Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/123 E. 2023/2005 K. 14.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/123
KARAR NO: 2023/2005
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/05/2021
NUMARASI: 2019/460 Esas – 2021/346 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/06/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla 6100 Sayılı HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin … Mağazalarının sahibi olan tüzel kişi olduğunu, davalı tüzel kişisinn ise … Gazetesinin yayın hakkı sahibi olan şirket olduğunu, müvekkili şirketin … Mağazalarının sahibi olan tüzel kişiliği devralmasının ardından basında ve sosyal medyada bir kısım olumlu ve olumsuz yorumların yer aldığını, doğruluğu olmayan bir kısım paylaşımlar neticesinde müvekkili şirketin hakkını koruyabilmesi adına davalılara bu davanın açıldığını, davaya konu haksız yayın sebebi ile 50.000,00 TL manevi tazminatın yayın tarihi olan 27/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, dava konusu ifadelerin hukuka aykırılığının tespiti ve ve masrafı davalılardan alınmak suretiyle kararın … gazetesinde ve tirajı en yüksek ulusal iki gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Müvekkili … yönünden husumet itirazlarının bulunduğunu, dava hem müvekkili şirket … Yayıncılık A.Ş.’ye hem eser sahibi müvekkili …’a, hem de bu şirketin yönetim kurulu üyesi olan müvekkili …’a karşı açıldığını, …’un dava konusu haberle ilgili olarak hiçbir şahsi sorumluluğu bulunmadığını, haber basın özgürlüğü kapsamında olduğunu, Sulh Hukuk Mahkemesi kararları bağlayıcı olmadığını, manevi tazminatın koşulları oluşmadığını, talep edilen tazminat miktarı fahiş olduğunu, kararın yayınlanması talebinde hukuki yararı olmadığını, bu sebeplerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Somut olayda, … Gazetesinin 27/04/2019 tarihli nüshasında yer alan dava konusu “…” başlıklı yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, yayın içeriğinde davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde ifadelere yer verilmediği, davacıya ilişkin olayın hiçbir özel yorum katılmaksızın haberleştirilerek okuyucuya aktarıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığından bahsedilemeyeceğinden davanın reddine” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu haberin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Basın yoluyla kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasıdır. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır.özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Somut olayda, 27 Nisan 2019 tarihli , “…” başlıklı haberde ; “… A.Ş.’rin, … A.Ş.’yi (…) satın almasından ardından Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı …, bazı kitapların raflardan kaldırıldığına dair bir sosyal medya paylaşımı yaptı. … Yayınevi ise üç yazarın yeni çıkan kitaplarının … mağazalarında yer almadığına dair paylaşımın altına yorum yaptı. Bunun üzerine … A.Ş. sosyal medya paylaşımının ticari itibarlarını zedelediği iddiasıyla … Yayınevi’ne 50 bin TL’lik tazminat davası açtı. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı …k 30 Mayıs 2018 tarihinde kişisel Twitter hesabından, “…” paylaşımını yaptı. …’ün bu paylaşımına … Yayınevi ise, “…” sözleriyle yanıt verdi. Bu paylaşımın ardından … A.Ş., … Yayınevi ile iletişime geçerek söz konusu kitaplardan 1670 adet sipariş etti. Ancak kısa bir süre sonra … A.Ş.tarafından … Yayinevi’ne 50 bin TL’lik tazminat davası açıldığı öğrenildi.şirketin haklarını ve ticari itibarını zedelediği öne sürülerek, “… mağazaları satış politikasına devir/satış öncesinde nasılsa öyle devam etmektedir. Yalan haber yaparak Müvekkilin kişilik haklarını zedelemeye ve satışları olumsuz olarak etkilemeye kimsenin hakkı bulunmamaktadır” ifadeleri yer aldı. ‘İtibar hedef alınmadı’ Şikâyet dilekçesine cevap veren … Yayınevi ise, davacının manevi tazminat talebinin hukuki dayanaktan tamamen yoksun olduğunu belirterek, “Davaya konu twitter paylaşımında davacının ismi dahi zikredilmemiştir. Manevi veya ticari itibarı hedef alınmamıştır” ifadeleri kullanıldı.” şeklindedir. Haberin derdest bir davaya ilişkin olduğu bu haliyle güncel olduğu, dava hakkında verilen bilgilerin tarafların iddialarından ibaret olduğu, halkın, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olma hakkının olduğu, basının da bu doğrultuda olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve sorumlulu olduğu, haberinde bu ilke kapsamında yapıldığı,O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından basının sorumlu tutulmayacağı, Haberin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/05/2021 tarih, 2019/460 Esas – 2021/346 Karar sayılı kararına yönelik davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırılan 59,30 TL’nin mahsubuyla bakiye 120,60 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına,5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,6- Harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 14/06/2023