Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/622 E. 2023/2777 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/622
KARAR NO: 2023/2777
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/12/2020
NUMARASI: 2018/690 Esas – 2020/807 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/10/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalı … TV sorumlularının 28.05.2018 tarihinde internet ortamında yayınladıkları “Kritik isimden çok çarpıcı MOBESE uyarısı” şeklindeki yazılarında müvekkili şirket hakkında iftira niteliğinde, mesnetsiz ve asılsız iddialarda bulunduğunu, yalan habere imza attıklarını, davalının haberine konu ettiği dava dosyasında müvekkili şirketin adı geçmemesine rağmen hiçbir bulguya dayanmaksızın, haber içeriğinde müvekkili şirketi hedef gösterdiğini, ticari itibarını zedeleyecek ithamlar ileri sürdüğünü, habercilik değer ve ilkeleriyle bağdaşmayacak şekilde müvekkili şirkete zarar verme kastı güderek zan altında bıraktığını beyan ederek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla asılsız, gerçeğe aykırı haber yayınlamak suretiyle müvekkili şirketin tüzel kişiliğine ve ticari itibarına saldırıda bulunan davalıdan, müvekkilinin mağduriyeti sebebiyle 10.000,00 TL manevi tazminatın ilgili haberin yayım tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Müvekkili aleyhine haksız ve yersiz açılmış olan işbu davayı kabul etmediklerini, dava konusu haberin tamamen habercilik refleksiyle ve gazetecilik faaliyeti çerçevesinde hazırlandığını, haber metni incelendiğinde, haberin davacının kişilik haklarını ihlal etmediği, böyle bir amaç taşımadığı ve hatta haberin esasen davacıya yönelik olmadığını beyan ederek, öncelikle iş bölümü itirazlarının kabulünü, haksız ve yersiz açılmış davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “…İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/56 Talimat numaralı dosyasında tanık …’ nın özetle ” … Ben 1998-2003 yılları arasında Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü kurucu müdür olarak görev yaptım. Sanığında içinde bulunduğu 5 kişi hakkında soruşturmaya başlanmak üzere 16/07/2001 yılında FETÖ ile alakalı İstanbul DGM’den izin istedim ve bu 5 kişinin dinlenmesini talep ettim. İfademde de belirttiğim gibi sanık tekinik konularda uzman biriydi. Hatta “MOBESE” denilen sistemi de sanığın başında bulunduğu teknik grup kurdu. Mobese içerisindeki “B” harfi de sanığın isminin kısaltılmasıdır. Bu sistemin getirilme amacı önemli kişiler hakkında istihbarat toplamaktı. Bu sistem kurulduğu dönem için yasal değildi. Yasal alt yapısı oluşturulmadan hayata geçirildi. Mobese ilk hayata geçirildiğinde stratejik olarak önemli olan noktalarda kuruldu. Ordu, komutanlıklarının önünde, başbakanlık, cumhurbaşkanlık ve siyasilerin ikametlerinin bulunduğu noktalarda kuruldu. Amaçları örgüte istihbarat toplamaktı. Hatta şunu da belirtmek istiyorum ki hala mobeseye alt yapı hizmeti veren firma bu yapıyla alakalıdır. Bu firmanın şuanda ismini hatırlayamıyorum. Ancak araştırıldığında bu husus tespit edilebilir…” şeklinde beyanda bulunmuştur.Somut olayda; Davacı vekili, İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/56 Talimat numaralı dosyasındaki tanık anlatımlarının haberleştirilerek “kritik isimden çok çarpıcı mobese uyarısı” başlıklı haber yapıldığını, habere dayanak yapılan tanık anlatımlarında müvekkili şirketin isminin geçmemesine ve “mobese” sistemi için alt yapı sağlayan firma olamamasına rağmen haberde adının geçtiğini, müvekkili şirketin fetöcü, vatan haini değerlendirilmesine sebep olduğunu, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu beyanla eldeki davayı açmıştır. Tanık anlatımlarında her ne kadar davacı şirketin adı geçmese de dosyaya sunulan 09.07.2018 tarihli “…” isimli internet sitesinde yer alan ilanda davacı firmanın “mobese” sistemini ilk kuran firma bilgisinin yer aldığı dolayısıyla haberde davacı şirket ismine yer verilmesinin görünür gerçekliğe uygun olduğu, haber güncel bir konuya ilişkin olup yayınlanmasında kamu yararı bulunduğu, konunun önemi ve değeri göz önünde tutulduğunda düşünsel bağlılığın da korunduğu sonucuna varılmaktadır. Şu durumda, çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı, davalı yönünden de hukuka uygunluk sebeplerinin bulunduğu ve böylece davacının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı değerlendirilerek davanın reddine…” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu haberin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini, dava konusu haber ile müvekkili şirketin kişilik haklarının ihlal edilmiş, ticari itibarının zedelendiğinden kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava; Basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olaya gelince; www….com.tr adresinde yayınlanan “kritik isimden çok çarpıcı mobese uyarısı” başlıklı haberdeki ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verildiği, haberin yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu, haberin görünür gerçekliğe uygun olduğu, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı, haberin yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda basın özgürülüğü kapsamında kaldığı anlaşılmıştır. Bu durumda davacı vekilinin istinaf istemi yerinde değildir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 03/12/2020 tarih, 2018/690 Esas 2020/807 Karar sayılı kararına yönelik davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırılan 80,70 TL’nin mahsubuyla bakiye 189,15‬ TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise kalan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 11/10/2023