Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/178
KARAR NO: 2023/3109
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/06/2021
NUMARASI: 2016/1116 Esas – 2021/616 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Kişilik Haklarının İhlalinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 01/11/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla 6100 Sayılı HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalı şirketin yayın sahibi olduğu … logosu ile yayın yapan TV kanalında 15/11/2016 günü saat 10:30’da başlayan ve sunuculuğunu davalı …’nın yaptığı “…” isimli programın 11:12-11:18 saatleri arasında programın konuğu ve kanalın genel yayın yönetmeni davalı … tarafından … markası, … ailesi ve grup şirketleri aleyhinde tamamen gerçeğe aykırı, nefret ve kin dolu ifadeler kullanıldığını, … Gazetesi’nin 15/11/2016 tarihli “…” manşeti ve bu manşet öncesinde … grubu hakkında sair yayın organları tarafından yapılan haberler yapıldığını, davalı …’ın gerçek dışı, hiçbir belge ve delile dayanmayan ifade ve yorumlarıyla … Şirketler grubunu, müvekkillerini Fetö terör örgütü ile ilişkilendirdiğini, … grubunun, …’in ve hatta müteveffa …’in casus, hain, katil … kadar tehlikeli olduğunu, bu kişilerin ve bunların şirketlerinin de tıpkı … gibi milleti aldattığını ve aldatmaya devam ettiğini, ikiyüzlü davrandıklarını iddia ederek müvekkillerinin kişilik haklarına ağır saldırıda bulunduğunu, müvekkili şirketler grubuna kesin operasyon yapılması gerektiğinden bahisle hisse sahipleri nezdinde yanlış kanı uyandırıldığını, belirterek müvekkillerine ayrı ayrı 50.000,00-TL olmak üzere toplamda 150.000,00-TL manevi tazminat ile şimdilik davacı müvekkilleri için ayrı ayrı 50.000,00-TL olmak üzere 150.000,00-TL maddi tazminatın fiilin vuku tarihinden itibaren ticari reeskont faiziyle birlikte müteselsilen davalılardan tahsilini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; … Holding A.Ş.’nin hukuki taraf ehliyeti ve taraf sıfatının olmadığını, dava konusu yayının hiçbir yerinde bu davacı yönünden ifade geçmediğini, davaya konu yayın öncesi kamuoyuna diğer basın yayın organları tarafından defalarca dile getirilen ve aleni hale gelen konuların bu yayında ele alındığını, programın tamamen basın özgürlüğü kapsamında ve eleştiri sınırları içeresinde kaldığını, davacıların kamuoyunca bilinen kişiler olması sebebiyle eleştiri sınırlarının daha geniş olması gerektiğini, maddi ve manevi tazminat şartlarının oluşmadığını belirtere davanın reddini savunmuştur. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; Yayının içeriğinde davacılara yönelik kasti ve bilinçli suçlama ve matufiyetin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı …, kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, davacıların kamuya mal olmuş kişiler olması sebebiyle eleştirilere katlanması gerektiğini, programın Anayasa’nın 26, 28 ve 29. Maddelerine aykırı bir yön içermediğini, … Gazetesi’nin manşetten verdiği ülke gündemini ilgilendiren bir konuda objektif sorular yöneltildiğini belirterek davanın reddini dilemiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; Davaya konu yayında ele alınan konuların diğer basın yayın organları, televizyon kanalları ve internet sitelerinde defalarca yayınlandığını, kamuoyunun bilgisine sunulduğunu ve aleni hale geldiğini, “…” programında ülke gündeminde olan ve diğer yazılı ve görsel basın organlarında da tartışılan konuların ele alınması, tartışılması ve eleştirilmesine yönelik olduğunu, davacıların kamuoyuna mal olmuş kişiler olarak ağır eleştirilere katlanmak konumunda olan kişiler olduğunu, davacıların iddia ve taleplerinin basın özgürlüğü ve eleştiri hakkına aykırı olduğu açık olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “… Sonuç olarak; dava konusu program içeriğinin basın hürriyeti ve kamu yararı kapsamını aştığı, görünüşte gerçeklik olgusunun ispatlanamadığı, davacıların herhangi bir somut dayanak olmaksızın suç örgütleri ile irtibatlı gibi gösterildiği, kişilik haklarına saldırının sübuta erdiği, ceza yargılaması sonucunda da davalılardan konuşmacı … hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle mahkumiyetine hükmedildiği, diğer davalı …’nın program yapımcısı, davalı şirketin ise kanalı işleten şirket olarak kanuni sorumluluğunun bulunduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde davanın manevi tazminat açısından kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir. Davacılar vekili dilekçesinin netice-i talep kısmında ticari reeskont faizi talep etmişse de, reeskont faizinin kaldırıldığı, 3095 sayılı Faiz Kanununda ticari faiz olarak düzenlenen bir faiz türü bulunmadığından davacı tarafın oran da belirtmediği gözetilerek ticari faiz olarak yansıyan talep yasal faiz olarak değerlendirilmiştir.Davanın KISMEN KABULÜ ile; 1-Manevi tazminat talebi yönünden; davacı … için 15.000,00-TL, … Holding A.Ş. İçin 10.000,00-TL, … San. A.Ş. için 10.000,00-TL manevi tazminatın davalılardan … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan eylem tarihi 15/11/2016 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine, 2-Maddi tazminat isteminin tümden reddine, 3-Davalılardan … yönünden de davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle reddine, …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı taraf vekillerince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemece eksik ve hatalı değerlendirmeye dayanan bilirkişi raporuna itibar edilerek maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, hükmedilen manevi tazminat miktarının yetersiz olduğunu, hüküm altına alınan tazminata avans faizi işletilmesi gerektiğini, hakkında husumetten ret kararı verilen … yönünden maddi ve manevi tazminat ayrımı yapılarak lehine ayrı ayrı 4.080 TL (8.160 TL) vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının hatalı olduğunu ,husumetten ret kararının bir bütün olduğunu ve maddi-manevi tazminat kalemleri ayrımı yapılmadan tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, diğer üç davalı yönünden ise maddi tazminat taleplerinin tümüyle, manevi tazminat taleplerinin ise kısmen reddedildiğini; üç davalının her biri için maddi tazminat yönüyle 3, manevi tazminat yönüyle de 3 olmak üzere 6X4.080 TL (24.480 TL) vekalet ücretine hükmedildiğini, oysa, karar tarihinde meri 02.01.2020 tarih ve 30996 sayılı RG’de yayımlanarak yürürlüğe giren AAÜT. md. 3/2’de; “…birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesinin mevcut olduğunu, maddi tazminat taleplerinin reddi gerekçesinin her üç davalı bakımından ortak olan “zararın oluşmadığı-kanıtlanamadığı” gerekçesi olduğunu, bu durumda, her üç davalı için tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, manevi tazminat talebinin de ortak ret sebebiyle müteselsilen kısmen kabulüne karar verildiğini, manevi tazminatın kısmen reddi bakımından da tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, davalı … vekili Av. …, 12.10.2021 tarihli dilekçesi ile vekillikten çekilmiş olmasına ve dosyaya başka bir vekaletname de sunulmamış olmasına karşın, bu davalı da kendisini vekille temsil etmiş gibi vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, davacıların her biri için hükmedilen tazminat tutarları ile ret sebebiyle hükmedilen vekalet ücretleri karşılaştırıldığında; vekalet ücretlerinin asıl alacak tutarlarını geçmiş olduğunu, bu bakımdan AAÜT’nin 13. maddesinin dikkate alınmamış olmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve maddi ve manevi tazminata ilişkin taleplerinin davalılar; …, … A.Ş. ve … yönünden tümüyle kabulüne karar verilmesini, bu talebin kabul edilmemesi halinde … yönünden husumetten ret sebebiyle verilen ikinci vekalet ücretinin kaldırılmasını, diğer üç davalı yönünden, manevi tazminat talebi için tek, maddi tazminat için de tek vekalet ücretini aşan toplamda 4 kalem fazla vekalet ücreti yönünden de hükmün kaldırılmasını, vekili bulunmayan … bakımından da maddi-manevi tazminata dair iki kalem vekalet ücretinin kaldırılmasını ve avans faizine hükmedilmesini talep etmiştir. Davalılar … ve … istinaf dilekçesinde; Basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiası ile açılan davada asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğunu, Aynı zaman da … televizyonunun bölgesel yayın yapan bir televizyon olup yetkili mahkemenin Ankara Asliye Hukuk mahkemesi olduğunu, dava konusu yayın incelendiğinde yayında hiçbir zaman … ile ilgili bir beyan veya iddia bulunulmadığını, bu sebeple davacı … tarafından açılan davanın taraf ehliyeti bulunmaması sebebi ile reddine karar verilmesi gerektiğini, davaya konu programda davacı şahsına yönelik herhangi bir hakaret, küçük düşürücü en ufak bir ifade yer almayıp, haberler toplumu bilgilendiren, eleştiren bir bakış açısı ile izleyicinin bilgisine sunulduğunu, program esnasında geçen ifadelerin eleştiri niteliğinde olduğunu, basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığını, programın hukuka uygunluk kriterlerini haiz olduğunu, programda bahsedilen hususların gerçek olduğunu, manevi tazminat şartlarının oluşmadığını ve hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava; Basın yoluyla kişilik haklarının ihlali sebebiyle maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Davacılar vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesi geregince, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”. Bu hüküm dikkate alındığında kusur sorumluluğu olarak tanımlanan haksız fiil sorumluluğunun kurucu unsurları; fiil, zarar, illiyet bağı, kusur ve hukuka aykırılıktır. Haksız bir eylemin tazminat sorumluluğu doğurabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil sonucunda zarar doğması, zarar ile fiil arasında da illiyet bağı bulunması gereklidir. Somut olayda maddi tazminat yönünden hükme esas alınan bilirkişi raporu somut verilere dayalı ve denetime elverişli olup maddi zarar iddiası ispat edilemediğinden bu yöndeki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Haksız fiil (Kişilik haklarının ihlali) sebebiyle hükmedilen manevi tazminata yasal faiz işletilmesine karar verilmesi doğru olup davacılar vekilinin buna ilişkin istinaf istemi yerinde değildir. Davalı … San. Tic. A.Ş. Vekilinin 13./10/2020 tarihli dilekçisiyle vekillikten çekildiğini bildirdiği ve sonrasında da davalı … AŞ’nin başka bir vekille temsil edilmediği dosya kapsamından anlaşılmakta olup vekille temsil edilmeyen davalı … AŞ lehine vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf istemi yerindedir. Davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede; 6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 6. maddesine göre genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. HMK’nın 16. maddesinde ise “Haksız Fiilden Doğan Davalarda Yetki” başlığı altında: ” (1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.” hükmü düzenlenmiştir. Anılan hükümde, haksız fiilden doğan davalarda davacıya seçimlik hak tanınmış olup, zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkili sayılmıştır. Dosya içeriğinden; davacının dava tarihine göre yerleşim yerinin Kağıthane/İstanbul olduğu, buna göre İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri’nin de davaya bakmakla yetkili olduğu ve davacının seçimlik hakkını kanuna uygun olarak İstanbul mahkemelerinden yana kullandığı anlaşılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile kanunda sayılan işlerden kaynaklanan davaların, ticari dava olduğu belirtilmiştir. TTK m.5/1. maddesi gereğince, ticari davalarda görevli mahkeme, ticaret mahkemeleridir. Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümlerinin res’en uygulanması gerekmektedir. Şu durumda, tacirler arası haksız fiilden (kişilik haklarının ihlali) kaynaklanan eldeki ticari davada, davacılar … San.AŞ ve …. ile davalılardan … AŞ.’nin tacir olmaları, uyuşmazlığın da tarafların ticari işletmesinden kaynaklanması, diğer davacı ve davalılar yönünden de aynı hukuki sebebe dayalı davada birbirinden farklı kararlar çıkmaması ve uygulama birliği açısından davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi usul ve yasaya uygundur (Aynı doğrultuda Dairemizin 2020/889 E., 2022/585 K. Sayılı İlamı). Dava dilekçesi ve dosya içeriğinden “Ülker” markasının adına tescilli olduğu ve bu sebeple davalı …’in aktif dava ehliyetini haiz olduğu anlaşıldığından bu yönlere değinen istinaf istemi yerinde değildir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; Dava konusu yayında kullanılan ifadeler sebebiyle Ankara 18.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2017/675 E.-2020/382 K.sayılı dosyasında davalı … hakkında davacı …’e karşı iftira suçunu işlediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ve karara karşı yapılan itirazın reddedilmesi üzerine karar kesinleşmiştir. Kullanılan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde basın ve ifade özgürlüğü sınırlarının aşıldığı, görünür gerçekliğe uygun olmadığı, kullanılan ifadelerin ölçülü ve orantılı olmadığı, basın özgürlüğü kapsamının aşıldığı ve doğrudan kişilik haklarına saldırı mahiyetinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı yararına uygun bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi yerindedir. 6100 sayılı HMK’nın 198. maddesinde yer alan,“Kanuni istisnalar dışında hâkim delilleri serbestçe değerlendirir” hükmüne istinaden yerel mahkemenin dosyaya sunulmuş olan delilleri takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden davalılar vekilinin istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Manevi tazminatın miktarı yönünden yapılan istinaf incelemesinde; 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan sebepleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Somut olayda; Yayının içeriği, davacılar üzerindeki etkisi,yayın tarihi, paranın olay tarihindeki alım gücü ve yukarıdaki ilkeler nazara alındığında davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı yerindedir. Tarafların manevi tazminatın miktarına ilişkin istinaf istemi bu sebeplerle yerinde değildir. Vekalet ücreti yönünden yapılan istinaf incelemesinde; Dava arkadaşlığı; davacı taraf ya da davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 57 ve devam maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması durumlardır (HMK.57). Dosyadaki bilgi ve belgelerden davacılar arasında zorunlu değil ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu gibi davalılar arasında da zorunlu dava arkadaşlığı bulunmamaktadır. Davacıların her biri için kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden ve davalıların her biri için reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerekmektedir. (Benzer mahiyette Yargıtay 4.HD’nin 2016/10213E.- 2018/4029 K. sayılı ilamı). Bu sebeplerle vekalet ücretine yönelik istinaf isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan hususlar gereğince davalılar … ve … vekilinin istinaf isteminin 6100 Sayılı HMK’ nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince davalı …AŞ’ lehine hükmedilen vekalet ücreti yönünden kaldırılmasına ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davanın kısmen kabulü ile davacı … için 15.000,00 TL, … Holding A.Ş. için 10.000,00 TL, … San. A.Ş. için 10.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan haksız fiil tarihi olan 15/11/2016’dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen tahsiliyle davacılara verilmesine, fazlaya dair istemin reddine, maddi tazminat isteminin reddine, davalı … aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davasının davalının pasif husumet yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğundan usulden reddine yönelik yeniden karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Davalılar … ve … vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK’ nın 353/1-b/1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacılar vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/06/2021 tarih, 2016/1116 Esas -2021/616 Karar sayılı kararının 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden bu kapsamda; 3- Davacılar tarafından davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve … aleyhine açılan manevi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile; Davacı … için 15.000,00 TL, … Holding A.Ş. için 10.000,00 TL, … San. A.Ş. için 10.000,00 TL olmak üzere toplam 35.000,00 TL manevi tazminatın işbu davalılardan haksız fiil tarihi olan 15/11/2016’dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müteselsilen tahsiliyle davacılara ayrı ayrı verilmesine, fazlaya dair istemin reddine, 4-Davacılar tarafından davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve … aleyhine açılan maddi tazminat davasının REDDİNE,5-Davacılar tarafından davalı … aleyhine açılan maddi ve manevi tazminat davasının davalının pasif husumet yokluğu sebebiyle DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE, 6-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 6/a- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 1.366,20 nispi karar ve ilam harcının, peşin alınan 5.123,25 TL’den mahsubuyla fazla alınan 3.757,05 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine, 6/b-Davacılar tarafından yapılan 1.366,20 TL peşin harç, 29,20 TL başvurma harcı, 4,30 TL vekalet harcı olmak üzere toplam 1.399,70 TL harcın davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan müteselsilen tahsiliyle davacılara verilmesine, 6/c- Davacı tarafça yapılan 562,10 TL posta ve tebligat masrafı, 2.000,00 TL bilirkişi masrafı olmak üzere toplamda 2.562,10 TL’den ibaret yargılama giderinin kabul ve ret oranın göre 597,82 TL’sinin davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan müteselsilen tahsiliyle davacılara verilmesine, bakiye giderin davacılar üzerinde bırakılmasına, 6/d- Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 6/e- Davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden AAÜT gereğince, kabul edilen manevi tazminat tutarları yönünden … Holding A.Ş. için 4.080,00 TL, … San. A.Ş. İçin 4.080,00 TL, … için 4.080,00 TL nisbi vekalet ücretinin davalılar … San. Tic. A.Ş., … ve …’dan müteselsilen tahsiliyle davacılara ödenmesine, 6/f- Reddedilen manevi tazminat tutarı yönünden davalılar … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden AAÜT 10/2 maddesi gereğince davalı … için 4.080,00 TL ve … için 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen tahsiliyle işbu davalılara verilmesine, 6/g-Maddi tazminat davası yönünden davalılar … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden AAÜT gereğince … için 4.080,00 TL ve … için 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen tahsiliyle davalılara verilmesine, 6/h-Davalı … yönünden davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle dava reddedildiğinden A.A.Ü.T gereğince maddi tazminat yönünden 4.080,00 TL ve manevi tazminat yönünden 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan müteselsilen tahsiliyle işbu davalıya verilmesine, 7-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 7/a-İstinaf talebi reddedildiğinden alınması gerekli 3.073,95 TL istinaf harcından peşin alınan 595,00 TL , 595,00 TL, 59,30 TL, 59,30 TL olmak üzere toplam 1.308,60 TL’nin mahsubuyla bakiye 1.765,35 TL harcın davalılar … ve …’dan müteselsilen tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 7/b- Davacı tarafın istinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 7/c- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 47,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 209,10 TL yargılama giderinin davalılar … ve …’dan müteselsilen tahsiliyle davacılara ödenmesine, 7/d- İstinaf incelemesi duruşmasız yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 8-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, 9-Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.2. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 01/11/2023