Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2023/803 E. 2023/963 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/803
KARAR NO: 2023/963
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/09/2022
NUMARASI: 2022/452 Esas – 2022/856 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Ünvanın Kullanılmasından Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/03/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla 6100 Sayılı HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili ile davalının … isimli müşterek aile markasının sahipleri olarak 100 yılı aşkın süre ile ticari hayatlarını sürdürdüklerini, 14/06/1973 tarihinde … markasının … numara ile müşterek marka olarak tescil edildiğini, tarafların yaklaşık 40 yıl önce ticari faaliyetlerini ayırdığını, …’ın … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yi kurduğunu, …’ın da … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’yi kurduğunu, bu iki şirketin başta helva, lokum, şekerleme gibi ürünlerin imalatını, satışını ve pazarlamasını yaptığını, tarafların müşterek talepleri ile … markasının … numara tahtında ortak marka olarak tescil ettirildiğini, taraflar arasında 05/07/2002 tarihinde lisans sözleşmesi imzalandığını ve marka sicilinde kayıtlı ürünlerin kullanımı için birbirlerine müsaade ettiklerini, davalının 2011 yılında … markasını, … olarak kullanmaya başladığını ve faaliyetini sürdürdüğünü, davalı şirketin, …’nın tek sahibiymiş gibi hareket ettiğini ve müvekkilinin ticari hayatı ile itibarını hedef aldığını, daha sonra da … markasını taklit etme ve … unvanının izinsiz olarak kullanıldığı iddiasına dayalı müvekkili aleyhine İstanbul 4. Fikri ve Sinai Haklar Mahkemesi’nde 2021/397 esas sayılı dosya ile dava açtığını, davanın derdest olduğunu, müvekkil şirketin saygınlığının sarsıldığını, bu sebeplerle, 10.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Müvekkili şirketin sektörde bilinirlik oranı en yüksek olan markalardan biri olduğunu, davacı şirketin manevi tazminat talep etmesi için gerekli hukuki koşulların oluşmadığını, davacı tarafın iddialarının asılsız olduğunu, davacı tarafça ne türden bir zarara uğranıldığının dahil belirtilmediğini, müvekkilinin gerçekleştirdiği iddia olunan haksız fiil arasında bir illiyet bağının kurulamadığını belirterek davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “İncelenen tüm dosya kapsamı, tarafların iddia ve savunmaları içeriğine göre; İstanbul 4. Fikrî Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2021/397 esas sayılı dosyasına sunulan dava dilekçesi içeriğinde yer alan isnat ve değerlendirmelerin vakıalara dayandırıldığı ve uyuşmazlıkla ilgili olduğu, iddia ve savunma hakkı kapsamındaki ifadelerin davacı tüzel kişinin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı anlaşılmakla davanın reddine ” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Davalının, İstanbul 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinde 2021/397 esas ile açtığı davada ileri sürdüğü iddialarla müvekkilinin kişilik haklarına ve itibarına saldırdığını, tazminat koşullarının bulunduğunu ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasıdır. Hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde;“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir. TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen ve Anayasa’nın 36. maddesiyle de güvence altına alınan iddia ve savunma dokunulmazlığı; şahısların yargı mercii veya idari makamlar nezdinde, serbestçe ve hiçbir endişenin etkisi altında kalmaksızın haklarını özgürce iddia edebilmeleri veya kendilerini savunabilmeleri imkanının sağlanmasını ifade eder. Eğer böyle bir hak olmazsa, iddia ve savunma serbestçe yapılamayacak ve söylenmesi gereken, cezai yaptırıma maruz kalma korkusuyla ifade edilemeyeceğinden, yapılan yargılama sonucunda hedeflenen, “gerçeğe ulaşma” ve “adaletin gerçekleşmesi” de söz konusu olmayacaktır. Bu doğrultuda, iddia ve savunma hakkının üstünlüğü ilkesi gereğince, davanın görülmesi sırasında tarafların veya avukatlarının mahkemeye sundukları dilekçeler, deliller veya yaptıkları açıklamalar iddia ve savunma sınırlarını aşmadığı takdirde, Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi (TBK’nın 58. maddesi) kapsamında değerlendirilemeyecek ve haksız eylem olarak nitelendirilemeyecektir. Somut olayda, davalının işbu davaya sebep İstanbul 4. Fikrî Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2021/397 esas sayılı dosyasına sunulan dava dilekçesinde davacı hakkında “Davalı firma tarafından üretilerek satışa sunulmakta olan … markalı ürün etiketlerinin üzerinde üretici firma olarak müvekkilimiz …nın unvanının izinsiz olarak Almanya’da kullanıldığı tarafımızdan tespit edilmiştir” .. “… markalı tahin ürününün sahibi … firması olmasına rağmen Almanca etikette üretici firma olarak müvekkilimizin adının (…) ve adresinin yer alması davalı firmanın (…) kötü niyetini göstermektedir” şeklinde birtakım isnatlarda bulunduğu, bu isnatların dava konusu olayla ilgili olduğu, bu kapsamda davalının ifadesinde yer alan isnatların iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında kaldığı, orantılılık ve ölçülülük koşulunun ihlal edilmediği, savunma sınırlarının aşılmadığı anlaşılmakla davacı vekilinin istinaf istemi yerinde değildir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacının yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28/09/2022 tarih, 2022/452 Esas – 2022/856 Karar sayılı kararına yönelik davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcı, peşin yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/03/2023