verildiğini ve kararın Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 22/03/2010 tarih, 2010/1443 Esas-2010/2587 Karar sayılı ilamı ile düzeltilerek onandığını ve kararın kesinleştiğini, kararın kesinleşmesinin akabinde icra dosyasına davalı tarafça ödeme yapıldığını ancak yapılan ödemenin müvekkilinin zararını karşılamadığını, davalı tarafından, haklı alacağın geç ödenmesi nedeniyle müvekkili tarafından alacağın elde edilebilmesi için birçok masraf yapıldığını, icra ve dava dosyalarının takibi için vekiller tutulduğunu, şehirler arası yolcu taşımacılığında kullandığı otobüsün yerine yeni otobüs alınmadığından, temerrüt tarihinden ödeme tarihine kadar yapılacak seferlerden ve kârdan mahrum kalındığını, temerrüt nedeniyle alacağını zamanında alamayan müvekkilinin, banka kredisi kullanmak zorunda kaldığını, krediyi ödeyemediği için birçok kez icra takibine maruz kaldığını, ülke ekonomisinin enflasyonist özelliği nedeniyle ödenen para ile günümüz şartlarında davaya konu otobüsün mukabilini alamaz duruma düştüğünü, Borçlar Kanunu’nun 105.maddesine göre bu zararlarının davalı tarafça karşılanması gerektiğini iddia ederek, fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalması kaydıyla, 500.000,00 TL munzam zararın ihbar tarihi olan 06/08/2001 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili nezdinde kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olan aracın 21/07/2001 tarihinde hasarlandığını, TTK’nın 1268.maddesine göre sigorta sözleşmesinden kaynaklanan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğradığını, davacıya Mahkeme kararı gereğince ödeme yapıldığını, davacının talebinin kasko sigortası teminatı dışında olduğunu, davacının bütün zararlarının karşılandığını, müvekkili açısından munzam zarar şartlarının mevcut olmadığını iddia ederek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: 07/12/2015 tarihli bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan raporda munzam zararın oluştuğunun kanıtlandığını, munzam zararın hesaplanmasının ardından bu kez kazanç kaybı ve munzam zarar klozunun olup olmadığı konusunda bilirkişi tayin edildiğini, 06/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda munzam zarar klozunun oluştuğunun kabul edildiğini, 06/10/2016 tarihli bilirkişi raporuna itiraz etmeleri üzerine 07/12/2015 tarihli raporu düzenleyen bilirkişi heyeti tarafından ek rapor verildiğini, 13/07/2017 tarihli bilirkişi raporunda ise sadece, müvekkiline ait otobusün değeri ile ilgili olarak yapılan tespitin isabetli ve Yargıtay kararlarına uyumlu olarak yapıldığına dair görüş bildirildiğini, söz konusu raporun bu yönüyle hatalı olmasından dolayı itiraz edildiğini, somut olayda munzam zararın istenilebilmesi için uğranılan zararın varlığının ve miktarının, somut olgular ile kanıtlandığını, daha önceki dilekçelerinde bu hususları tek tek açıkladıklarını, davalı tarafça sigorta bedelinin vaktinde ödenmemesi nedeniyle, müvekkili tarafından … Düzce Şubesinden 180.000 TL kredi çekildiğini, bu kredinin ödenmemesi nedeniyle Düzce Tapu Sicil Müdürlüğünde kayıtlı deposunu ve dükkanını, eşi … adına kayıtlı meskenini, kendisine ait … plakalı taksisini ve … plakalı otobüsü satmak zorunda kaldığını, çeşitli bankalardan kredi kullandığı için icra takiplerine maruz kaldığını, Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir. HMK’nın 355. maddesi kapsamında istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda: Dava, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 105.maddesi kapsamında munzam zararın tazmini istemine ilişkindir. Dosya kapsamından, davalı nezdinde kasko sigorta poliçesi ile sigortalı bulunan davacıya ait otobüsün 21/07/2001 tarihinde yandığı, olay nedeniyle taraflar arasında ihtilafın doğduğu, bu ihtilafın Mahkeme kararı ile sona erdirildiği ve Mahkeme kararı sonucunda, araç hasar tazminatının temerrüt faizi ile birlikte davacıya ödendiği, ancak davacı tarafça, hükmedilen faiz tutarından daha fazla zararının bulunduğu ve yapılan ödemenin zararlarını karşılamadığı iddiası ile munzam zarar talep edildiği, yargılama sonucunda Mahkemece davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Yargıtayın yerleşik içtihatlarında da kabul edildiği üzere, sigorta hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda somut ispat koşuluna bağlı olmadan ikame değer esasına göre munzam zarar (aşkın zarar) istenebilecektir. Dolayısıyla somut olayda, ödemesi gereken sigorta teminatını kusurlu olarak geç ödeyen davalı … şirketinin, davacı tarafın faizi aşan bir zararının bulunması halinde bundan sorumlu olacağı konusunda duraksama yoktur. Bu durumda davacının sigorta tazminatını geç almaktan dolayı temerrüt faizi ile karşılanamayan bir zararının (aşkın zarar) olup olmadığının saptanması gerekir. Taraflar arasında düzenlenen poliçe mal sigortasına ilişkin olduğuna göre, tazminatın zamanında ödenmiş olması halinde zayi olan emtianın ne miktarda para ile tekrar yerine konulabileceği belirlendiğinde munzam zararın oluşup oluşmadığı sonucuna varılabilecektir. Eldeki davada da Mahkemece, sigortalı otobüsün fiili ödeme günündeki rayiç bedeli ve davalının davacıya ödediği sigorta tazminatı ile temerrüt faizi toplamı belirlenmiştir. Buna göre yapılan ödeme, otobüsün fiili ödeme günündeki rayiç bedelinden fazla olduğundan davacının talep edebileceği munzam zararının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda; davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Yasası’na göre alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 3-Davacının istinaf başvurusu nedeniyle yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından, vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına, 5-İstinaf yargılama giderleri için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesine hitaben verilecek temyiz dilekçesi ile temyiz yolu açık olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.24/09/2020