Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/2672 E. 2022/2147 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/2672
KARAR NO: 2022/2147
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/09/2021
NUMARASI: 2020/547 – 2021/740
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 29/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; … Gazetesi’nin 07/04/2019 tarihli nüshasında ve internet sayfasında “…” başlığıyla yayınlanan yayının müvekkillerinin haklarını ve itibarını zedelediğini, yayının tek amacının müvekkillerine iftira atmak olduğunu, müvekkillerinin haklarına tecavüz teşkil eden ve ticari itibarını zedeleyen söz konusu ifadeler nedeni ile her bir müvekkili için ayrı ayrı 100.000,00-TL olmak üzere 200.000,00-TL manevi tazminatın yayın tarihi olan 07/04/2019 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline ve kararın trajı en yüksek ulusal iki gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekilinin … tarafından sorulan sorulara gazeteci kimliği ile cevap verdiğini, vermiş olduğu cevaplarda zaman zaman yer alan “bana göre” ifadesi, aksettiği ifadelerin yorum niteliğinde olduğunu açık ve net gösterdiğini ve topluma mal olan “…” ifadesinin ilk defa müvekkili tarafından kullanılmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Diğer davalılar vekili cevap dilekçesinde; görevli mahkemenin asliye hukuk Mahkemeleri olduğunu, röportajda yer alan ifadeler nedeniyle haksız fiilden kaynaklı bir zarardan söz edilemeyeceğini ve davaya konu röportajın ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince;”…Davanın reddine, davacı … yönünden açılan davada; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/3. maddesi uyarınca hesaplanan maktu 4.080,00 TL vekalet ücretinin bu davacıdan alınarak davalılara verilmesine, davacı … A.Ş. yönünden açılan davada; karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10/3. maddesi uyarınca hesaplanan maktu 4.080,00 TL vekalet ücretinin bu davacıdan alınarak davalılara verilmesine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu yayının müvekkillerinin hakları ve itibarını zedeleyen iftira ve hakaret içeren ifadeler barındırdığını, yayında ölçülülük sınırının aşıldığını, yayının güncel olmadığını, görünür gerçeğe uymadığını, tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken her bir müvekkili adına ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin kanuna aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; “…” başlığıyla yapılan davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu yayında kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, basının haber verme hakkı, toplumun da haber alma hakkının bulunduğu, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, röportajda gazeteci sıfatıyla beyanda bulunan davalının konuyla ilgili kendi kişisel değer yargılarını içeren ve ağır eleştiri niteliğinde olan ifadeler kullandığı ve kullanılan bu ifadelerin ağır eleştiri niteliğinde olmakla beraber kişilik haklarına saldırı boyutuna varmadığı sonucuna varılmıştır Bu durumda davanın reddine karar verilmesi doğru olup, davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf istemi yerinde değildir. Vekalet ücreti yönünden yapılan incelemede; 6100 sayılı HMK’nın “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlıklı 57. maddesinde; birden çok kişinin kanunda sayılan hallerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği düzenlenmiş, ihtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlıklı 58. maddesinde ise ihtiyari dava arkadaşlığında, davaların birbirinden bağımsız olduğu,dava arkadaşlarından her birinin, diğerinden bağımsız olarak hareket edeceği düzenlenmiştir. Somut davada, ihtiyari dava arkadaşlığı mevcut olup, vekalet ücretinin de ayrı ayrı takdir edilmesi gerekir.(Aynı doğrultuda Yargıtay 4. HD’nin 2021/14532 E-2021/8367 K sayılı ilamı) Bu nedenle davacılar vekilinin vekalet ücretine ilişkin istinaf istemi yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/547 E. – 2021/740 K. sayılı kararına yönelik davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1/b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 161,40-TL (80,70-TL*2) maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 80,70-TL harcın davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/09/2022